Koronadan sonra dünya
Elbet bu günler de geçecek. Sonunda bu tehdit bitecek, bir çoğumuz işimize gücümüze dönecek ve hayata kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Bazılarımız ise bu kadar şanslı olmayabilir.
Kırılma noktası da işte tam olarak burası.
Yani, süreç uzarsa, idarecilerin bunu nasıl yönetecekleri sorusu çok kritik bir önem taşıyor.
Hayır, salgına karşı alınacak önlemlerden, halkın desteklenmesinden falan bahsetmiyorum. Hangi ülkenin salgın konusunda diğer ülkelerden daha başarılı olduklarını da anlatmayacağım. Anlatmak istediğim şey, her bir ülke vatandaşı, kendi vatanında nasıl bir yönetim anlayışıyla karşılaşacak?
Biraz daha açık konuşalım o zaman:
Bu sürecin sonunda kimi ülkeler, sıkı bir izolasyonla “milliyetçi” bir çizgiyi seçecek.
Kimi ülke yöneticileri daha da otoriterleşecekler. Hatta daha açık söyleyelim, yani diktatörler görebileceğiz dünyada.
1918-1920 yılları arasında yaşanan “büyük İspanyol gribi salgını”nda 50-100 milyon arasında insan öldükten sonra, dünyada ve özellikle Avrupa’da “faşizm”in zirveye ulaşmasının, yıllarca halkların ezilmesinin temel sebebinin bu olduğunu düşünüyorum.
İtalya’da Mussolini, Portekiz’de Salazar, Almanya’da Hitler, İspanya’da Franco, Yugoslavya’da Tito, Fransa’da Petain, gibi sayısız diktatörün bu salgından sonraya denk gelmesi tesadüf mü sizce?
İkinci bir seçenek ise, dünyanın büyük bir bölümünün el ele vererek, sosyal dayanışma ve ortak iş birliği ile yeni bir dünya kurmaları olacaktır. Bu ihtimalin ise son derece düşük olduğunu düşünüyorum.
Lütfen şimdi okuyacaklarınıza çok dikkat etmenizi rica ediyorum.
Teknolojinin bu kadar ilerlediği bir dünyada, bundan sonra, her devlet, salgın yayılmadan , anlık vatandaş ölçeğinde takip etmek isteyebilir. Artık herkeste akıllı telefonlar var. Devletler, özel yazılımlar sayesinde, sizdeki her değişikliği anlık olarak izleme olanağına sahipler.
Ateşinizdeki bir değişiklik, kalp atış hızınız gibi bir çok tıbbi veri anlık olarak bir merkezde toplanarak, analiz edilecek ve buna göre bir irade ortaya konulabilecektir.
İş, sadece sağlığımızı takip etmek ile kalırsa mesele yok! Ama, ya bunun ötesinde şeyler de olursa?
George Orwell’ın 1948’de yazdığı kült roman, 1984’deki gibi, “büyük birader” bizi her an takip ederse…
Yazımızın başına dönelim şimdi. Bu salgının otoriter ve baskıcı anlayışa sahip liderlerin, bu krizi kendi lehlerine bir fırsata çevireceklerini öngörmek çok zor değil!
“Sağlıklı yaşamak mı istersiniz yoksa özel hayatını birazcık bizimle paylaşmayı mı istersiniz” sorusuna ,bir çok insanın “elbette sağlıklı yaşamak” diyeceğini öngörebiliriz.
Bunun bir de -olması çok düşük olsa da- iyi yönleri de var kuşkusuz. Bu teknoloji hükümetlerin vatandaşlarını gözetlemelerini sağladığı gibi, eğer bilgiler doğru olarak toplumla paylaşılırsa, vatandaşa da, hükümetleri takip etme ve sorgulama olanağı sunacaktır.
Şu sıralar en çok duyduğumuz cümle olan , “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” derken aslında sesli olarak dillendirilmeyen temel şey, tam da bu okuduklarınız işte.
Evet, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yeni bir dünya düzeni geliyor.
Totaliter yönetimler mi yoksa, küresel işbirliği içerisinde yeni bir dünya vatandaşlığı mı istiyor dünya?
Buna her ülke vatandaşı kendisi karar verecek.
Önümüzde on yıllar bize tam olarak bunu gösterecek.
Lütfen bu yazıyı kesip saklayın, 10 yıl sonra tekrar okumanız gerekebilir.
Not: Bu yazı hazırlanırken, Yuval Noah Harari’nin 20 Mart’ta Financial Times’te yayımlanan makalesinden yararlanılmıştır.