Hayatı İnşa Eden Çıraklarız!
“O, kendini tanıyor, başkalarına inanıyor;” Kafka
“Güzel insanlar yaşadıkları yere tat verirler.” Güzellik ve asalet her anın ve her canlının düşlerini süsleyen yüce şeydir. Bu asalet ve güzellikler, doğrunun geçmiş ile geleceğin bağrından süzülüp kalıcılaşmasıyla vücut bulur. Doğru için durmak yok, dinlenmek, ara vermek yok! Doğru hiçbir gücün kendisini kuşatmasına dayanamaz.
Her canlı var oluşu itibari ile kendini büyük bir serüvene kapılmış bulur. Her toplumsal sistemde, her otoritede, her denetimsiz gücün hızla kuşattığı dünyada topluluklar muazzamca kendilerini yeniden inşaya adarlar. İnsan, kendisine uyarlanan bilinçli manipülasyonu fark ettiğinde ise var olanla hiçbir zaman tatmin olmamıştır.
İnsan, doğru olmayan, güzel ve asaletli olmayan ve de adaleti kendi içinde yağmalayan koca egemenliklere bile bilgelikle kafa tutar. Bilgelik sabrı, bilgelik yumuşaklığı ve de kararlılığı yaşanan ana, hayat bulduğun yere özgürlük ve de güzellik katmak içindir.
Elbette hayatın düzeni kendiliğinden akıp gider ve hiç aynı yerde durmaz. Dümdüz bir yolda yürümüyoruz, tüm doğrular istediğimiz anda kucağımızda toplaşmıyor. Kurumuş, çürümüş ve yeniden renklenmiş yapraklarla da örtülüdür hayat. Daha önce başka türlü nefes alıyordu belki insan: Kargaşa dolusu, soluksuz, gece gündüzle, çığlık ve yıkıntılarla ablukaya alınmış ve sınırlarla kaplı hayatın her köşesini yeniden inşa eden çıraklardan başka neyiz ki?
Kafka: "Doğru yol gergin bir ip boyunca gider, yükseğe değil de hemen yerin üzerine gelmiştir. Bu ip üzerinde yürümek değil de insanı çelmelemek içindir sanki..."
Hayatın tüm ırmaklarını aceleyle, körlemesine ve en iştah açıcı tadıyla yalar dururuz. Yaşamın kendi derinliğine ölümcül gazaplarımızı bırakırız bazen. Tehdit eden bir hayalettin pençesinde kıvrandığımıza ikna olmuşuzdur. Oysa ırmağın kenarında oynaşıp akan tüm umutlarımız en yüksek bulutlarda akar durur tepemize. İlerleme, yenilenme ve büyüme hislerimiz kanatlandıkça nostaljik sevinçlerimiz her türlü uçuşacak.
Belli bir noktadan sonra damlamaya başlayan hayat bizim tüm renklerimizi iştahla taşır. Bazen de ilişkide olduğumuz her karmaşık şeyi gerisin geriye başa çevirir. Geri dönüşü yok gibi görünse de bu başlangıç noktasına erişmek veya dokunmak hüzünlü sevinmenin tonlarıdır...
Her şeyi ansızın gerçekleşmesine odaklanmışız. Keskin sonuca odaklanırız; düşünsel kısırlığa, emeğin yetersizliğine, özverimizin cılızlığına ve yarım yamalak etkimize rağmen her şeyi anında mükemmelce arzularız. Ölümle yaşam arasındaki binlerce minik tonları görmeyiz, onlara dokunup, canlı atomlarını okşamayız; ondandır ki kılcal damarlarını hissetmeyiz baharın!
Hayat sadece bizim yaptıklarımız ile gerçekleşir inancı, karamsarlığı ve sabırsızlığı meşrulaştırır. Böylelikle isli camlardan bakışır, perdeleriz hakiki dünyayı. Oysa yabancılaşmalar, coşkular, olgular, ilişkilerimiz, yeni tanıştıklarımız ve yeniden etkileşimde bulunduklarımızla ortaklaşa örmek ve deneyimlemek zorundayız çıplak hakikati.
Her anımızı köşe bucak mikro parçalara ayrıştırırken, en küçücük kurtuluş beklentisinin üstüne abanır ve ciddiyetle kocaman sonların “o an” yeşermesini isteriz. Oysa her doğru, sabahın şafağında en taze özgürlükleri koyu vermez yanı başımıza. Mayasını tutmamış bilgelik, henüz köklerine tutunamayan ilerleyiş çaresizlik sendromunu içimize kaydırır ve geriye sürükler bizi.
Kafka'nın bize anlattığı, "senin aşağıdan gördüğün gibi dik bir yamacı tırmandığına göre, adımların geriye doğru kayması, bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir. O zaman da umutsuzluğa kapılmana gerek yoktur."
Birilerini alt etmek için, birilerini yenmek için, birilerini meydan muharebesine çekmek için dünyaya gelmedik. Başlangıçtan itibaren hiçbir değerin tırmalanmasına, kemirilmesine ve de yamultulup kırılmasına izin vermemeliydik. Kendi dünyamızla diğer dünyalar arası uçmayı, gidip gelmeyi ve burada doğru gezinmeyi becermeliyiz. Farklı dünyaları birleştirmekten yoksun olanlar erkin ve korkunun ve de çaresizliğin esiri olacaklardır.
İnsanın duyguları ve düşleri "acınası ölçüde sınırlıysa," ne kadar da tepede olursa çalkantılı ve trajik biçimde uzak duracaktır kendisiyle. Oysa insanın özgünlüğü daha çok ışıldamalı, daha çok kutsanmalı; insanın özü yakına ve de uzaklara eşitlik, adalet, erdemlilik ve sınırsızlık cesareti sızdırmalı. İnsan doğası gereği olağanüstü fırsatlara sahiptir; eğer kendi doğasını kendisine yasaklamazsa üstesinden gelemeyecek karanlığı da olmayacaktır.
En az yanılmaya odaklanmak, ussal ölçüler içinde kalabilmek, en aşırının hükmüne girmemek ve yetersizlik duygusunun aldatıcılığına yenilmemek; üretici iradeyi şahlandıracaktır. Böylelikle, "gerçek insan, doğasının kendi iç yüzünü sezmeye başlar ve her varlığı sever ve sevilenin dengi olmak ister."
Yararlanılan Kaynak ve Alıntılamalar:
Aforizmalar (Franz Kafka)
Faust (Goethe)
Katı Olan Her şey Buharlaşır (Marshall Berman)
Dinle Küçük Adam (Wilhelm Reich)