İnsan insanlaşma yolundadır!
“Kendini kötü hissettiğini biliyorum, ama hayatın değişiyor, bu da kötü bir şey değil.”
“Hayat bir varış değil, bir yoldur, yolculuktur;” kendimizin yolculuğudur: İyi, kötü, muazzam olan, nefret ile, tiksinti ile, savaş, barışla, kavrayış ve ezber ile, sahip olmak ile paylaşmayla, sevgi ile, şiddet ile buluşulacak; özgürlüğün esaretle boğuşacağı bol durakları olan bir yürüyüştür hayat.
Hayatı, görüneni ile tanımlamak, kurumsal bağlılıkla tartışmak, ezberimizle belirlemek, ya da bize öğretilen biçimi ile kavramak büyük trajedi değil mi? Hayatı, aile, ulus, ırk, renk, cinsiyet ve coğrafi tonlarımızla belirmeye kalkmak ise belki de hep tükenişe yuvarlanmak veyahut basitliğe yenilgimiz olacaktır.
Jean-Jacques Rousseau'nun, “Toplum Sözleşmesi” eserinde belirttiği gibi, “İnsan özgür doğar; oysa her yerde zincire vurulmuştur. Falan kimse kendini başkalarının efendisi sanır ama böyle sanması onlardan daha da köle olmasına engel değildir.” “İnsan özgürlüğünün kölesidir,” der ünlü düşünür Sartre; çünkü insan kendisine kurumlarca, atalarınca, dogmalarla yüklenen sorumluluklarla köleleşmiştir; belirlenen kaidelere uyum çabasında boğulmuştur insan belki de iyileşme, kendine gelebilme, kendini yaratma yokuşudur, hayat!
Onlarca asırdır, gücün, iktidarın, tekliğin, eril zihniyetin, erkek yaşamın, eşitsizliğin, şiddetin ve sömürmenin boylandığı evrende hem de tüm bunlar nesilden nesile aktarılırken kolay mı mükemmelleşmek? Özgür, sade, duru, mütevazı, kolektif, üretken olabilir mi insan? Düşünürün belirttiği gibi; belki de “insan kendine yenilgisini yaşıyordur.”
Çabalarımızın, çırpınışlarımızın, direnişlerimizin, çaba, emek ve özverilerin, kafa yormalarımızın elbette boşa gitmeyeceğini bilen yerden sürdürmeliyiz ilerleyişimizi; tüm bunların bizi yükselteceği, kendimizi ve dünyayı daha iyi tanımamıza katkı sunacağı, yaşantı gücümüzün ve bilicimizin, algılarımızın büyüyeceği gerçeğini içimizde taşıdığımız sürece de izlediğimiz yol hayatın ta kendisi olacaktır.
“İnsan insanlaşma yolundadır, insan henüz insanlığına varamadı, belki de birçok insan ruhu insanlaşamayacak,” der, ünlü yazar Hermann Hesse. Hesse’nin ısrarla güvenini yenilediği Nietzsche ise; “insanı aşın, insanüstü olun” derken belki bize sarplıklarla, vadilerle, buzullarla, uçurumlarla, keskin düşüşlerle kuvvetleneceğimiz insanlaşma yoluna işaret etmiştir.
“Sanat yapıtlarına, tarihi eserlere milyonlarca dolar vererek satın alanda, kuşu, aslanı, Kızılderili’yi, Afrikalı’yı kafese boğan da aynı insan değil mi?” Bir şeyleri baş tacı ederken, ertesi gün onu hınçla ezen de insan. Sevdiğini, aşık olduğunu, kardeşini, inançdaşını, kimliğinden olanı ve emektarını yok eden de insan.
Freud’un ve devamındaki bilim insanlarının belirlediği gibi belki de hepimiz bilinç dışıyız; kutsala, aileye, evliliğe, babaya, inanca, kimliğe, göreneğe, kurumlara ve alışkanlıklara uyumlaşmaya çalışan birer esiriz.
Hayatın ve varlığın kendiliğinden bir derinliği, anlamı, içtenliği, özü ve samimiyeti zaten var. Onu bize kaybettiren yerden başlamak gerekmez mi?
“Gerçek insan” aşamasına koşmaya çalışansa insan, bu yol devamlılığında kararlı ve inatçı olabildiğimiz sürece, umutlu ve anlamlıyı hissedebiliriz; ufkumuzu, zihnimizi, algımızı, zekâmızı üretkenleştirmek ve dinamikleştirmekle sorumluyuz. Kolektivizmi, dayanışmayı, ortak aklı, sanatı, edebiyatı, ekolojik değerleri, sevgiyi ve öz ruhu canlı tutmadan bu güçlü yolculuğu sürdürmenin imkanı olmayacaktır; tarihsel deneyimleri çok iyi okuyarak ve analiz ederek, gerçekçi planlama ile bu yolculuğu anlaşılır ve hür hale vardırabiliriz.
Aslında ilk andan bugüne insanlaşma yolunda, çok özel hem de haz veren, etkileyici değerlerde ilerliyor ve yükseliyoruz; eşitlik, emeğine sahip çıkma, kölece sömürülme, ayrımcılığa karşı cephe, kadının varoluşu, farklı kimliklerin direnci, doğaya zarar vermeden yaşama bilinci, iklim duyarlılığı, evrenin tüm varlıklarına yaşamı açma anlayışı çok çok mesafe aldığı için; neşeli, coşkulu, sevinçli, umutlu, özgürlük ve kararlı anlarımız çoğalmaktadır. Ve tüm bunlar “evrensel haklaşma” tırmanışını da sürdürmektedir.
Doğa, evren, yıldızlar, Samanyolu, güneş ve atmosferin belli düzende yürüyen dengesine borçluysak varlığımızı; unutmayalım ki, insan gerçek bir yaşam için, sevgiyi, saygıyı, vicdanı, hakikati, adaleti, yüceliği, erdemi, eşitliği ve paylaşmayı sağlamaya mecburdur.
Kertenkelenin uçabileceği, kelebeğin sonsuz yaşayabileceği, tüm dünyayı bir gün sevme ihtimalimizin olduğunu bilen yoldan ilerlemektir hayat. Yadsımadan, yadırgamadan, yargılamadan, çirkinleşmeden, kibre ve öfkeye yenilmeden, soyutlamadan, insanlık dışı tabutlara razı olmadan yaşam uçuşumuzu gerçekleştirmeliyiz.
Hayatın ertelenebilir olmadığını, var olan hayatı sevmeyi de ihmal etmeden gemimizi dalgalara sürmeliyiz.
Yararlanılan Kaynaklar:
Öldürmeyeceksin (Hermann Hesse)
“Toplum Sözleşmesi. (Jean-Jacques Rousseau)
Böyle Buyurdu Zerdüşt (Nietzsche)