Yargı ve siyaset (1)

YAYINLAMA: 07 Kasım 2021 / 18.16 | GÜNCELLEME: 07 Kasım 2021 / 18.16

Anayasamızın başlangıç bölümünde, demokrasinin olmazsa olmazı “Kuvvetler ayrımı”dır.

"Kuvvetler ayrımı”nın, devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu" belirtilmiştir.

Kuvvetler ayrımının temel özelliği yasama, yürütme ve yargının birlikte faaliyet göstermemesi ve bu organlar arasında bir dengenin olmasıdır. Bu denge bozulur ve devlet İdaresinde, yetki ve görev tek bir organda toplanırsa, orada demokrasi ve yargı bağımsızlığı söz konusu olamaz.

Anayasamızın yargı bölümünde Yargı Bağımsızlığı; hakimlerin görevlerinde bağımsız olması, karar verirken, Anayasaya, kanuna ve hukuka ve vicdani kanaatlerine göre hüküm kuracakları ve hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceği genelge gönderemeyeceği, telkin ve tavsiyede bulunamayacağı belirtmiştir.

Anayasamızın bu emredici düzenlemelerine göre, inceleme ve değerlendirme yaptığımızda, kuvvetler ayrımı ve yargı bağımsızlığı var mıdır? Bu konuyu tartışmamız gerekir. Öncelikle şu hususu açıklamak gerekir. Ülkemize getirilen Cumhurbaşkanı hükümet sistemi ile yasama organı güçsüzleştirilmiş, yasama organının birçok yetkisi Cumhurbaşkanına verilmiş ve yasama organının, yürütme organını denetlemesi zorlaştırılmış, demokrasinin en önemli özelliği olan çoğulculuk sitemi, çoğunluk sitemine dönüştürülmüş, kuvvetler ayrımı ilkesi zayıflamış, yargı bağımsızlığı tartışılır hale gelmiş ve bu sistemle demokrasimiz yara almıştır.

Yazımızın başlığı siyaset ve yargıdır. Siyasetin yargıya müdahale etmemesi için öncelikle yargının bağımsız olması gerekir. Hakim ve savcıların hiçbir makam ve merciden emir ve talimat almaması gerekir. Bu itibarla yargı bağımsız olmadığında, adalete ulaşmak mümkün olmaz. Hakim ve Cumhuriyet Savcıları sınavla alınmaktadır. Sınav iki kademeli olarak yapılmaktadır. Birinci kademe yazılıdır. Bu yazılı sınavda başarılı olanlar, mülakat kurulu tarafından mülakata alınmakta ve mülakat kurulundan geçerse hakim ve savcı olarak atanmaktadırlar. Gördüğümüz kadarıyla yazılı sınavda sorulan sorulara göre değerlendirme yapılmaktadır. Yazılı sınavın objektif olduğu söylenebilir. Ancak, bu sınavdan çok yüksek puan almak yeterli değildir.. Mutlaka, mülakat kurulundan geçerli not almalısın ki hakim savcı olasın. Mülakat kurulundan geçerli not almak için de birilerinin vasıtasına ihtiyaç olmalıdır. Bu uygulamanın doğru olduğu söylenemez. Hakim-savcı sınavlarında, bir puan belirlenmeli, bu puanı alanlar hakim savcı olmalıdır. Sınavlarda objektif kriterler esas alınmalı, bu kiriterler, meslek bilgi ve ehliyeti, hukuk nosyonu ve formasyonu, matematik zekası, muhakeme yeteneği olmalı, kısacası, hakimlik ve savcılık yapacak kapasite ve donanıma sahip olmalıdır. Hakim, savcı; şunun, bunun, bir siyasi partinin adamı değil, bu ülkede yaşayan bütün insanların hakimi ve savcısı olmalıdır.

Düşünebiliyor musun, Hukuk Fakültesini bitiren bir gencin hakim ve savcı olmak gibi bir hayalı vardır. Hiç kimse, bu gençlerin hayallerini yıkmamalıdır. Gençlerin bu hayallerinin gerçekleşmemesi, başlı başına bir haksızlık ve hukuksuzluktur. Hakim, savcı alımında bu haksız ve hukuksuzluğu yapanlar, bunun kendi çocuğu olduğunu kabul edip, bir empati ve vicdan muhasebesi yapsalar, böyle haksızlık ve hukuksuzluğu kabullenebilirler mi? Böyle bir adalet var mı? Siyasetçinin telkin ve tavsiyesi ile hakim ve savcı olursan o hakim ve savcı tarafsız olmayacağı gibi, yargıda bağımsız olmazi Bu anlayışla hakim ve savcı atanması yapıldığı içindir ki, adalete olan güven % 22 lere, güvensizlik ise % 78’lere gelmiştir. Hakim ve Savcı atanmasıyla ilgili bu açıklamalardan sonra aklıma; ZİYA PAŞA'nın şu sözü geldi: "İDRAKİ-MAALİ KÜÇÜK AKLA GEREKMEZ! ZİRA BU TERAZİ BU SIKLETİ ÇEKMEZ" Yani insanın aklı mahdut, sınırlı olduğu için birçok hususu anlama noktasında aciz kalır demiş, Ziya Paşa. Küçük akıl sahibi kişinin “bu terazi bu sıkleti çekmez” sözüyle kapasitesi olmayandan bir şey olmaz demek istemiştir. Hele hakim ve savcı hiç olmaz. Sürecek

Yargı ve siyaset (1)