Kim mutlu?
Covid-19 salgınının bütün Dünya’yı kademe kademe etkisi altına almasıyla beraber herkesin hesapları allak bullak oldu. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Yatırım hayali olanından iş bulma umuduna, evlenecek olandan kariyer planına kadar bütün planlar değişti.
Ortalık kumar masasına döndü. Bir gecede bütün varını yoğunu kaybeden mi dersiniz, yoksa servetine servet katan mı? Salgının ilk günlerinde çeşitli senaryolar dilden dile dolaşırken, havanın temizlenmesi, doğanın, denizlerin bir an olsun nefes alması umut olmaya başlamıştı. Acaba insanoğlu da bu olanlardan ders çıkarabilecek mi diye çok umutlanmıştık. İlk zamanlarda kendine biraz olsun çeki düzen vermeye çalışanlar gördük ki geçen zaman içinde daha da acımasız bir hale dönüştü.
Salgının da etkisiyle her kalem tüketim maddesine yapılan zamlar işçinin, köylünün, emekçinin memurun bütçesini her gün biraz daha eritti. Küçük esnaf neredeyse yok oldu. Geçmişten birikimi olamayanlar bu zor zamanda işinden aşından ekmeğinden oldu. Yeni işe girmek isteyen bir çok gence bu süreçte iş bulmak hayal oldu. Evler okul, odalar sınıf oldu. Sokağa çıkamayan eve kapanan yaşlılar, online eğitim diye bilgisayara, tablete, cep telefonuna mahkum olan çocuklar- gençler, İş-Kur kapılarında oluşan kuyruklar, bunalıma giren insanlar, askıda çorba-ekmek bekleyenler, intiharlar, kadın cinayetleri…
Bir tarafta, hazine garantili ihale alanlar, köprü, havaalanı, şehir hastaneleri yapanlar. İflas ettim deyip servetine servet katanlar. Bir eli yağda bir eli balda, köşklerde, yalılarda, saraylarda yaşayanlar. Kuru ekmek bulan toktur diyenler. Sosyal medya hesabından görevinden istifa edenler. Türkiye’de nitelikli emek ve iş gücünün ucuz olduğunu söyleyerek, yabancı yatırımcıyı ucuz işgücü üzerinden ülkeye davet edenler. Halka şükrü gösterip milyonluk araca binen, Bodrum’a külliye yapanlar. Köprülere yüzde 25, işçiye 2825 lira 90 kuruşu, emekliye yüzde 8,36, memura yüzde 7,36 zammı reva görenler. Sorsan kim mutlu?
Aslında bu liberal demokrasi ve kapitalist sistemin gerçek yüzü. Güçlünün var olan kaynaklardan aldığı pay her gün biraz daha artarken, halkın payının biraz daha azalmasından daha farklı bir şey değil ortaya çıkan durum. İşveren sınıfı kol kola kendi çıkarlarını her şekilde korurken, emekçi sınıfın paramparça olup dini, etnik vb. siyasetle oyalanması ortak çıkarlarda bile işverenin karşısına tek parça duramaması, seçilen temsilcilerinin bir süre sonra kendi sınıfını unutması, sınıfına ihanet etmesi toplumu bu noktaya getiren etkenlerdendir.
Bütün bu sıkıntılarda ancak bilinçli bir toplum ve iyi bir eğitimle aşılabilir. Bir toplumu koruyacak, kurtaracak, yüceltecek, yaşatacak, mutluluğu getirecek en büyük güç eğitimdir. Yöntemler tartışılır. Farklı fikirler değerlendirilir. Farklılıklar zenginliktir. Gerçekten samimiysek ülkenin kaynaklarını, toplumun tüm kaynaklarını adaletli paylaşmalıdır.
Yarınlara umutla bakabileceğimiz bir ülke inşa etmek için yasaların herkese eşit işlemesi, kaynaklardan toplumun her kesiminin faydalanması için mücadele etmeli, fedakarlıkta bulunabilmeliyiz. Ekmeğini, emeğini paylaşamayanlar, korkularla yaşamaya devam ederler.