Düş ve gerçek

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Çok sevdiğim bir sanatçı vardır, bestekar Muhlis Sabahattin Ezgi’nin kız kardeşi Neveser Kökdeş. 1904 yılında Kavala’nın kuzeyindeki Drama kasabasında dünyaya gelir. Daha sonra İstanbul’a gelen ailesi, onu İstanbul’daki Fransız ekolü olan Notre Dame de Sion kız okuluna kaydettirir. Musiki seven bir ailesi olan Neveser Kökdeş, ilk musiki derslerini hem annesi, hem de babasından almıştır. Daha 12 yaşında iken çok iyi piyano çalan Neveser Hanım’ın, ilk beste çalışması bir polkadır.

Müzisyen bir aileden gelen hanım bestekar, daha çok neşeli eserler bestelemiştir. Nihavent makamını çok iyi işleyen Neveser Hanım, eserlerinde vals ritmine önem vermiştir. Yaklaşık 150’li civarında bestesi vardır. Bir çoğu halk tarafından çok sevilmiş ve benimsenmiştir.  Özel ilgisi olan gitar ve tamburu çok iyi çalan bestekarın, batı müziğine de merakı olmuş, bazı operetleri seslendirmiştir. Onun bir eseri benim sevdiğim şarkıların içinde yer almaktadır.  

 

Makamı Suzinak, usulü curcuna:  

Pek Özledim O Demleri Seninle Bu Yerleri,

Gezerdik Çemenlerle Bezenmiş Tepeleri,

Yalnız Aşkım Ve Sen Vardın,

Bu Tatlı Rüyadan Bilmem, 

Sonra Nasıl Uyandım,

 

Hani bir sabah uyandığınızda her şeyin düzgün gitmesini dilersiniz ya, rüyada olduğu gibi kahvaltı masasında en sevdiğiniz yiyeceklerin yer almasına sevinirsiniz. İş yerinize giderken yolda trafiğin düzgün işlediğini gördüğünüzde, araçların şerit değiştirirken sinyal verdiğini görmenizin sizi nasıl sevindirdiğini, yayalara geçitlerde araçların durup yol verdiğini izlemenizin sizi nasıl mutlu ettiğine şahit olmanızın,  günün iyi geçeceğinin işareti olduğuna inanırsınız.

Bir yaşlı insanın otobüse binerken ona yardım etmeye yarışan gençlerin olması, hatta otobüste yaşlı ve bebekli annelere birçok gencin kalkıp yer vermesini seyretmenin bile mutluluk verdiğine inanırım. Bir yer veya bir konuda insanların sıraya girip beklediği mekanda, açık gözlülerin kenardan, sıra bekleyenlere saygı göstermeden en öne geçmek istemelerinin olmadığı bir ortamda yaşamayı özlemenin, ne kadar güzel olduğuna inanırım. 

Akşam yatıp sabah kalktığınızda en fazla üretilip satılan simit tanesinin 1.25 liradan, 2 liraya çıkmadığı bir dünya düşlersiniz. İnsanların alım gücünün, kazandığı para karşısında zayıflamadığı bir dünya düşünürsünüz ya rüyanızda. İşte bu özlemle ülkeler arasında sınırların olmadığı, vize almak için günlerce sıra bekleyip, yüklü para ödemediğiniz bir dünyada yaşadığınızı düşünün. Sınırlardan geçerken tel örgülerin üzerinden atlamadığınız, elinizi kolunuzu sallayarak sınırdan geçtiğiniz bir dünyada yaşadığınızı farz edin. Sanki rüyada gibi sınırdaki polislerin sizlere selam durduğu bir dünyada olduğunuzu düşünün benim gibi. Ülkeler arasında çok iyi ilişkilerin bulunduğu, bu nedenle bir çok kültürel faaliyetlerin müşterek yapıldığı bir dünyada yaşamayı düşlemekteyim. Hani çocuklar bir başka ülkenin çocukları ile oyuncaklarını paylaşır ya, işte öyle bir şey. 

Neden olmasın diye düşünerek kalktım yatağımdan. Komşu ülkelerle sulh ve sükûn içinde yaşadığımız bir dünyaya uyanmaktı niyetim. Rüyamın gerçekle örtüşmediğine çok üzüldüm. Hani kapat gözlerini devam et rüyana deseler de, ben de yatıp uyumaya devam etsem. Ancak gerçekte bunun olmadığını üzülerek yaşamaktayız.

Milyonlarca mülteciyi Anadolu’ya kabul ettiğimizde hangi amaç güdüldü?  Sonra hadi yürüyüp gidin başka ülkelere demek ne kadar doğru diye düşünmeye başladım. Benim Suriye batağında ne işim var, Lazkiye’ye giden yol kilidi olan İdlib kasabası benim neme gerek? 

Hani rüyamda hep güzellikleri yaşamaktaydım ya, bu tatlı rüyadan bilmem sonra nasıl uyandım diyerek anarken bestekar Neveser Kökdeş’i, bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.

Düş ve gerçek