Aykut Tuzcu, tüm kareleri mükemmel bir biçimde doldurdu
Ünlü fotoğraf sanatçısı merhum Ara Güler’in çok güzel bir sözü vardır.
“Yaşam size verilmiş boş bir film; her karesini mükemmel bir biçimde doldurmaya çalışın.”
Bugün, Aykut Tuzcu için söylenebilecek tek söz; yaşamının her karesini mükemmel bir şekilde doldurduğu ve bazen her kareye tek değil, birkaç enstantane sığdırdığıdır.
Eğitimi, kültürü ve vizyonu ile çok değerli ve önemli dostlar ve dostluklarla örüp, kurduğu yaşamında, hep güzellikler yaratarak, çevresine ışık saçarak, sürekli üreterek yaşadı.
Vizyonu ile dünyaya her zaman farklı bir pencereden bakmayı, ruhuna işleyen demokrasi ve özgürlük ruhu ile her zaman herkesle paylaşmayı, cüssesi kadar büyük kalbiyle sevmeyi bilen bir insandı.
Vizyonu, paylaşımcı ruhu ve sonsuz sevgisi ile dünyanın bir ucundan diğerine kurduğu çok güzel dostluk ve arkadaşlıklar yumağının içinde hep saygı ve sevgi görerek yaşadı.
***
İtalyan Profesör Nicolo Marchetti, “Aykut Tuzcu, eşsiz bir insandı. Aykut Bey, bana gösterdi, ne zaman Atatürk dedi, ‘Ne mutlu Türküm diyene’ Aykut Bey’i düşündü. Eğer böyle Türkler varsa, Türkiye için her zaman umut var, her zaman…”
JP Morgan’ın eski yöneticisi Arthur Schullery’nin, “Gaziantep dev bir adam kaybetti”
Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adil Sani Konukoğlu’nun, “Gaziantep’ten bir yıldız kaydı”
Stephan Kinzer’in, “Mozaiklerin sergilendiği Gaziantep’in hazinesi olan müze onun vizyonuna çok şey borçludur”
Süzer Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Süzer’in, “Dürüst, çalışkan ve donanımlı bir insandı”
Eski Turizm Bakanı Abdülkadir Ateş’in, “Bilgisi, birikimi ve vizyonu ile bambaşka bir insandı. Toplumun çok önündeydi”
Prof. Dr. İskender Sayek’in, “Eğitimiyle, kültürüyle, topluma bakış açısıyla örnek bir insandı”
Kamil Gereççi’nin, “Sen Antep’e fazla bir insansın derdim” şeklindeki sözleri, onu tanıyanların gözünden kaybının derinliğini gösteriyordu.
***
Demokrasi, hukuk, özgürlükler, kadın ve çocuk hakları onun vazgeçilmezleri idi.
Kadınların başarısı, dünyanın öbür ucunda bile olsa her zaman gözlerinin yaşlarla dolmasına neden olurdu. İki tane kız evladını da bu ruhla yetiştirdi ve onların her başarısında gözyaşları sel oldu.
Dünyanın en kibar, en saygılı, en duygusal beyefendisiydi. Çok üzüldüğü anlarda olduğu gibi, çok sevindiği zamanlarda da çok güzel kahkahalarına hep gözyaşları eşlik ederdi.
***
Asla, “ben” duygusu gelişmemişti. Her zaman, her şeyi çevresindeki insanlarla paylaşmaya hazırdı, paylaşarak, zenginleşerek, zenginleştirerek yaşadı. Yaşamının her alanı, her tavrı, her davranışı “kalite”liydi.
Çevresindeki herkesin yeteneklerini geliştirmesi için destek verirdi. Toplumuzda pek çok insanın beceremediği bir takdir ve teşvik ruhu vardı. Küçücük şeylere teşekkür eder, küçücük yetenekleri abartarak teşvik ederdi.
Haset, kin ve nefretin yanına bile uğramadığı ender bir insandı. Kara kaplı defteri yoktu, hataları ve haksızlıkları çok çabuk unutur ve affederdi.
***
Kitap ve gazeteler, yaşamının her anının vazgeçilmezleri, okumak, onun için bir yaşam tarzı idi. Yeni çıkan kitapları takip edip ilk kendisi alırdı, onlarca dergiye aboneydi. Okumak dışında, entelektüel kimliğinin sonucu olan başka hobilere de sahipti. İyi bir fotoğrafçı ve filatelistti. Binlerce kare fotoğraf arşivi ve albümler dolusu pullarını gözü gibi korurdu.
Elindeki tüm imkanları, sevdikleri ve dostları için seferber etmekten asla imtina etmezdi. Kendi sağlığını ihmal eder, başkalarının hastalığına çare aramaya koyulurdu. Kendisinden yardım ve destek istendiğinde yılmadan, usanmadan çaba harcar, hedefine ulaşırdı.
***
Gönlü alabildiğine engin ve zengindi. Fıstık resmi çekmek için elinde makinesi ile daldığı bahçelerde üreticilerle sohbet eder, her zaman yaptığı gibi öğrendiği her yeni bilgiyi, “Allah Allaahh, yapma yaaa, vay anasınıı..” sözleriyle karşılardı. Çok iyi bir arşivciydi. Okuduğu gazete ve dergilerdeki önemli bilgileri, özenle keser, arşivine koyardı.
Antepfıstığı, nar, baklava ve zeytin gözdeleriydi. Dostları; Ömer Güllü ve Burhan Çağdaş ile baklava sohbeti yapmak, Neşet Uçar ile fıstığı konuşmak çok keyif aldığı şeylerdi.
