BÜYÜK ÜSTAT RASİM ÖZDEN ÖREN’İ KAYBETTİK
“Biraz Edebiyat Biraz Memleket” isimli bu köşemde, Büyük Üstat Rasim Özdenören’i anmadan geçemeyeceğim.
“Şehrin bir yerinde birileri ölüyor, ne korkunç!” Kendisine ait bu sözle başlamak istiyorum yazıma.
O ki ölüm gerçeğiyle yatıp kalkan biriydi.
O ki mutlak sonun bir gün geleceğine inanan biriydi.
O ki gerçek hayatın bu hayattan geçtiğini ve bizlerin o hayat için imtihana çekildiğimizi gerek kalemiyle, gerek düşünceleriyle bizlere anlatan bir hazineydi.
O birileri artık yok,
Yoktan kastım;
Bir ses,
Bir kalem,
Ya da yeni bir cümle…
Bir ses,
Bir kalem,
Ya da yeni bir cümle olmayabilir ama o bugüne kadar çok hikâyemize ses oldu,
Çok yaramıza kalem oldu,
Çok acımıza cümle oldu.
Bu sesler, bu kalemler ve bu cümleler, sonsuz yıllar bizimle olacak.
Çünkü onun hikâyesi sadece alığı nefes değildi, kalemiydi, yazdıklarıydı.
…
Sağlık sorunları nedeniyle bir süredir Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi gören, 82 yaşındaki büyük üstat, maalesef bir daha açmamak üzere gözlerini bu dünyaya kapattı.
Biliyorsunuz, Yedi Güzel Adam’ın son yaprağıydı.
Ve o rüzgâr son defe esti,
O son yaprakta diğerleri gibi uçup gitti…
Yoldaşları onu tek tek bırakıp ahir hayatına giderken o yüreğindeki hüzün ve acılarla bugüne kadar gelebildi. Düşünsenize, birlikte yol aldığınız dostları bir bir yolcu ediyorsunuz ve son yolcu olarak bugün siz de onlara eşlik etmek için yola çıkıyorsunuz.
Yolun açık,
Ruhun şad olsun, büyük üstat…
Özdenören, Türk edebiyatına damga vuran Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Nuri Pakdil, Mehmet Akif İnan, Alaeddin Özdenören ve Ali Kutlay'dan oluşan '7 Güzel Adam' arasında yer alıyordu. Türk hikâyesinde yerlilik unsurunu benimseyen Özdenören, ilk hikâyesini 1957 yılında yayınladı.
Hikâye, roman ve deneme türünde birçok esere imza atan büyük üstat, bu eserlerle sayısızca ödüle layık görüldü. Arkasında bıraktığı bu hazinelerle edebiyatımızda büyük bir öneme sahip olmuş olup, kendisinden fazlaca söz ettirmiştir, ettirmeye de devam edecektir.
“Oysa zaman belki bir ömür boyu süren bir tek andır.” Demişti büyük üstat.
Ömür denen hikâyenin aslında tek bir andan ibaret olduğunu ve o anın da yaşadığın an olduğunu bize ne güzel anlatıyor. O yüzden diyorum ki; sarılın, kollayın, bırakmayın bize sunulan bu hayat anını. Yarın sarılmak için geç olabilir…
Her insanın bir hikâyesi var evet ve o hikâye elbette bir gün son bulacak, Üstat Rasim Özdenören’in hikâyesi gibi. Ama edebiyat hikâyesi henüz bitmiş değil, o ilk yıllardan beri kalemiyle bizlere büyük bir miras bıraktı ve o miras biliyorum ki uzun yıllar edebiyatımıza hizmet edecektir.
1967 yılında ilk kitabı olan Hastalar ve Işıkları yayınladı. İlk kitabında kendine ait bir üslup yaratmayı başarmıştı.
İkinci Kitabı Çözümleme, üçüncü kitabı Çok Sesli Bir Ölüm’ü çıkardı. Kitaplarında kullandığı biçimsel özellikler ile kendine büyük bir okuyucu kitlesi kazandırmıştı.
Dördüncü kitabı olan Çarpılmışlar kitabı ile büyük yankı uyandırdı. Bu kitabının başından sonuna kadar hiçbir alanında noktalama işaretlerine yer vermedi. Bu tarzı ile bilinç akışının ve düşüncelerin kesintisiz akışını amaçladı. Bu amaç Türk Edebiyatı için ayrıca bir öneme sahiptir.
1979 yılında yayınladığı Gül Yetiştiren Adam romanında Türkiye’nin batılılaşması üzerinde durdu.
Denize Açılan Kapı kitabından sonra uzun süre yazmadı. Tam on beş yıl aradan sonra Kuyu kitabını çıkardı. Kuyu kitabının ana konusu yine tasavvuftu. 2000 yılında Ansızın Yola Çıkmak kitabında tasavvuf konusunu sürdürdü ve acemi dervişleri konu aldı.
Ardından Hışırtı kitabı ile evlilik ve aşk konularına değindi. Rasim Özdenören’in eserlerinde, Cumhuriyet Dönemi ile başlayan dönüşümler, insanlarımızda açtığı yaralar, Modernizm’in Türk insanında oluşturduğu etkileri dikkatle işledi.
"Ben yaşlandım artık,
Ölümü bekliyorum,
Ölüm nedir biliyor musun?
Eninde sonunda çalacağımız tek hakikat kapısı,
Bizi bir yaradan var,
Yaradan’ın emriyle gene kendisine dönüşümüzdür ölüm,
Bir daha ölmemek üzere…
Rahmetle…