Bayramlar ve Önemi

Bayram; bireysel ve toplumsal olarak varoluşun, mücadelenin ve bu mücadelenin sonunda kazanılan bilincin sembolüdür. Bayram, birlik ve beraberliğin, sevgi ve coşkunun inkişaf ettiği, yaşamın kutlandığı bir şölendir.
Ülkemizde üç çeşit bayram kutlanmaktadır: Doğa bayramları (Nevruz, Hıdırellez), dini bayramlar (Ramazan ve Kurban), ve milli bayramlar (23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim). Bugün, Kurban Bayramı’nı kutluyoruz. Kutlu olsun, aydınlık, bereketli ve feyizli olsun.
Doğa bayramı varoluşun farkındalığına ermenin ilk halidir. Dini bayramlar bu farkındalığın şuuruna ulaşmayı, milli bayramlar ise bu şuuru ortak bir kimlik ve tarih bilinciyle kurumsallaştırmayı temsil eder.
Dilimizdeki karşılığı (badram- bayar; neşe coşku) olan bayram kelimesi Arapçada “ıyd” ışık, aydınlık, aydınlanmak anlamındadır.
Dini bayram olarak peygamberimizden hediye Ramazan ve Kurban olmak üzere iki Bayramı kutluyoruz.
Bayram aydınlanmak manasında “ıydı fıtr” günümüz ifadesiyle şükür- varoluşun, yaratılışın farkına ermek. Ramazan Bayramı. Iydı Ekber’de bu yaşamı kendinde birleme ve coşkuya katılarak varoluşla olma anlamı kazanmaktadır.
Türkçe anlam bazlı düşündüğümüzde, bayram; baylığa nüfuza zenginliğe, neşeye coşkuya ram olma kavuşmanın farkındalığın da olma hali ve anlamı çıkmaktadır.
Doğada bahar hali ne ise insanda varoluşun idrakine gelmesinin göstergesi yaşantısı odur. Kendini varlığa, yasama karşılıksız olarak sunma.
Toprağın altında, tabiat ananın kucağındaki tohum nasıl korunup bahar güneşi ve yağmuruyla yeniden doğarak renk koku ses tat her türlü vergisini karşılıksız olarak ikram ediyorsa peygamberler de öyle ilahi kaynaktan aldıklarını karşılıksız olarak bizlere sunmaktalar ve bizim de o kaynağa ermemizin yolunu yöntemini göstermek idrakine gelmemz amacıyla bayram olarak hediye etmişler.
Bu hale nasıl erilir derseniz zaten içindeyiz de haberimiz yok. Daha doğrusu çocukluk ve gençlik yıllarımızı, yaşam alanımızı bilinçsizliğimizle heba ettik.
Bayramlar aynı zamanda, eylemlerimiz ve düşüncemizle, bakış açımızla kirlettiğimiz doğa ve toplumun içinde olduğumuzu, kendi dünyamızı kendimizin kararttığının sorgulamamız ve farkına varmamız gerektiğini gösteren iki yönlü aynalardır.
Yok öyle ağzımızda bedelsiz ikram edilen bayramlarda kalan eski bayramların tadı ike avunarak eski bayramlar şöyleydi avuntuları ile teselli aramak.
İnsan anasından doğdu ağzında memeyi hazır buldu. Değil çevreden, kendinden bile bihaber iken oluşumundaki kaosun ve çevreninin bir parçası olarak kendi kendinin derdine düştü. Nerde ne bulduysa avladı yedi. Ergen oldu karşı cinsini yanında hazır buldu. Bunun nerden geldiğini nasıl olduğunu, niçin olduğunu ne getirip götüreceğini, devamı için nasıl bir yöntem izleyeceğini, neye evrileceğini sorgulamadı. Veya kendinden başkasını düşünmeyerek gözünü ruhunu kararttı. Çünkü içinden çıkıp da sorgulayacağı bir mekân, kişi ve düşünce de yok nedenini niçinini hakkıyla anlatan da anlayan da... ne yapsın?
İşte peygamberler, erenler burada bizlere bir yöntem sunmaktalar. Nedir derseniz. Allah adına bana söz verirsen söylerim. Verdik. Sözünden dönmek yok ama. Yok…. Senin ve her şeyin yaratıcısı içinde ona ermenin, hakkı bulup hak görmenin yolunu aramalısın.
Yolu yordamı, kapısı senden sana bir mücadeke, mücahede ve müşahade.
Toplumun talim ettiğiyle olsaydı şimdiye kadarki yaptıklarınla bir şeyler olması lazımdı. Olsa da olan topluma, inancına göre seninki öte dünyada.
Ne yapmam lazım dersen... Söylenenleri idrak seviyesine geldiğinde (ramaz olduğunda, içinde Allaha erme duygusu coşkun olduğunda) Allah için yemeden içmeden ve cinsi münasebetten kesilmelisin. Eline ağzına diline sahip çıkmalısın. Taa ki Allah’ın vahyi südur edene dek. (Gönlünden coşana dek) Yunusun diliyle "Sövene dilsiz dövene elsiz" olmak gerek ki Dervişlik bühtan ola. Niyazi Mısri’nin diliyle "Bir zaman yüz verme dünya ehline uzlette ol, Aklını fikrini bir yere topla yüzüne perde çek Göz kulak dil kapıların bağla hükmün altına al bir zaman, Ola kim Haktan yana gönlünden ola bir kapı açıla"
Söylenenleri inançla teslimiyetle yaptığımızda yaradılışın, varoluşun kadrini kıymetini bilmeye başladığımızda bayram başladı diğer kardeşlerimizle doğadaki her şeyle bayramlaşmaya bilişmeye başladık. Yaşantımızın, çevremizin, duygu ve düşüncemizin ona göre değiştiğini fark etmeye başladık. İşte kendimizi aşarak bireysel egodan kurtulduk. Şimdi sıra geldi yaradılışı varoluşu bağlı bulunduğu bağlardan kurtararak özünde birlemeye. Yani varlık için kurban olmaya, ıydi ekbere; genel aydınlanmaya-Kurban Bayramı’na.
