HAKİKATİ OLMAYAN YOLCULUK NE DE ZORDUR!

YAYINLAMA: 29 Mart 2022 / 13.48 | GÜNCELLEME: 29 Mart 2022 / 13.48

“Hayatı bekletmeden gerçekliğe eşlik etmeliyiz.” (Çetin Balanuye)

Hepimiz üzerinde boğucu ve kımıltısız devinen sessizlik, yaygın olarak ruh hallerimize sirayet etmektedir. Kafalarımızda netliğe ve yol ayrımına geçit vermeyen bu gizli yük, insanı kamburlaştırmış durumda. Korkunç bir karmaşıklığa akan ve de acıma bilmeyen sendrom; yaşamda pes ettirmeye zorluyor ve alaycı bir acı sezdiriyor. Her şey kendi varlığını sürdürme çabasından taviz vermezken “boyun eğdirme gücü” yanı başımızda hiç de eksilmiyor, eksilmeyecek de.

Jack London’ın belirttiği gibi: “Yine de yaşam vardı bu topraklarda, hem de kolay pes etmeyen bir yaşam.” Belki de yaşam olduğun yerden ısrarla var olmaya evrilen bir direnmenin sürekliliğidir. Evet, her şey kendi varlığını sürdürme çabasında; sanat, edebiyat, şiir, ressam, müzik, iyilik ve hakikat kendini var etme direnişinden asla ödün vermiyor.

Posası çıkmış dünyada ırmaklar kendi belirledikleri yataktan akacak, yaşamın ezgileri bu ırmakların yankıları olmaktan vazgeçmeyecek. Sessizlik ve suskunluk yanıltmasın; canlı ve dinamik her varlıkta gerçeğin dalgaları şahlanacaktır. Bilmeliyiz ki, her şey önüne, ileriye devamlı akmaktan bıkmayacak.

Buz tutmuş, donuklaşmış duygularımız ne de güzel sevinçlere hazırlanıyordur belki de. Nietzsche’nin hep söylediği gibi, “insan sevinçler yaratmak için vardır.” Her güçlükte, zorlukta ve korkuda farkında olmadan can veririz umutlarımıza. Dışımızdakilerin içimizdeki yaşam isteğimizi, yaşam sevincimizi yıkmasına bu denli hürmetkâr olmaktan acilen sıyırılmalıyız.

Dram, hüzün, acı, keder belki hep yaşama tutunma süreçlerimize dönüşerek sevimli hale gelebiliyor. Aksi durumda yaşam olmazdı ki; ya da hiç ilerlemez ve dönüşemezdi. Yasaklayıcı, zorlayıcı, baskılayıcı kurallar ve uygulayıcısının kırbaçları insanın ve doğa varlıkların bedeninden hiç eksik olmadı ki! Zıtlıklar, cepheleşmeler, karşı kıyılar hep çoğaltıldı; tüm bunlar hayatın doğal işleyişi olarak sunuldu. Yaşamda mırıltılar, iniltiler, incecik sesler kulaklarımızdan pek de eksilmedi.

Hep sınırlandık, küçücük ışıkları olan minnacık dünyalara hapsolduk. İnsan ise asla “biz neyiz, biz neden varız” demekten vazgeçemeyerek azıcık parıltıdan güneşler yaratma yolunda olmayı diretti, küçücük esaret dünyalarından kocaman özgürleşme adımlarını çoğalttı.

Korkuyu, bilinmeyeni, saklananı keşif ettikçe göklerden renkli neşeler oluşturabileceğimize inanan insanlar olduk. Yaşamak, büyümek ışığa ve de aydınlığa yol almak değil mi ki?  Düşüp, yuvarlanarak her seferinde kalkabilecek yaşam takatini açığa çıkardıkça; hür olmayı, keyiflenmeyi, sevinçle canlanmayı ve doğrulmayı bildi insan. Binlerce yıllık yaşantımızda deneyim, bilgi, birikim, emek korkuyu ne de çok yenilgilere uğrattı.

İnsan, yüreğini ve vicdanını büyüten bir sesle gülümsemeli. Zihinsel dünyasını sonsuzlaştırmalı. Sıcak ve de maddi olmayan bir dünyayı okşamalı, sevmeli ve buna ısrarla tutunmalı. İnsan yaşamın anlamına ve de varoluşuna özgürce, aşkça, sevgi dolu bağlılıkla yol aldığında yücelecektir, acılarını azaltacaktır.

Zayıflayan ve hatta yok olmaya yüz tutmuş yaşamsallığa ellerimiz ve bakışlarımız şefkatle, dürüstçe ve nezaketle dokunmalı.

Yararlanılan Kaynaklar:

Naturans-Yeni Bir Ontolojiye Doğru (Çetin Balanuye)

Beyaz Diş (Jack London)

HAKİKATİ OLMAYAN YOLCULUK NE DE ZORDUR!