İçimizdedir Yaşam Yolu
“ Sadece zihnimiz, koyduğumuz yasalara boyun eğer, ruhumuz değil.”
Halil CİBRAN
Goethe:“İnsan sınırlandırılmış bir duruma ayak uydurmak için doğmuştur; basit, yakın ve belli amaçları anlayabilir ve elinin altındaki araçları kullanmaya alışmıştır; ancak uzak bir yere gitmez, ne yapması ne de istediğini bilebilir.”
Goethe’nin bu yaklaşımından hareketle Pankaj MISHRA ise, “Öfke Çağı” adlı kitabında şöyle bir tespite varır: “Şeffaf olmayan küresel süreçlere atılmış ve hesaplanamaz değişkenler tarafından boğulmuş erkek ya da kadın artık neden ile sonuç arasında bir bağ kuramaz.”
Toplumsal unsurlar, toplumsal etkileşimler, önceden yaşanmışlıkların bizim üzerimizdeki bağlayıcılıkları dışında, kendimiz de çarçabuk kolaya, “olana”, mevcutta teslim olmuyor değiliz? İnsan, olumlu olumsuz, yararlı zararlı, iyi kötü olan değerleri atalarının genetik kodlarından alsa bile; emek vermeyi gerektirmeyen, bedel istemeyen, özveri gerektirmeyen, üretmeye ihtiyaç duyulmayan alışkanları kolay kabulleniyor. Hayata dair etkilendiğimiz birçok edinim aslında bilinç dışımızda yuvalanan zorlamalarla gerçekleşmektedir.
Zorunlu olan her şey, zorunluluk altında yaptığımız her şey bize haz veriyormuş gibi gelse de, aslında kendimize ve insana, doğaya, hayata dayattığımız koca bir ızdıraptır. Kendi ruhumuza, gerçeğimize, içimize ve kendi kâinatımıza uygun bir yolda gelişip ilerlemeli insan.
Bizden önce yaşayanlar, “yol yakınken yap yapacağını” derler, ama aslında yol hep yakındır; uzak değildir gerçeğin, doğrunun, iyinin, sevgi, saygının yolu, çünkü bu yol içimizdedir, mevsimleri ise hep içimizde canlıdır. Bu duruma istinaden; “ama ardı arkası gelmez tutkularla çalkalanan insanların çoğu bu ruh durumunu bilmez.” diye uyarıda bulunur Rousseau.
Hiçbir şey kesin bir biçim almaz, doğallıkla sürekli değişir, yeniden dallanır, yeşerir; içimize tutunduğumuzda, “içimize döndüğümüzde” bize hazırlanan tuzaklar, mezarlar, kuyular, kelepçeler, çivilenmiş tabutlar bizi kendine konuk edemeyecektir.
Kalıplara sığdırılmış insan ve de sınırlandırılmış insan kurtuluşunu “özgürlük ve sonsuzluk” olarak görmeli; atmosfere tıkılmaktan çıkmalı, göklere uçan süpürge olmalı insan. Kendini yaratmalı insan, yok oluşa sürüklenmeden:
Basit, sakin, çok sessiz, duru, hassas, umutlu, sevgi, özlem, özgürlük, adalet dolu olan içimize kulak vermek: “İnsanlığa giden yolun” kökleridir. İşte ruhumuzun köklerinden yeşerecektir hakikat, huzur, güven, gerçek, saflık ve coşku.
İyi olmak, doğru olmak, saygılı olmak, hoşgörülü, eşitlikçi, özgürlükçü olmak, barışçı olmak, sevmek ve neşeli olmak ve ayrımsız yaşamı tercih etmek başkasına sunduğumuz bir velinimet değildir; yaşam yolunda kendimize yapacağımız en doğru hizmettir; aslında biz bu değerlere muhtacız.
Kendi içimizle barışık olmadığımızda başkasıyla barışamayız; mutsuzsak sevinç katamayız, nefrete yenilmişsek sevgi katamayız doğaya, emek vermiyorsa ve üretmiyorsak paylaşamayız, başkasına dayanak değilsek hayatta güvende değiliz.
İyi yolda olmak ve doğruluğun diyarına konaklamak ve kendin olmak insan ruhunun duyabileceği en büyük coşkudur.
Aldığımızda değil, kendimizde olanı verdiğimizde yolumuz gerçeğe çıkacaktır.
Katkı Alınan Kaynaklar:
Subliminal (LeonardMlodinov)
Siyah Deriler, Beyaz Maskeler (FrantzFanon)
Öfke Çağı (Pankaj MISHRA)
Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları (Goethe)
Kum ve Köpük (Halil Cibran)