Sanat insanın gerçeğidir
“Bütün insanlar aslında sanatçıdır”
İnsan kendi hayat tercihlerini belirlerken, “bilinç dışına” mı yenik, insanın yaşam akışındaki değerlerini belirleyen gerçekten “bilinç dışı” mı? Freud’a göre; insan bilinç dışının etkisiyle bastırılmış bir varlık; “bilinç dışı,” zaten çevresel normlar ve çevresel ahlak tarafından “bastırılmış her şey. ”Yani bir makine miyiz, dışarıdan formatlanmış ve ayarları olan bir varlık mıyız? Bize biçilen rollerin dışında var olamıyor muyuz?
Freud, bilincinde olarak yaşadıklarımız, düşündüklerimiz, gerçekleştirdiklerimizi “buzdağının sudan çıkan ucu kadar” olarak belirler; “insan bilinci insan ruhunun küçücük bir bölümünü oluşturur der ve insanın ne olduğunu anlamak istiyorsan, bilinç dışı öğretisini tanıman şart.” Çünkü düşlerimizi, etkinliklerimizi, eylemlerimizi ve hatta rüyalarımızı çoğunlukla akıl dışı dürtülerimizin belirlediğini, Freud’un tespitleri ile biliriz.
Doğarken, boş bir oda gibi tertemiz ve büyük bir boşluğa sahip, özgür bir ruha sahibiz. Hazımız, arzularımız, duygularımız, beklentilerimiz, düşüncelerimizle boş odayı düzenlemeye başlarız. Giderek aynı zamanda çevresel, toplumsal etmenler bizi denetlemeye, şekillendirmeye de başlamıştır. Bu döngüye, “uyumlu olmak adına” sırılsıklam sarılırız. Geleneğe, aile değerlerine, toplumsal normlara, inançsal bağlara, sosyo-kültürel realiteye katı bir duruşla bağlanırız. Yetişkinleştikçe uyumlulaşan, sıkı sıkıya çevreyi soluyan, ananelere odaklanan bireyler olarak “artık kendimiz” olamayacağız.
Freud ile gelişen bu psikolojik kuramın, edebiyat ve sanatı doğrudan etkilemiştir. Birçok sanat akımı; şairler, ressamlar ve başka sanat alanları, toplum ve çevre tarafından bastırılmış ve bir kenara itilmiş “bilinç dışının” yaratıcı, özgün ve özgürleştirici değerlerine uzanmaya başlamışlardır.
Sanatın bilinç dışı tarafından yaratılması gerektiğine dair akımlar da (sürrealizm) gelişmiştir. Bu anlayışa göre sahip olunan mevcut bilincin baskısı ve daraltıcılığı kırılarak sanatçının serbestlik ve özgürlük içinde akmasının önemi açığa çıkarılmıştır. Sanat günümüzde de insanın en doğal, en natürel, en samimi, en içten hali olarak da benimsenmektedir.
Sanatın ruhumuza kattığı incelik, duygularımızı okşayışı, benliğimize kattığı sevinç, varlığımıza yaptığı coşkunluk, düşüncelerimize verdiği hümanizm, insanın ruhuyla buluşma anıdır. İnsan gerçeği, belki de resimden, portreden, müzikten, tiyatro ve şiirden büyülendiği andır.
Freud’un bu yaklaşımı ile şu sonca varılmıştı: İnsanların gerçeği açığa çıkarıldığında “bütün insanlar aslında sanatçıdır.” Hani biz deriz ya, “Sanatçı farklıdır, toplumdan aykırı düşünür, sanatçı derinidir, sanatçı anlaşılmazdır. Belki de sanatıyla anlaşılmaya başlanmalı insan.
İnsan doğası gereği şekillenmeye başlamalı. Toplumun beğenisine, toplumun tercihlerine göre değil de, doğarken beraberinde sahip olduğumuz özgürleştirici varlığımıza dönmeyi denemeliyiz. “Çocukluğumuzu ayna yapmalıyız.”
Çocukluğumuza, sanatçılığımıza, gerçek varlığımıza dönmeliyiz; özgürleştirici, yaratıcı, üretken, sevgi ile dolu; neşe, coşku ve adalet, masumiyet, eşitlik değerlerine dönmeliyiz. Yeni bir şey denemekten çekinmemeliyiz. Özgür düşünceyi keşfe çıkmalıyız, cesurca! Kendimize dönmeliyiz; vicdan, iyilik, tebessüm, edep, doğruluk ve özveri de kararlı olmalıyız. İnsanı, doğayı, canlıyı buluşturan-barıştıran gerçeğimize dönmeliyiz.
İnsanı mutlu eden başardıkları değil, gidilen yoldur!
Ama kendimizden başlamalıyız.
“Bizim olmadığımız” hiçbir şeyi başkasına vadedemeyiz.
Katkı Alınan Kaynaklar:
Sofie’nin Dünyası (Jostein Garder)
Bilinçaltı (Sigmund Freud)
Böyle Buyurdu Zedüşt ( Nietzsche)
Subliminal (Leonard Mlodinov)