Tezat
Türkçede bazı kelimeler vardır, bir çok anlama gelir. Bazı kelimeleri de telaffuz ederiz ama yazılışını bilmeyiz . Hatta nerede kullanacağımızı bile bilmeden ulu orta kullanırız. Bu kelimeler o kadar çoktur ki, saymakla bitmez. Bu tür çok anlama gelen kelimelerle yazılan güfteler ve besteler bile vardır.
Hüzzam makamında Şükrü Tunar’ın bir şarkısı vardır dinlerken çok haz duyarım.
Bir Gülle benim Gönlümü Gülzâra Çevirsen,
Bahtım Gülüverdi Ne Olur Sen Gülüversen.
Bu şarkıda gülüvermekle, gülü vermek birbirine yakın anlamda ifade edilmekte. Bir başka ifade ise, örnek olarak Çul Çürüten deyiminin anlamı, rutubetli ortamlarda giysilerin çürüdüğünü ifade etse de, bir başka cümlede kullanıldığında kaygısı olmayan, rahat insanları tarifte kullanılmakta.
Bir de kullanılan fakat anlamını yerinde kullanmada aksadığımız kelimeler vardır. Meymenet, kelime olarak olumsuzluk yükleyeceğiniz her konuda, bu kelimeyi kullanılabilirsiniz. Ancak kelimeyi hiçbir zaman olumlu bir konuyu izahta kullanmamaktayız. ‘Ne harika meymeneti var’ demeyiz. ‘Ne meymenetsiz adam’ dediğimiz çok olur.
Her insanın bir bedeni, bir de bu bedende ruhu vardır ki, genelde bu ruh kişinin yüzüne akseder derler. Buna çok inanırım. Kimi insanlar vardır çok katıdır, hırslıdır, her zaman hırsları muhakeme etme sanatından daha önde yer alır. Böyle insanlar toplumda fazla sevilmez. Sevilse bile, bir çıkarla sevildiklerine inanırım. Çıkarın sükut bulduğu yerde mantık konuyu ele alır ve sempati yerini antipatiye bırakır. Bazı insanlar vardır, yüzleri konuşmasa da yüz ifadeleri karşısındakine itimat verir, huzur verir.
Revan kelimesi yürüyen anlamında kullanılmaktadır. Revan kelimesi aynı zamanda akma fiilinde de kullanılır. Ruh-i Revan kelimesinde revan, ne yürümek ne de akmak fiilini anlatır. Bazı yiyecekler ve içeceklerinde mecazi anlamlarda kullanıldığı olmakta. Adamın yüzü sirke satmakta dediğimiz zaman, kişinin ne kadar asık suratlı olduğunu ifade eder.
Bazen hani konuların açmaz hale gelmesi ve karmaşık durumların meydana gelmesine ‘çorba olmuş’ tabirini kullanırız. Bir çok kötülükleri yapıp, bir çok olumsuzlukların sebebi olup, aldırmadan etrafına gülen insanlara ‘Ne Kadar Yüzsüz’ dediğimizde de, yüz ifadesi mecazi anlamda kullanıldığı açıktır. Hem böyle insanlara bir de “Pişmiş Kelle Gibi Sırıtmakta” diyerek daha da kızdığımız olur.
Her hareketin, her bir davranışın bir obje ile tarif edilmesi kanımca her toplumda vardır. Genelde Anadolu’da yetişen tahılların, Anadolu halkının yüz yıllarca besin kaynağı olduğunu biliriz. Son senelerde tarıma önem verilmese de, yurdumuzun büyük bir tahıl ambarı olduğu bir gerçektir. Ana besin buğday, bu tarımın ana ürünüdür. Buğday ile sadece un değil, başka buğdaya bağlı entegre ürünlerde elde edilmektedir. En önemlisi bulgur Anadolu’nun vazgeçilmez besinidir. Bulgurla çok yemek yapılır ve hepsi de başka adla anılır. Bir tanesi vardır ki herkesin yapış şekline göre değişik lezzetler barındırır.
KISIR bunlardan biridir. Kısır yapmak için bulgur, yeşil soğan, maydanoz, ve çeşitli baharatlarla beraber domates kullanılır. Domateslerin mutlaka içindeki çekirdek kısmı ile dış kabuğunun alınması gerekir. Yoksa lezzeti doğru olmaz. Kısır yapıldığı zaman servise konulup yenilmesi gerekir. Mutlaka yeşil kıvırcık veya marul ile bohça edilip yenildiği zaman ağızda bıraktığı lezzet önemlidir. Yiyecekte kullanılan bir çok kelimenin kullanıldığı başka eş anlamı olduğunu söylerken, KISIR kelimesinin de yemek haricinde kullanıldığı yer vardır.
KISIR’ın başka anlamı da çocuğu olmayan kadın veya erkeği tarif eden bir kelimedir. Bu tarifi aslında hiç de sevmem, her insanın ya baba ya da anne olmasını gönülden dilerim. Bir de insanlar arasında izahı zor olan müdafaası olmayan bir çekişmenin tanımında da aynı kelime kullanılır. KISIR ÇEKİŞME , neması olmayan nursuz insanların, salt olumsuzluk yaratmak adına yaptıkları davranışlara verilen ad olarak tanımlayabiliriz bunu.
Bugünlerde bütün dünya bir hastalığın peşinde, toplum insanları korumak ve kurtarmak adına büyük uğraşı vermekte. İnsanlar işsiz, küçükler ve yaşlılar evde hapis, hareketsiz kalmaktalar.
İşsiz ve çalışamayan bu insanlara yardım elini sadece devlet verecek diye inatlaşıp, yerel idareler ve sivil toplum kuruluşları tarafından sağlanan yardımların halka iletilmesini engellemek, ne insanlığa ne de akla uygundur.
Yüzünde nur olmayanların inanılmaz engelleri olsa da, toplum dayanışmasında, Bakkal Defteri misali, halk bu yardımı bir şekilde muhtaçlara iletir, siz yasaklasanız da diye, bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.