Antepfıstığı ve baklavasının kentin en önemli ürünleri olduğunun bilinciyle, bunların dünya çapında daha iyi tanıtılması, bunun için herkesin çok çaba göstermesi gerektiğini savundu her zaman.
Bu yüzden Gaziantep’e çok değerli iki tane eser bırakmak için, yıllardan beri fotoğraf ve belge biriktiriyordu. Biri Antepfıstığı, diğeri Antep baklavası. Kitaplar, Türkçe-İngilizce olacak ve şimdiye kadar görülmemiş kalitede olacaktı. Çünkü, Aykut Tuzcu demek, kalite ve farklılık yaratmaktı. Şimdi o hayalini, kendisi gibi çok iyi bir araştırmacı ve gazeteci olan kız kardeşi Ayfer Tuzcu Ünsal ile aynı özeni gözeterek hayata geçirmek için çalışıyoruz. En güzel eseri yaratmak boynumuzun borcu olsun.
***
Para, hiçbir zaman yaşamının merkezinde olmadı. Kültür, onun için en büyük zenginlikti. O yüzden de vaktinin büyük bölümünü bu yönde harcadı, hem de çok büyük keyif alarak. Gazetesi Sabah aracılığı ile çok sayıda Gaziantep kitabını kente ve okurlarımızın kütüphanesine kazandırdı. Zeugma’nın dünya gündemine taşınmasında gösterdiği çaba, ardından yüzlerce yabancı konuğun günlerce kazı alanına taşınıp, ağırlanmasını zevkle yerine getirdi. Zeugma Müzesi’nin hayata geçirilmesi için Asım Güzelbey’e çok yoğun baskı uyguladı. Karkamış kazılarının kesintiye uğramadan devam etmesi için, ulaşılması gereken tüm kanalları zorladı ve başardı. Prof. Dr. Nicolo Marchetti’nin bu konuda en büyük manevi desteği idi. Zeugma ve Karkamış’ın, bu kentin en önemli kültürel zenginlikleri olarak, dünyanın kente ilgisini her zaman ayakta tutacağına inanıyordu.
***
Sosyal yaşamın zenginleşmesi, kentin topyekun kalkınmasına duyduğu öncelikle; Gaziantep Rotary Kulübü’nün, GAGEV’in, GSO’nun kurulmasında fikir babalığı ve öncülük etti. AB Büyükelçisi’ni Gaziantep’e davet edip ağırlayarak, ona kentin ekonomik gelişimini göstererek, ilk AB bürosunun Gaziantep’te açılmasını sağladı.
Tıp Fakültesi araştırma hastanesinin temeli, onun gazetesinde başlattığı yardım kampanyası sayesinde atıldı. Kapanma aşamasına gelen SEV Amerikan Hastanesi’nin Gaziantep için önemini çok iyi bildiği için, mütevellisi olduğu Sağlık Eğitim Vakfı’nda mücadele verdi ve başardı.
İngiltere başta olmak üzere, birçok ülkeden fahri konsolosluk teklifi aldı. Zaman ayıramam kaygısı ile kabul etmedi.
***
Küçük bir anekdot:
2000 yılında, Zeugma’yı yazması için, yoğun ısrarlarla Gaziantep’e davet ettiği Stephen Kinzer’i kazı alanına götürdük. Bir yandan süratle kamulaştırma yapılıyor, bir yandan da küçücük bütçelerle kazı devam ediyordu. Kinzer, etrafta gördüğü bir grup köylü ile konuşmak istedi. Gazeteci olduğu ve Türkiye’nin koşullarını bildiği için, köylülere hemen “Kamulaştırma bedellerinin ödenip ödenmediğini” sordu. Köylüler başladılar dert yanıp, şikâyet etmeye, “ödenmedi, az ödendi” diye anlatmaya.
Aykut Bey, bana dönüp, “Nurgün Hanım bunlar benim amacıma ihanet edecek” dedi ve Kinzer’e köylülerin söylemediğini ballandıra ballandıra tercüme etmeye başladı: “Hiçbir sorunumuz yok, devlet hem istediğimiz paraları verdi hem de zamanında ödedi.”
Ve Stephen Kinzer, sular altında kalan Zeugma’ya yöneldi.
***
Aykut Tuzcu, kendisine verilen yaşam karelerini özenerek, çok güzel hizmetler, dostluklar ve arkadaşlıklarla doldurdu. Çevresindeki herkesin yaşamına dokundu, değiştirdi, geliştirdi.
Yaşam enerjisi, heyecanları, üzüntüleri, sorunları o kadar yoğunluğuna yaşayarak yansıtıyordu ki, çevresinde bulunanlar olarak, onu hep “ölümsüzmüş” gibi algılıyorduk.
İşte bu yüzden; biz sevenleri, dostları, arkadaşları, onun yaşamımızda yarattığı kocaman boşluğu kabullenemiyoruz. Çok ağır geliyor.
Işıklar içinde, çok güzel bir yerde ağırlandığına ve bizi bir yerlerden sürekli takip ettiğine inanarak, ona duyduğumuz saygı ve özlemle, hayata geçirmeyi hedeflediği projeleri sürdürmek ve tamamlamak için çabalıyoruz.
Dostu Prof. Dr. İskender Sayek, onun ardından, “Aykut’u zaman bize unutturamayacak” demişti.
Doğru demişti…