Sözcüklere hapsolmak

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

“Bu da ne demek şimdi “ dediğinizi işitir gibiyim. Bir düşüncenin mülkiyet hakkı olabilir mi? Herkes, her türlü düşünce hakkında fikir beyan edebilir, savunabilir ya da eleştirebilir değil mi? Hayır efendim bu ülkede bu o kadar da kolay değil!

İslam’ın siyasallaştırıldığını, bunun da en büyük zararı bizzat İslam dinine verdiğini söylersek, hemen birileri çıkacak ve “sen kim oluyorsun da mübarek dinimiz hakkında fikir beyan etmeye kalkışıyorsun” diyecek ve bu konuda söz söyleme hakkının ancak ve ancak  “kendi mahallelerinin” bir mensubu tarafından yapılabileceğini söyleyeceklerdir.

(Bir başka yazımızda “siyasal İslam’ın geldiği noktayı uzun uzun ele alacağımız ve bu yazımızın konusunu dağıtmamak için bu konuya çok fazla girmek istemiyorum.)

Kimileri çıkar, milliyetçilik konusunda kendilerinin “otorite” olduğunu ve başka hiç kimsenin bu konuyu sahiplenemeyeceğini, hatta bu konuda fikir bile beyan edemeyeceğini belirtir…

Kimileri de, vatanseverlik, özgürlükler, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi kavramlar hakkında sadece kendilerinin söz sahibi olduğunu bu konuda -bırakın- fikir bildirmeyi, bu kelimelerin bir cümle içerisinde kullanılmasına bile tepki gösterir…

Başka birileri de çıkar, belli bir millet hakkında - hatta isim verelim, “Kürtlerin”, haklarını savunduklarını ve bu işin da sadece kendilerinin “mülkiyet” alanında olduğunu söyler…

Ne kadar sığ, kısır, boş ve çözümsüzlük odaklı bir söylemdir bu!

İşin garip olanı, bu fikri savunan her bir temsilci, retorik ustası görür kendisini. Ama bu “usta”lar, üçüncü cümlede tökezlemeye başlarlar.

Konuşurken kullanacağınız kelimeleri seçerken bile ne kadar da dikkatli olmanız gerektiği, basit bir kelimenin bile “başınıza iş açabileceği” bir coğrafyada yaşıyor olmanın dayanılmaz ağırlığını taşıyor olmak ne zor!

“Milli” dediğinizde sağ görüşlü olarak yaftalandığınız ama “ulusal” dediğinizde solcu sayıldığınız, AKP dediğinizde AKP ( ya da AK Parti) muhalifi olduğunuz, AK Parti dediğinizde ise Ak Parti ( Ya da AKP) taraftarı olarak algılandığınız , “ben milliyetçiyim” dediğinizde algılanan şey ile “ben ulusalcıyım” dediğinizde algılanan şeyin farklı olduğu bir ülkede yaşıyor olmak ne zor değil mi?

Terör örgütünün adını telaffuz ediş şekliniz bile sizin tarafınızı gösterdiğini zaten hepimiz biliyoruz. Pekeke dediğinizde anlaşılan ile pekaka dediğinizde anlaşılan aynı şey değildir ülkemizde.

Düşünebiliyor musunuz, “olanak” ve “imkan” kelimelerini kullanırken yapacağınız tercih bile sizi belli bir ideolojik gruba ait kılabilir.

 “Marifet iltifata tabiidir” derken bunun yerini tutacak güzellikte başka ne var demekten çekinmeyin.

Aynı yıllarda yaşamalarına rağmen, birisi saf ve duru bir Türkçe ile diğeri ise ağır bir Farsça ile eserlerini kaleme alan Yunus da bizim, Mevlana da bizim…

Üslupları, kullandıkları dil ve siyasi görüşleri çok farklı olsa da , “Akif inanmış adam, büyük şair” diyen Nazım Hikmet de bizimdir, “çıktığı yer “ ile vardığı yer çok farklı olan Necip Fazıl da bizimdir.

Siz kendinizi kelimelere hapsetmeyin dostlar. Bu coğrafyanın o kadim, çeşitli, zengin ve her biri birbirinden güzel sözcüklerini, atasözlerini, deyimlerini kullanırken kasmayın kendinizi. Bırakın o güzelim sözcükler özgürce dökülüversin dudaklarınızdan. Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün bu sözcükler bizim. Korkmayın, en gür sesle söyleyin fikrinizi…

Sözcüklere hapsolmak