Koşmaya, Tırmanmaya, Uçmaya Hazır mıyız?

YAYINLAMA: 12 Mayıs 2023 / 11.00 | GÜNCELLEME: 12 Mayıs 2023 / 11.00

“Bir damla güneş görünce sana da gülümseyeceğim yarın…” Arkadaş Zekai Özger

 

Ah herkes susuyor! Kimse görmüyor, sınırsızca keşfedilmeyi bekleyen evrenimizin milyonlarca tonunu. Göz önünden kayıp süzülen hayatın ateşli kumsallarına bakmayı unuturuz. Oysa kaç çocuksu bahar, kaç körpecik yaz bizim ona dokunuşlarımızı gözler. Her gecikmede ise o duymaz artık sıcaklığımızı, anlam veremez yakarışlarımıza. Biz yargıladığımızda, kınadığımızda ve ayıpladığımızda bazen karanlık yüzüyle ve bazen de mehtaplı çehresinden kendi yoluna koyulur hayat,

Ne istediğimizi planlamadığımızda her şey “eli kulağında” bizi bekliyor gibi gelir. Oysa tekrarlamaz hiçbir şey kendini. Bir öğlen arası, bir akşamüstü bir öncekinin aynısı değildir. Nasıl ki çocukluk bir defaya mahsussa, hayat da ferahlatıcı melodiler ile çarpar geçer. Çünkü “yenisi için” çarçabuk yaşlanır “önceki.”

Fark ettirmeden (zaten çok da kabullenmeyiz ya…) zihnimiz, düşlerimiz ve de ruhsal özümüz sürekli sarsıntılar, depremler ve yeni oluşumlara maruz bırakılır. Bu patlamalar kendiliğinden, doğal serüvenle meydana gelmez. Gizli ve sessiz dokunuşları olan bir sürü etken ve karmaşa fırsat buldukça hayatımızla monoton dansını sürdürür. Şüpheci bir şair, kaygılı bir bekleyiş ve “aşırı olgun bir mantık” doluşunca zamanımıza karıncalanır hakikatli büyümüz.

Nietzsche'nin yaptığı gibi; içimize bazen baskı frenleri uygulasak da hür serüvenlere odaklanan hiçbir tutku baskıya el pençe durmaz. Elbette acı duyarak, zorlanarak ya da engellere çarpa çarpa sahip oluruz minnacık bilgeliğe.

Dokusal ve de duygusal benliğimizin en ücradaki “uyanış hücrelerini” zinde tutmalıyız. Ruhumuzun doğal rezervi şiirsel ezgiler, müzikal fırtınaların farklı efektleri başka bir uzaydan akarcasına içten bir sesle gökleri kuşanmalı ve kendini zirvesine döndürmel

Kendimize karşı her an zaferler kazanmaya odaklanmalıyız. Kendi düşünce özgünlüğümüzü kaptanlığına odaklanmalıyız. Eşsiz yaşamın içindeki akıcı serbestliğin meralarında genişçe ve de muhteşem ufukları beslemeliyiz. Nasıl ki Goethe sürekli kendini yenileme gereksinimi ile büyülendiyse; ve Nietzsche yeniden anlamlaştırmaya çalıştıysa hayatın küllenmiş iradesini; pişmanlık duymadan güneş ve ışığın kıyısına çömelip yalansız sabahları emmeliyiz.

Haydut, sinsi ve huysuz prangalarımız var bizim. Yığınak halinde üstümüze yağan düşünce manipülasyonundan olacak ki, yüz vermiyoruz “isyancı hüzünlerimize.” Baharını yeşili soldurulamaz, sessizliğin geceyle kutsanmasına engeller konamaz. Sözcüklerin berrak bir esintiye kapılıp uçuşmasına gökyüzünü kapatamayız. Nietzsche’nin dediği gibi: “Işığın uçurumun içine girmesine izin verin; parlaklığın, en küçük köşelere ve kızıllıklara su basmasına izin verin; müziğin her sessizlikte karşılanmasına izin verin ve sözcüklerin kanatlanmasına izin verin...”

Nietzsche'nin adımlarına dikkat kesilmek; sus pus ve tedirgin duran ruhsal kutuplarımıza canlılık taşıyabilir çoğunlukla; başımıza felaketler damlarken bize sığınaklar sunabilir. Körpecik bir yaprağın uçuşundan insanın kendini yeniden doğurabilmesine veya kendine yeniden çeki düzen vermesinin özgüvenini çoğaltabilir. Biz buna yeniden dirilme de diyebiliriz, yeniden tomurcuklanma da diyebiliriz. Böylece hayatla ilgili yeni bir bakış açısı, yeni fikirler, yeni bir değişim gücü kendi içimizden köpürebilir. Kadim yaratıcı toprağımız yeni diri nefesleri içine çekebilir.

"Önemli olan sonsuza dek canlı olabilmektir,” diyordu Nietzsche. Onun için, o duygularını hiçbir zaman cezalandırmadı, onları dar bir fanusa sıkıştırmadı. İşte “O,” duygularının en zinde ve en kararlı iradesiyle zihninin yoksulluğunu yenilgiye uğratmayı bildi. Kışın, eziyet ve cefalar ile ortakça gelişini dert etmeden doğrunun nefsine tutulmak yenilgi değil, bilenmektir. Elbette düşünmek ile hissetmek eşit kardeşlerdir; onları ayırmaksızın gülümseten dokunuşlarına izin vermeliyiz. “Duygularımızı dışa vurmakta cimri olsak da az da olsa mutluluk insana hep iyi gelir”

Kafka’ya göre, “büsbütün önemsiz ayrıntılarda boğuluyoruz. “Bizim için konan ve nedense bir türlü uymak istemediğimiz yasaların egemen olduğu ve de içinde bir köle gibi yaşadığımız bu dünya bize icat edilen dünyadır.” Kafka’nın isyan ettiği icatlı dünya, “öz varlıktan yoksundur; sağı solu buyruklarla dolu ve buyrukları yerine getirilmediğinde kızılıp, içerlemeler ve korkunç linçlerle mağlup edildiğimiz araçtır.  Oysa bu dünyadan ve başkalarının buyruklarından azade, bunlardan bağımsız, mutlu yaşayıp gidilen bir başka dünya gerçek dünyamızdır.

Şikâyet ve serzenişlerle sırtımızdaki kırbaçlar durmaz; susmakla hükmedenlerin tutkuları, şehvet ve bencillikleri sonlanmaz. Bükülmeye mecbur değiliz; haksızlık ve zulmün, sömürünün (ekonomik, siyasal, kültürel, kimliksel, inançsal, cinsel...) girdabında boğulmaya mecbur değiliz! Çürümüş tüm yargıları parçalamalıyız. Ne olursa olsun, “asil ve cesurca şeyler” hayata keyif katar; onların kattığı keyfin güneşi bükülmez, parlaklığı is tutmaz.

Sorumluluğumuz geriye değil, ileriyedir. “Tek yola” takılmanın ve oyalanmanın vakti çoktan eskidi. Beklemeden rüzgâra, hoş kokulara, ırmakların özgür sesine ve yeni bahara yürümeye; koşmaya, tırmanmaya, uçmaya ve danslar etmeye hazır mıyız?

 

 

 

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Böyle Buyurdu Zerdüşt (Nietzsche)

Ruhları İyileştirenler Nietzsche ( Stefan Zweig)

Babama Mektup (F.Kafka)

Yaşama Sanatı (Alfred Adlar)

Koşmaya, Tırmanmaya, Uçmaya Hazır mıyız?
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *