Eğitimde eşitsizlik - 1

YAYINLAMA: 20 Ocak 2021 / 18.10 | GÜNCELLEME: 20 Ocak 2021 / 18.10

"Eşitsizlik", toplumsal, sosyal, ekonomik boyutu, kültürel, kimliksel, inançsal, değerlerin ortaya dağılımı ve güvencesini koyma durumu olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla eşitsiz, hakkaniyet, adil ölçülerde olmayan bölüşüm ve dağılım eşitsizliğini de beraberinde getiriyor.

Eşitsizlik, bireyler, eş, dost, aile, kurum, çalışma yaşamı ortamında yaşanırken; toplumsal, ekonomik, sosyal, kimliksel, kültürel, siyasi, inançsal, kurumsal, hukuksal alanlarda da çokça rastlanmaktadır. Eşitsizliğin olduğu her ilişki ve işleyişte; mutsuzluk, güvensizlik, sevgisizlik, kaygı, ayrışma, otoriterlik, hiyerarşi, taraftarlık, verimsizlik, üretimde kısırlık, gelişimde gerilik beslenirken, sorunlar yumağı bitmek bilmeyecektir.

"Eğitimde fırsat eşitliği" ise eğitimin kaynak, ortam, olanak, üretim, geliştirici imkanlarına ulaşabilme ve gereği kadar "eşit biçimde" yararlanmayı ifade etmektedir.

Bireyler farklı cinsiyet, ırk, kimlik, kültür, aile yapısı, ile doğmaktadırlar. Doğuştan sahip olunan özellikler, yaşam boyunca avantajlı bir takım olanaklar sağlarken, bazı durumlarda bir takım dezavantajlarla mahrum edebilmektedir.

Sosyal, nesnel, ekonomik ve sosyolojik etkileşimler, bireyin yetişme değerleri, kültürel ve inançsal etkileşimler eğitim sonuçlarında farklı yönde etki yapmaktadır.

Eğitimde eşitsizlik, toplumsal sınıf, toplumsal cinsiyet, etnik köken, kimlik ve inanç farklılıkları gibi özelliklerden dolayı oluşabilmekteyken; eğitim sistemi aracılığı ile eşitsizlik daha da büyüyebilmektedir.

Günümüz dünyasında “kamucu” eğitimin yerine, yaygın bir şekilde neoliberal politikalarla birlikte “eğitimin piyasalaştırılması” yaygınlaştırılırken; bireyler ve aileler eğitimde kat edilemeyen mesafeleri, yetersizlikleri, gelişim eksikliklerini, başarısızlıkları sadece kendilerinden kaynaklandığını düşün(dürül)mekte ve maruz kaldıkları eşitsizlik ve başarısızlıkları kabullenmiş hale gelmektedirler.

Kamusal haklar, toplum çıkarcı hizmetler birer armağan-velinimet değil, sosyal devletin görevidir. Son yıllarda küresel ve ulusal boyutta eğitimdeki piyasacı ve özelleştirmeci uygulamaların yaygınlaşması ve kamusal eğitimin daraltılması ile başlayana süreç; eğitimde var olan eşitsizliğin makasını genişletmekle birlikte, bir çok bireyin ve grubun “nitelikli eğitime ulaşımını” güçleşmektedir.

Her şehri, ilçesi, mahalle, sokağı, köyü farklı sosyo-ekonomik yapıda olan; kültürel, kimliksel, inançsal, bölgesel yapıları içinde barındıran Türkiye’de ise eğitimdeki eşitsizlik basamakları çoğalarak ve alev alarak yakıcılığını sürdürmektedir. Göç alan büyük şehirlerde bu durum daha da varlığını sürdürmektedir.

Türkiye’de eğitimde eşitsizlik; iller arasından, ilçeler arasına, mahalle mahalle, sokak sokak, hatta okul okul ve okul içinde sınıflar arası farklılıklarla almış başını gitmektedir. Okul içinde ayrışmalarla ilgili eleştiri ve tepkiler basındaki yerini korurken, kayıtlardaki ve sınıf belirlemede gönüllü(zorunlu) bağışların ve katkıların etkisi ile “özel sınıf” oluşturma eleştirileri her dönem manşetlerdeki yerini almaktadır.

 

Büyükşehirlere, köylerden kentlere yoğun ve mecburi göçler, Suriye’de başlayan savaş sonrası Türkiye’ye yoğunlaşan mülteci ve göçmen dalgası ile beraber eğitimde var olan sorun ve eşitsizlikler kat be kat artmıştır. Bu durum okullara, sınıflara, öğretmenlere dolayısıyla eğitime ciddi etkiler yapmakta ve gelecek süreçlerde “eğitimde eşitsizliğe” etki yapmaya devam edeceğe aşikardır.

Kamusal ve nitelikli eğitime erişimde, sosyo-ekonomik ve sınıfsal farklılıklarla birlikte anadilinde eğitim ihtiyacını ve zorunlu din derslerinin etkisini yok sayarak “eğitimdeki eşitsizliğin büyümesi” durdurulamayacaktır. Türkiye’de anadilinde eğitim görmek isteyenlerle birlikte, göçmen ve mülteci çocuklarının da anadillerinde eğitime erişimleri hem bir hak hem de pedagojik, psikolojik, üretkenlik ve verimlilik esası için zaruridir. Yine AİHM kararlarına rağmen, zorunlu din derslerinin kaldırılmaması; farklı inanç, mezhepten olan ve din dersi almak istemeyen öğrencileri için “eğitimde fırsat eşitliği” ilkesinin ihlali ve mağduriyetini beraberinde getirmektedir. Din ve vicdan hürriyeti esaslı, laiklik ilkesi çerçevesinde her öğrencinin ders tercihleri esas alındığında, eğitimde eşitsizliğin bir ayağı yok edilmiş olacaktır.

Eğitimde kalite, nitelik artırımı, fırsat eşitliği yaratma iddiası ile işe koyulan her siyasi iktidarın ilk yaptığı iş; kendi tabanın gönlünü hoş eden, kendi seçmenini mutlu eden ve mobilize eden gecelik, günübirlik kararlara sarılmak oluştur.

Oysa eğitimde yapılması öncelikli olan, tüm eğitim bileşenleri ile birlikte işe koyulmak ve pilot uygulamalar ile  yetersizlikleri azamileştirmek, üretkenliği, farkındalığı, yaratıcılığı öne çıkaran, sorgulayıcı ve analitik düşünebilen nesillere yol açmak; çok dilli, çok kültürlü, çok kimlikli, çok inançlı toplumlarda; sosyal, ekonomik, sınıfsal, inançsal, kimliksel, etnik ve kültürel farklılıklar gözetilerek, “eğitimde fırsat eşitliği” hayata geçirilebileceğini dünya modelleri bize göstermektedir.

MEB, eğitim sisteminin değişimini, sınav biçimlerini, ders programları, müfredat ve ders kitaplarının “yeni” içeriklerini anlık şekilde ve  “duyuru” maksatında ilan etmektedir. Bunun sonucunda; milyonlarca veli ve öğrencinin şaşkınlık, tedirginlik, tepki, mağduriyet ve kaygıları öne çıkarken,  eğitimdeki tekrara giden süreçlere şahit olmaya devam ediyoruz.  Belki de üç çeyrek asırdır süregelen eğitimdeki eşitsizliğin, verimsizliğin önemli ayağı, eğitimi siyaset üstü tutamamak ve eğitim anlayışımızı toplum yararcı, kamusal bir hale getirilmemesinin izdüşümünde “fırsat eşitliği” yaratılamamış olmaktadır.

 

Kaynakçalar;

1.Eğitim Reformu Girişimi Raoru-2003

2.Dergipark.org.tr(Bilge Ululararası Sosyal Araştırmalar Dergisi-Makale)

3.Fikir Turu(Umay UTAŞ SALMAN- makale 2019)

4.Okulsuz Toplum(İ.İliç)

5.MEB verileri.

 

Eğitimde eşitsizlik - 1