BABADAN EFENDİYE DEVLET EVRİMİ

YAYINLAMA: 03 Nisan 2022 / 17.58 | GÜNCELLEME: 03 Nisan 2022 / 17.58

Kenyalı bir abimiz der ki ‘’Dua edelim dediler, gözümüzü kapadık. Açtığımızda İncil bize, madenler onlara kaldı.’’ Halbuki ne kadar da ayıp konuşmuş! Biz olsak; İsa ölmez, çanlar dinmez, mumlar sönmez der, kilisemize giderdik. Afrika devletlerinin bizden öğreneceği çok şey var.

Mesela bakın ülkemize, 18 Mart 2022’de bir köprü açıldı, açıldıktan sonra 200 TL ücret belirlendi, sonra bize ‘’200 lira çok mu?’’ diye soruldu, biz de halk olarak bir güzel ‘’hayııırrr’’ dedik. Sonra ne oldu? Hemen söyleyeyim; şaak diye 72,5 lira zammı bir yapıştırdılar, halkça buz gibi olduk, rahatladık. Peki bu neden yapıldı? Dış güçler sevinmesin, devlet bölünmesin, ezan dinmesin, bayrak inmesin diye yapıldı. Böyle de vatansever, müteahhidine sahip çıkan bir milletiz! Fıtratımızda bu var. İtaatkar olmayı seviyoruz, bolluğa sahip olursak kötü şeyler  olacağından korkuyoruz, devletin yıkılacağını zannediyoruz. Bu yüzden de onlar doysun, biz aç kalsak da vatan sağ olsun diyoruz.  Çünkü bize her zaman minnet edip, boyun eğerek itaat etmeyi öğrettiler. Bizler de böyle davranarak vatanın kurtulacağına inandık. Bize bunu öğretenlerin ülkeye ve bizlere düşman olduğunu görmeden... 

Ülke ve toplum nezdinde sayısız sorunlara sahibiz. Geçim sıkıntısı başta olmak üzere; eğitimsizlik, kültür yozlaşması, adaletsizlik, sağlık problemleri... daha birçok şey sayabilirim. Sorunların giderilmesi için yapılan şeylere gelince ise sayabileceğim hiçbir şey yok. Çünkü sayın yetkililerimiz sorunlarımızı çözmek yerine, geçiştirmeyi tercih ediyor. Kısacası elimize bayrak, yolumuza cami koyarak hakkımızı, emeğimizi çalmayı tercih ediyorlar. Bizlerse bu durum karşısında Kenyalıları dahi şaşırtacak şekilde tepkisiz kalıyoruz. Temel ihtiyaçlarımızı karşılayamıyoruz, eğitimsizlikten köreliyoruz, karnımızı doyuramıyoruz. Fakat tepki gösterdiğimiz an da bizden olanı karşımızda görüyoruz. Dogmatik ve soyut olgular benliğimize o kadar işlemiş ki her sorunda bunlara sığınıp çaresizce ve çaba göstermeden bize sunulanla yetinmeye çalışıyoruz. Bu durumda emeğimizin çalınması, hakkımızın gasp edilmesi, sağlık ve eğitim sorunları yaşamamız ve hatta aç kalmamız başımıza gelecek kaçınılmaz sonlardan sadece birkaçı. Peki engellemek için neler yapmamız gerekiyor?

Öncelikle zihniyetimizi değiştirmemiz gerekiyor. En doğal haklarımızın lüks olmadığının, devletimizin haklarımızı bizlere sağlamak zorunda olduğunun farkında olmamız gerekiyor. Elimizdekilerle şükretmek yerine, çaba göstermeyi, gelişebilmeyi ve sahip olmayı bilmemiz gerekiyor. Sonuçta özelleştirilmiş kurumlara ve köprülere ödediğimiz yüksek ücretlerin ezanın dinmesi ve bayrağımızın düşmesiyle ilişkili olmadığına eminim. Bu sebeple süslü cümlelere ve safsatalara inanmayı bırakıp, hakkımız olanı istemeyi bilmeliyiz. Bunları gerçekleştirmenin en doğru yolu ise demokrasinin bizlere kazandırdığı sandık yolundan geçmektedir. Doğru zamanda doğru tercihi yapmadıkça mevcut durumdan daha ileriye gidemeyeceğimiz gibi sahip olduğumuz haklarımızı da kaybedeceğiz. En sonunda ise ülke olarak bataklığa gömüleceğiz. Fakat tüm bu sorunlardan ve olabilecek ihtimallerden ziyade öyle bir düşünce, fikir var ki insana saç baş yoldurur. Ne diye soracak olursanız, tabi ki tüm dünyanın bizi kıskandığı ve bizden korktuğu düşüncesi. 

Sarayda yaşayan ve halkın adamı olduğu söylenen ünlü düşünür tarafından ortaya atılan bu iddia, topraklarımızın belirli kısımlarında yer alan kıraathanelerde yaşanan hararetli tartışmalar sonunda kabul görmüştür. Artık eminiz ki Amerika ve Avrupa dahil tüm dünya bizden korkmakta ve bizleri kıskanmaktadır. Bu arada belirteyim; bizden korkan dünya devletlerinin aynı zamanda bir türlü baş edemediğimiz dış güçler olduğunu unutmayalım. Yüce yetkililerimiz ve savunucuları olan üstün bilginlerimiz durum ve şartları göz önüne alarak, hangisini söylemek isterlerse bizlerde ona inanıp alkış tutuyoruz. Standart toplumlarda böyle bir çelişki oluştuğu anda tepki gösterilip, oyalama ve geçiştirme çalışması olduğu anlaşılıyorken. Bizim ülkemizde her ikisinin de alkış ve methiyeler toplaması incelenmesi gereken önemli bir detaydır. Toplum bilimcilerin en kısa zamanda duruma el atması gerektiği kanaatindeyim.

Son olarak demem o ki var olan onca sorunlarımızı görmeden kahramanlık hikayelerine inanıyoruz. Kendisini ve ailesini doyurmak için çırpınan babaya çabasının emeğini vereceğimize, utanmadan, sıkılmadan ‘’Falanca alim 6 ay ekmeksiz yaşamış, şükretmeyi bil vatan haini’’ diyoruz. Bu iğrenç siyasetin var olmasını engellemek yerine destekçisi oluyoruz. Çalışanın hakkını vermek yerine, yoksulluğa muhtaç etmeye çalışıyoruz. Çocuklarımızın ufkunu açmak yerine, zihinlerini tıkıyoruz. Ezileni, mazlumu korumak yerine, zalimin sırtını sıvazlıyoruz. Kısaca ahlakımızı yerlere gömüp, ülkemizi bağnaz zihniyetlere teslim ediyoruz. Tüm bunları ise bile isteye kazanabilmek için yapıyoruz. Ama tüm bunları yaparken halk olduğumuzu unutuyoruz. İsteklerimizin aslında hakkımız olduğunu unutuyoruz. En kısa zamanda kendimize gelip sitemin savunucusu olmayı bırakmalıyız ve boş vaatlere inanmayı bırakıp, kendimize gelmeliyiz. Gelişip, kültürlenmeli, adaletli olmalıyız. Çünkü var olan sistemde yönetenler bizden olmadıkça kazananlar bizler olamayacağız.

BABADAN EFENDİYE DEVLET EVRİMİ