TARİKAT SİYASETİ
Hiçbir sağ hareket yoktur ki temellerini dini değerlere dayandırmasın. Bunun en garanti ve kitlesel yolu ise tarikatlardır. Kelime anlamı olarak ‘’mensubu olduğu dini kurallar çerçevesinde, kendine özgü yorum tarzıyla Tanrı’ya ulaşma savında olan topluluklar’’ şeklinde tanımlanan tarikat grupları, siyasi tarihimiz içerisinde tanrıya ulaşmaktan ziyade iktidara ulaşmayı hedeflemişlerdir. İktidar olma hedeflerinin ilk nedeni menfaat ve kazanma arzusunda olmalarıyla beraber, ikinci nedeni ise toplum geneline dayatmak istedikleri itaatkar yaşam biçimini aşılama arzusudur. Bu iki amaç birbirini tamamlayan olgular olduğundan birinin eksikliği bir diğerinin yıkılmasına sebep olacaktır. Bu yıkımın yaşanmaması içinse insanlarımızın sorgulamadan, doğruluğunu tartışmadan kabul ettiği dini değerler kullanılmaktadır.
İnanıp inanmadığımız bir kenarda dursun, fikrimce dinlerin ortaya çıktığı dönemlere ait evrensel kurallar bütünü olduğunu düşünmekteyim. Bu sebeple de değişime, güncellenmeye ve yorumlanmaya açık kurallar olduğu kanaatindeyim. Fakat dikkat edilmesi gereken kısım ne şekilde yorumlanacağı, neye istinaden güncelleneceğidir. Yanlış yorumlar ve değerlendirmeler sonucunda ne denli ağır şartların yaşandığını Afganistan, İran gibi ülkelere bakarak, hatta Taliban ve İşid gibi terör örgütlerine bakarak anlayabiliriz. Her ne kadar terör örgütleri olsalar da kendilerince bir amaç çevresinde, zihniyetlerini dayatabilmek adına kurulmuş olan topluluklar oldukları aşikardır. İşte tarikatlarda tam olarak bu minvalde ilerleyen hareketler ve topluluklardan öte değillerdir. Her zaman ve her şartta, inanmış oldukları amaçları bireylere empoze edebilmek için baskı ve ötekileştirme politikası izlemekten geri durmamış, insanların inanç duygularını kullanmaktan sakınmamışlardır. Ortaya çıkış anında hatipten bozma bir öncünün duygu istismarı aracılığıyla manevi sohbetler yaptığı tarikatlar, belirli oranda mensup yakaladığı anda ilk olarak kendi emellerine ulaşmayı amaçlamaktadırlar. Yakın tarihimize baktığımızda, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin kim ve kimler tarafından yapıldığı, temellerinin hangi şartlar ve imkanlar neticesinde atıldığı değerlendirildiğinde anlatmak istediğim şey daha net bir şekilde anlaşılacaktır.
Bununla beraber her zaman yardımsever ve vicdanlı bir toplum olduğumuzdan bahsedilir. Öyle olmasak dahi dilimize yapışmış olan bu cümleden dolayı öyleymiş gibi görünmeye çalışırız. Bu sebeple istismar edilmekten dem vurmayan, değerlerimizi istismar etmekten çekinmeyen bir yapıya sahibizdir. Yaptığımız davranışın veya savunduğumuz düşüncenin yanlış olduğunu bilsek dahi sırf genellemenin dışında kalmamak için çoğunluğunun yanında yer alıp kazanabilmek için yanlışın en büyük savunucusu olmaktan çekinmeyiz. Bu arzuya ulaşabilmek içinde kitlesel bir hareket başlatıp, çoğunluğu tarafımıza almayı amaçlarız. Ülkemiz nezdinde hak, hukuk, adalet, eşitlik gibi kavramlarla bu çoğunluk sağlanamadığı için en garanti yol olan din faktörünü devreye sokarız. Bu sayede istismar edilmeye müsait durumda olan insanları kolayca tarafımıza çekebileceğimiz gibi aksi düşüncede olan insanları da din düşmanlığıyla suçlayarak bastırmayı sağlarız.
