Kokuların en güzeli

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Kokuların en güzeli sizce nedir siye sorsam ne cevap verirdiniz? Herkesin cevabı farklı olurdu kuşkusuz. Kimisi bebek kokusu der, kimisi sabah eve dolan kahve kokusu der… Beriki ilk yağan yağmurun oluşturduğu toprak kokusu derken, öteki karlı bir kış günü kızarmış ekmek kokusu diye cevap verir. Çoğaltmak mümkün: İlkbaharda doğaya yayılan çiçek kokuları, yaz akşamlarının akşam sefası kokuları, yorgun bir günün akşamında içilen çayın yanında, çekilen sigaranın kokusu ( sigara düşmanı olsam da bunu söyleyecek dostlarım da var), ramazan ayında iftarı beklerken masadaki yemeklerin kokusu, ana kokusu, sevgilinin kokusu…. Bu saydıklarımın hepsine ben de bayılırım! Hele akşam eve geldiğinizde,  o gün evde yapılan temizlik kokusu ne de güzeldir.

Bazı dostlarıma bu soruyu sorduğumda aldığım cevap,  “yeni araba kokusu” oldu desem, sizi de tebessüm ettirmiş olur muyum?

Bazı zamanlar hissettiğim bir koku beni alır başka zamanlara, başka mekânlara götürür. Doğduğum şehir Kilis’in, Arnavut taşından döşenmiş sokaklarında dolaşırken, fırınlardan yayılan “zeytin dalları”nın ocakta yanan kokusu mest eder beni. Zaman durur o an ve ben o zamanın durmaya devam etmesini isterim nedense.

Ancak benim için en güzel koku, “kitap kokusu”dur. Kitapçıda incelediğiniz kitabın sayfalarını ortadan açıp, burnunuzu gömüp içinize çektiğinizde hissettiğiniz koku vardır ya, işte o koku beni mest eder. Kitaplara olan düşkünlüğüm, daha küçük bir çocukken bile vardı. Demek ki bazı şeyler fıtrat’tan gelebiliyor diye düşünüyorum. Bunda, yine yaratılıştan gelen, “bilgiye doymama ” özelliğimin çok etkili olduğunu sanıyorum. Evet ben bir oburum. Bilgi oburuyum…

Çok seyahat ederim ve gezdiğim şehirlerin kütüphanelerini mutlaka görmek isterim. Şimdiye kadar beni en çok etkileyen ve kendisine hayran bırakan kütüphane ise, hiç kuşkusuz Washington DC’deki, “kongre kütüphanesi” oldu. Oraya, salt bir kütüphane gibi değil, bir sanat eserini, ustasının elinden çıkmış bir heykeli, bir resmi seyreder gibi baktım.

Ülkemizdeki en güzel ve donanımlı kütüphane olan, Ankara’daki Milli Kütüphane’yi de çok severim, lakin dünyada gördüklerimle kıyaslayınca da, “neden bizde de böyle güzel kütüphaneler yok” diye hayıflanırım.

Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde ( külliye denmesinden hiç hoşlanmıyorum), yapılan ve yakında açılacak olan “cumhurbaşkanlığı kütüphanesini” dört gözle bekliyorum. İlk gelen fotoğraflar beni o kadar çok heyecanlandırdı ki, artık bizim de, diğer ülkelerdekiyle yarışacak mimaride ve donanımda bir kütüphanemiz var diye haykırmak istiyorum. Açılışta orada olmak için neler vermezdim ama biliyorum ki bu mümkün olmayacak.

Peki canım şehrim, gözümün nuru Gaziantep’imizde neden böyle bir kütüphanemiz yok. Akyol’daki, fiziki koşulları yetersiz ve estetik yoksunu binadan başka yani. Neden ilçe ve büyükşehir belediye başkanlarımız bu konuda bir adım atmazlar? Neden ulusal bir yarışma ile her ilçemizde ayrı ayrı olmak üzere birden fazla “örnek” kütüphaneler yapılmaz? Kuşkusuz belediyeler sosyal donatılar yapmakta son derece başarılılar. Bunu inkâr edemeyiz. Ancak kütüphanelerin, taziye evi kadar, camii kadar, mahalle evi kadar önemi yok mu?

Mimarisiyle ve işlevselliğiyle gurur duyacağımız böyle anıtsal yapılara o kadar çok ihtiyacımız var ki! Ama dönemimizin mimari özelliklerini yansıtacak bir eser olması şartıyla. O anlamsız “Selçuklu Mimarisi” modasından kendini kurtarıp, kendi dönemsel tarzını ortaya koyabilen bir eser istiyorum. Buradan, Selçuklu mimarisini beğenmediğim ya da küçümsediğim gibi bir anlam çıkarılmasın. Aksine, bayılırım o özgün mimariye. Ama biz, “kendi dönemimizin” özgün eserlerini ortaya koymalıyız. Bunu yapmazsak, 200 sene sonra 2020’nin Türkiye mimarisi diye bir tarzımız olmayacak. Bir başka yazıda bu mimari tarzımız konusunu başlı başına ele alacağım için bu konuya çok fazla girmek istemiyorum.

Sonuç olarak; hem büyükşehir belediyemize, hem de ilçe belediyelerimize en gür sesimizle, “biz kütüphaneler istiyoruz” diye haykırmalıyız. Çocuklarımızı, gençlerimizi bu “tutku” ile tanıştırmalı, alıştırmalı,  onların bu sonsuz bilgi kaynağından kana kana içmelerini sağlamalıyız.

Kokuların en güzeli