KİRLETTİLER
Nasıl bir sabaha uyanmak istersiniz?
Önce huzurla pencereye koşar, dışarı dünyasını izlemek isteriz, sonra yüzümüzü yıkayıp kendimize gelmek isteriz. Hani uyuduğumuz o vakit boyunca sanki bu dünya denen gezegenden çok şey kaybetmişiz de daha fazla kaybetmemek adına ona ulaşmak isteriz. Sonra kendi ellerimizle hazırladığımız bir kahvaltı yapıp, kendimizi iyi hissettirecek bir şeyler giyip, o günkü telaşları ceplerimize doldurup kapıdan çıkmak isteriz.
Herkes böyle uyanmak ve güne böyle başlamak ister değil mi?
Ne kadar da tozpembe bir yaşam sitili…
Keşke yeni güne bu şekilde açabilsek gözlerimizi?
Açtırmazlar!
Uyandırmazlar!
İzin vermezler!
Bunlar yapmak isteyip de yapamadıklarımız. Daha doğrusu yapmak isteyip de yapmamıza izin verilmeyenler. Sahi, güne böyle uyanan var mı? Komik olan durum ise çok farklı, henüz gözlerimiz açılmamışken başlar bizi bizden uzaklaştıran olumsuzluklar.
Ya da sadece ben mi öyle hissediyorum?
Belki de evet.
Ya da hayır.
Biliyorum benim gibi hisseden ve düşünen binlerce insan var. Çünkü hangi şehir de olursan ol benim solduğum nefesi soluyorsun, benimle aynı gökyüzünü ve aynı yeryüzünü paylaşıyorsun. Benim izlediğim şeyleri izliyorsun, benim duyduğum şeyleri duyuyorsun. Çünkü sen de bu memleketin insanısın. Ve benim kadar senin de meselelerin var, ya da tasvip etmediğin birkaç bir şey.
Mesela; canla, başla sahip çıktığımız memleketin, ne olduğunu bilmediğimiz insanlara bırakmak üzüyor bizi. Dile getirmekten kaçıyoruz, üstelik bu da o üzüntüye ekleniyor. Gerçi dile getirmeye yeltendiğimiz vakitlerde neler olabileceğini de görüyoruz. Kısıtlanıyoruz, özgürlüğe karşı kısırlaştırılıyoruz…
Haksız mıyım?
Kısacası sen de benim gibi bu memlekette yaşıyorsan, yazımın başında bahsettiğim o hayatı yaşamaya hakkın yok. İzin vermezler. Çünkü senden daha önemli şeyler var bu memlekette, cepleri doldurmak gibi, haksız kazançlar gibi, çevreni doyurmak gibi, yarınları garantilemek için yeni yalanlar bulmak gibi…
Bana komik geliyor, sizi bilemem?
Peki, bunlar yaşanırsa bize ne olur?
Solduğumuz o hava kirlenir, izlediğimiz o haberler irençleşir, duyduğumuz o kelimeler kasvetlenir. Gözlerimize ilişen o gökyüzü hayal ettiğimiz gibi mavi bir perde olmaz artık. Öyle bir gökyüzü ki başımızı kaldırıp baktıkça bizi yeryüzüne sokan bir hal alır artık. Yine olan bize olur yani; kirleniriz, yıkılırız, kırılırız…
…
Haksız mıyım?
Kirletmediler mi?
Yıkmadılar mı?
Kırmadılar mı?
Tuzla buz etmediler mi?
İçimizi,
Susuyorum…