Tüm bu şartlar sağlandıktan sonra kurulmuş olan tarikat veya topluluğa dahil olarak, bireysel düşüncelerimizi bir kenara bırakıp, çoğunluğun tarafı olduğu tarikatın kuralları ve tarikat liderinin emirleri neticesinde yaşamaya başlarız. Sonrasında ise Tanrı’ya ulaşma amacıyla kurulmuş olan, en azından bizlerin böyle bildiği, tarikatların iktidar olma amacına aracılık eder, emellerine ulaşmalarına yardımcı oluruz. En sonunda ise iradesini kaybetmiş mankutlardan farksız bir şekilde yaşamaya başlarız. Buraya kadar açıkladığım davranışların sebebini eğitimsizlik, bağnazlık, batıl inançlar gibi birçok sebebe dayayabiliriz. Fakat asıl garip olan devlet yetkililerin ve iktidar mensuplarının bu yaklaşımlar karşısında sessiz kalması, hatta destek vermesidir. İlk cümlemde söylediğim gibi ‘’hiçbir iktidar yoktur ki temellerini dini değerlere dayandırmasın’’. Çünkü iktidarlar desteklerini toplumdan alırlar. Bunun içinse her zaman çoğunluğun yanında yer alıp, onların fikirleriyle büyürler. Ülkemiz nezdinde ise en büyük topluluk grubu din kavramına sığınan insanlar olduğundan dolayı iktidarların bu tutumda olması kaçınılmazdır. Tarikatlar ise tam bu anda ortaya çıkmaktadır. İktidarın yönetici güç olarak kalabilmesi için halktan alması gereken desteği onlara sunarak ellerindeki gücü kaybetmelerini engellemektedirler. Böylelikle iktidarın içerisinde söz sahibi olarak, emelleri doğrultusunda özgürce hareket etme yetisini kazanırlar. Sonrasında ise sahip oldukları gücü kullanarak, batıl inançlarını halka dayatmayı amaçlarlar. Yakın tarihimize baktığımızda ise bu batıl dayatmalar sonucunda meydana gelen sorunları bilfiil en derinden hissettiğimizi görebiliriz. Silsile halinde devam eden ve muhtemelen ilerleyen zamanlarda da devam edecek olan bu durum, iktidarların tarikatlardan beslenmeyi bırakmasıyla ve toplumun tarikatlara olan bağlılığını bırakmasıyla ortadan kalkacaktır. Güncel durumda iktidar-tarikat ilişkisi içinde ilerleyen siyasetin en büyük mağdurları şüphesiz ki bizleriz. İktidarın ise bu durumu düzeltmek adına tutum sergilemediğini görebilmekteyiz. Halbuki asıl olan insanları doğru yetiştirmek ve toplumu bilinçlendirmek iken bunun aksine insanların istismar edilmesine sessiz kalmak insana ve topluma yani bizlere yapılan tüm kötülüklerden daha üsttedir.
Bu durumu değiştirmek ise bizlerin elinde. Bu aşamada ilk olarak eğitim sistemimizde köklü değişiklikler yapmalıyız. Bahsettiğim değişikliği devletten beklemek yerine, ilk olarak aile içerisinde verilen eğitimden başlamalıyız. Çocuklarımıza din ve ahlak kavramlarını doğru yorumlamayı öğretmeli ve dini kuralların sadece bireyleri bağladığını aşılamalıyız. Sonrasında ise değerlerimizi ayaklar altına almadan ve menfaatlerimize alet etmeden, insanların duygularını ve düşüncelerini kullanmadan, herkese saygı göstererek özgürce yaşamayı öğrenmeliyiz. En sonunda ise tarikatlara dahil olmayarak, dini değerlerimizin suiistimal edilmesine izin vermemeliyiz. Mensubu olduğumuz toplumun sosyolojik yapısına baktığımda yetişkin ve yaşlı nüfusun bu değişimleri sağlaması için umudum olmasa da gençlerin düşünce yapısı ve bu düşüncelerini perçinleyecek doğru eğitimler neticesinde mevcut durumun değişeceğine eminim.