Yargı ve siyaset (5)
12 Eylül 1980 yılında, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bir darbe yapıldı. Yapılan darbe ile insanlar gözaltına alındı. Özel olarak işkence odaları kuruldu. İnsanlar eziyet ve işkencelere maruz kaldılar. Bir kısım insanlar eziyet ve işkencelerle hayatlarını kaybetti. Bir kısmı sakat kaldı, kimisinin ruh sağlığı bozuldu, Haklarında soruşturma açılanlar üç-dört yıl mahkeme huzuruna çıkarılmadılar.
Adeta yargısız infazla hayatlarına son verildi. Zira darbeciler kendi isteklerine göre karar verecek mahkemeler kurdular. Bu mahkemelerde yapılan usulsüz ve hukuksuz yargılamalarla verilen kararlarla insanlar ağır cezalara çarptırıldı. Bir kısım insanlar idam edildi. Bir soldan bir sağdan denilerek insanlara ceza verildi. Bu anlayış darbecilerin eşitlik anlayışıydı.
Böyle eşitlik mi olur?
Bu eşitlik anlayışında ne hak, ne hukuk, ne adalet, ne insanlık ne de vicdan vardı. 12 Eylül darbesinin yapılmasının sorumlusu olarak bu genç çocuklar gösterildi. Ne var ki darbe yapıldıktan hemen sonra olaylar bıçak gibi kesildi. Böylece yaşanan terör olaylarının sorumlusunun bu gençler olmadığı ortaya çıktı. Ancak cezayı bu gençler çekti.
Darbeyi yapanlarda ne hukuk, ne adalet ne de vicdan vardı. Hatta bazılarının yaşları büyütülerek idam edildi. Savunma yok sayıldı. Bu gençler kendilerini vatanlarına adayacak kadar yurtseverdi. Yazık değil mi günah değil mi? Bu haksız ve hukuksuz uygulamalar sonucu insanlar isyankar oldu. Bu haksız ve hukuksuz uygulamalar, sonunda bir çok terör örgütünün ortaya çıkmasına neden oldu. Bu anlayış ve uygulama ile ülkemize ve ülkemiz insanlarına yazık ettiler.
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleriyle yasa ve hukuka aykırı olarak yapılan yargılamalar ve verilen kararlar, Türkiye Cumhuriyeti Hukuk ve Yargı tarihinde unutulmayacak birer UTANÇ BELGESİ olarak yerini almıştır.
Dileğim o dur ki ülkemizde bir daha ne darbe yapılsın ne de böyle olaylar yaşansın! Yukarıda açıklamış bulunduğumuz üzere, ülkemizde yapılan darbelerle halkın iradesi yok sayıldı. Darbecilerin siyasi iradesiyle kurulan mahkemelerdeki yargılamalarda kanun ve evrensel hukuk kuralları, adil yargılanma yok sayıldı.
Adil yargılanmanın olmazsa olmazı olan savunmaya hiç itibar edilmedi... Kararlar hep siyasi iradenin emriyle verildiğinden, bu yargılanmalar adete yargısız infazlara dönüştürüldü ve adalet katledildi.
Demek istediğim o dur ki siyaset yargıya müdahale ettiğinde ve mahkeme salonlarına girdiğinde o mahkeme salonlarında adalet yok olmaktadır. Bu itibarla da mutlaka yargı bağımsız olmalı, aksi takdirde, ne hakka, ne hukuka ne de adalete ulaşırız. Herkes bunu böyle kabul etmeli ve böyle bilmelidir!