Yağma Hasan
Siz de benim gibi memlekette doğrudan veya dolaylı olarak yapılan para derleme programlarında, kimi ilanen veya kimi ekranlarda bazı ünlüleri kullanarak toplanan bağışların nerelere gittiğini merak ediyor musunuz? Ben çok merak ederim. Verdiğim vergilerin nerelere harcandığını bilmek benim hakkım değil mi? Hakkım olmadığını iddia eden çıksın ortaya tartışalım. Toplanan vergilerle hazırlanan Genel Bütçe için, hem doğrudan hem de dolaylı vergilerin gideceği yerler belli olduğuna inanmak isterim. Harcama kalemleri memura maaş, planlı yapılan ana yatırımlara ve bu yatırımlar için yapılan şeffaf katılımlı ihalelerle, firmaların gerçekleştirdiği, belli bir yatırım değeri olan projelerdir. Bunlara söyleyeceğim fazla bir şey yok. Ama şeffaf olmayan konularda burnuma çok pis kokular gelir.
Tamam 1000 odalı bir saray yaptırırsınız. Bu sarayın yapımında bir firma seçip, inşaatta kullanılan bütün malzemelerin yurt dışından getirmesini şart koşarsanız, bu işi bir firmaya vermeniz bile şaibeli durum yaratır. Firmanın bu şaibeye ihtiyacı olmadığını düşünmekteyim. Hani şeffaf bir ihale yapılmış olsa, ihaleyi istediğine vermek senin elinde olduğundan, itiraz edilmeyeceğini düşünmekteyim. Bu nedenle pişen aşa soğuk su konulmasının hiçbir anlamı olmadığı aşikar.
Şehir hastanelerinin hasta sayısı garantili yap işlet adı ile, yapımında da aynı yöntemle, doğrudan bir firmaya ihalesiz verilmesini de, yurdum insanının doğru bulmadığına inanmaktayım. Bunların ötesinde bir firmayı çağırıp Atatürk Hava Limanı 345,935 metrekare kapalı binaları dururken, pistinin üzerine 184,000 metrekare alana kurulan 70,000 metrekare kapalı alanı olan ve baraka türündeki Pandemi hastane yapımını, yangından mal kaçırırcasına, 2 ayda tamamlanması için bir firmaya yaptırılması, insanın aklına binlerce soruyu getirmekte.
Tıpkı Myanmar’a 10.08.2012 tarihinde ekranlardan çağrı yaparak toplanan 3 milyon 477 bin lira ve 27.10.2011 tarihinde yine bir deprem konusunda ekranlara çıkan Uğur Dündar’ın, halktan deprem yaralarının sarılması için yardım istemesi ile birkaç saatte toplanan 32 milyon Türk Lirası’nın akıbeti. Bu örnekler sadece sembolik iki tanesi, son 20 senede onlarca yardım kampanyası ile Kızılay ve diğer kurumlar para toplamakta. Bu paraların akıbeti hakkında herhangi bir bilgi sahibi miyiz? Bence hayır.
Bu toplanan paraların konsolide bütçenin içinde erimediği konusunda aksi bir bilgi bulunmakta mı? Bence yine hayır.
Bağış yapan insanlar hayır yaptım diye mutlu olurlar ancak, maksadına ulaştığının kanıtı var mı? Yine olduğuna inanmıyorum.
Bir de depremde karşılaşılan hasarla ilgili 26 Kasım 1999’da çıkarılan 4481 sayılı Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun bulunmakta. Bu mevzuat ile toplanan paraların hesabı 2011 yılında dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e sorulduğunda, verilen cevap ‘’Toplanan vergiler Sağlık, Eğitim, Duble Yollar gibi 74 milyonun ihtiyacı için kullanıldı‘’ diye konuştuğunu unutmamaktayız. Deprem vergisi adı altında, deprem yaralarının sarılması adına toplanan vergilerin nerelere harcandığı hakkında, yurdum insanına hesap verilmesi gerekir.
Deprem vergisinin ana amacı 4481 sayılı kanunda açıkça belirtilmiş. ‘’Depremin yol açtığı ekonomik kayıpları gidermek.’’ Ne kadar masumane kaleme alınmış bir kanun. Ancak içinde dolaşan tilkileri, masum yurdum insanı görmemekte. Bu toplanan paraların etrafında da dolaşan sansar vakıfları unutmamak gerekir. Onlar da bu paralarla neler tasarlayıp yaparlar, kimse bilmez. Kanun koyucu bir torba yasada bu vakıflardan hesap sorulmamasına dair iki cümle ile korumaya almasına, siz ne dersiniz?
Anadolu’nun güzel tabirleri vardır. Hepsine hayranım. Hiçbiri boşuna söylenmiş söz değildir. Kullanıldığı durumu çok güzel izah eder. ‘Şalgam aşa katıldığında kendini yağ sanırmış, Abdal ata bindiğinde kendini bey sanırmış’ derler de, sorgusuz sualsiz harcanan para için de ‘Yağma Hasan‘ın Böreği‘ derler diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.