KÖTÜLÜĞÜN DOĞRUYA YENİLİŞİ SÜRECEK!
“İyi ve güzel adına ne varsa bize yasaklanmış, sanki acı çekmeye gelmişiz dünyaya!”
Hermann Hesse
Halil Cibran, “Kırık Kanatlar Kitabı’nda şunu belirtir: “Kültürsüzlük insanı boş, bu boşluk ise onu umarsız yapar.” Hayata anlam yüklemek, ya da hayatın anlamına varmak, gerçeğe, doğruya, doğala yürümek ve ruhlarımızı canlandırmak çabasında olmak en büyük kültürlenmelerden biridir belki; en büyük huzur, en büyük mutluluk, en büyük özgürlüktür belki. Hayat bir yolculuksa, insanda doğayla ve müşterekleri ile yola çıkmayı tercih etmeli.
İşleyen doğa kuralları, kabul gören sosyolojik ve evrensel değerler; bizden önce yaşayanların mirasları ve denenmişlikleri; bilim, sanat, tarih, edebiyat, müzik, felsefe bizim için güvenilir kültür mirası değil midir? Kültürsüzlük, tam da bu objektif yaşam bileşenlerinden kopmak, bunları fark etmemek, bu birikimlere mesafeli cenahta saf tutmaktır belki de…
“Kültürlülük” ise, tek başına akademik, hiyerarşik ve zorunlu bir öğretim programın aşamalarına tabii olmak asla değildir. Bir çok aydın ve düşünür; müfredata, aynı programa, aynı ilkelere, tek işleyişe sahip ve duvarlar arasındaki öğretim şeklinin “Sanayi Devrimi” sonrası kapitalist sistemin taleplerini karşılayacak şekilde yapılandırıldığı görüşünü savunmaktadır.
Halil Cibran der ki: “Bir insan yeniden doğmadığı takdirde; hayatı, varoluş kitabında boş bir sayfa olarak devam eder.” Hayatın göz bebeklerindeki derinliği hissetmeliyiz. Hayatın öz bakışlarını sezebilirsek; hakikate, kendiliğinden iyiye, adaletliye, makul, özgür ve yüce olana dahil olabiliriz; bu bakışlar Sokrates’ten, Platon’dan, Dante’den, Hermann Hesse’den, Sartre’den, Cehov’dan, Fromm’dan, ve doğanın en masum ezgilerinden büyülenmiştir. İşte bu miraslarla; direnç, umut, inanç, güzellik, erdemli, “ahlaklı,” onur ve asalet dolu bu miraslarla kültürsüzlük boğulabilir.
“Hayattaki iyilik ve kötülükteki şeytan ve melekleri görmeyen kişi, bilgelikten uzaklaşmaya ve ruhundaki en ufak bir sevgi parçası bulunmamaya mahkûmdur,” deneyimini bize taşır Halil Cibran. Bugün hala yeryüzünde: Mutluluk, neşe, coşku, özveri, kolektivizm, dayanışma, güven, özgürlük, eşitlik yaşamımıza sirayet etmeye ısrarcıysa; kötülük, çıkarcılık, bencillik, erk, iktidar, tekçiliğe karşı insanlığın topladığı değerler ve ödediği kahramanca bedellerinin ışıltısıdır. Kendiliğinden hiçbir şey sunulamaz bize.
Kitaplar, yazarlık için yazılmadı; danslar, müzikler, tiyatrolar sadece eğlence olsun diye de sahnelenmedi. Şiirler, şarkılar, masallar, hikayeler filmler; tomarlarca aşk, sevgi, sevda, hasretlik, hüzün, umut, özgürlük duygularını boşuna bize yaşatmadı. Yaşamı boş geçmemek, hayatın kitabında boş sayfa olmamak, kültürsüz, umarsız ve ilgisiz kalmaktan kurtaran en yüce insanlık değerleridir bu değerler.
Unutmayalım ki, hepimiz bizden öncekilerin benzerini yaşıyoruz; ama her seferinde yaşadıklarımızı daha da iyileştirmekten vazgeçmeden. Hermann Hesse’nin de belirttiği gibi, “dünyayı kendimizden soyutlamayarak; var olan dünyayı severek ve onu yeniden yaratarak yaşamda yol tutturmalıyız. Bir huzur var ama sürekli içimizde barınmayan bir huzur, onun da boyuna yeni mücadelelerle ele geçirilmesi gerekiyor.” Çünkü insan, doğanın kendisine kattığı beceri, yetenek, akıl, gözlem ve ruhla yaşamı en iyi şekilde var edebilir; bu da insanın en yükseğe yol tutuşudur.
Yaşadığımız yerde, çevrede, ülkede, bölgede, dünyada hala o kadar çok haksızlık, zulüm, sömürü, etkisizleştirme, ölüm, şiddet, baskı, eşitsizlik sürüyor ki; insan bazen çaresiz, sinirli, asabi, tedirgin, tükeniş sendromlarına maruz kalmıyor değil. Unutmayalım ki yeryüzünde on binlerce yıldır süren ve dinamik bir çark var. Bu çark insanlığı, değerleri, doğayı, varoşlu, sanatı, bilimi, sempatizmi, tarihi, acıyı, özlemi, emeği, üretimi, gerçeği inkarla veya saptırmayla beslenen bir çark ve bu çark sadece küçük bir zümrenin eliyle işlemektedir. Bu çark, insanı, yaşamın gerçeğine, kendi varoluşuna ve ruhuna uzanmasını engeller dizmektedir. Koskoca evren, bir küçük sınıfın inisiyatifine, çıkarına, aç gözlülüğüne, tekeline ve niyetine teslim edilemeyecek kadar, sorumluluk, görev ve kararlılık yükler bizlere.
Unutmayalım ki, insanlık tarihinin; uyumlu, adil, eşit, özgür, saflık, iyilik dolu bir dönemi geçirdiği iddia edilemez. Adalet, demokratik bir yaşam, insanca bir yaşam, insanın insana hükmetmediği dünya için; erkek yaşama karşı, ayrımcılığa karşı dikilip durmaktan insanlık vazgeçmedi ve kötülüğün köklerini eksilterek hayata devam etmekten de vazgeçmedi.
Kadın hakları, ırkçılığa karşı kazanımlar, bilim ve akla olan itimat, köleliğe karşı geliştirilen özgürlük deneyimleri, evrensel hukuk güvenceleri; umutlu olmamız, yaşama bağlılığı diri tutmamız için umudu besleyici yüce kazanımlardır.
Bizden önce yaşayanların yaptığı gibi, hepimiz suskun kalmayarak geleceği özgürleştirmeli, hayatın kendisinden ve harika sonsuzluğundan vazgeçmeden; yaşamı, yaşatmayı ve kendimizi yeniden yaratmayı becerebiliriz…
Sevemiyorsa insan, sevindiremiyorsa insan, sevilmiyorsa insan, hiçbir şey değildir.
Yaralanılan Kaynaklar:
Öldürmeyeceksin(Hermann Hesse)
Kırık Kanatlar(Halil Cibran)
Kötülüğün Şefaflığı (Jean Baudrilard)
Narziss Ve Goldmund (Hermann Hesse)