Çekilin Solumak İstiyoruz Hayatı!

YAYINLAMA: 05 Temmuz 2023 / 11.00 | GÜNCELLEME: 05 Temmuz 2023 / 11.00

“Sadece harekete geçirilmiş düşünceler değerlidir.” Nietzsche

Bedenimize sirayet eden “belirsiz etkilerin” duygu gücümüzü paralaması” ile karmaşık ağrılara tutuluyoruz. Herkesçe kabul edilen düzeni sorgulamaya değer bulmalıyız. Şüphelerimizi artırıp, sorgulamanın yankısıyla çoğunluğun arkasında sıra olmaktan vazgeçmeliyiz. Sürekli aynı deneyimleri geçiriyorsak, gizlendiğimiz bahçelerin karanlığından çıkarak güneşe yönümüzü dönmeliyiz. Bazen de algısal oklarla işaretlenmiş yolun tersinden adımlasak ne olur ki acaba?

“Mantıksal şekle” büründürülerek; arzulara, sevmelere, tutkulu varoluşa acımasızca sövgüler diziliyor. “Geleneksel, organize kibir” kendimizi öcüleştirirken, panikle kolaycılığı seçiyor, vazgeçiyoruz. Vazgeçtikçe parıldayan tüm zamanı eceli gelmeden tabutluyoruz. Bilgece hayat için “aptallık denen yüzümüzle” bazen oynamak, yürümek, koşturmak ve ona uymak gerekir. “Hayat uzun süren bir ölümdür! Hayatı kısıtlarken ne kadar da çok aptallık ediyoruz,” diyor bilge.

Hayatın daha hakiki ve doğru birikimlerini uyandırmaktır doğuş gerekçemiz. Başımıza çullanan abluka, hâkimiyet ve baskı pençelerinden kurtulmadan “kafamız” duru bir hal alamaz. Belki de evrene bela olan iktidarı ve de iktidarlaşmanın baştan çıkarıcılığını süzmek gerekiyor. İktidarı, salt otokratik veya oligarşik bir ülke yönetimindeki devlet(hükümet) temsilcileri ile sınırlamak yeterince tanımlayıcı olmayacaktır.

Doğanın kendi içindeki tahakkümlerini; varlıkların birbirine; siyahın gündüze, erkeğin kadına, yetişkinin çocuğa, öğretmenin öğrenciye, beyaz'ın siyah’a, cehaletin bilgiye  ve sermayenin üretene uyguladığı üstünlüğün insanlıkla bağdaşmayan gövdesini sergilemek lazım.

Tarihsel olarak iktidar ilişkileri  hiçbir zaman kalın çizgilerle birbirinden ayrışmamıştır. Bazen karma, bazen tekçi ama birbirinin devamı ya da bütünleyeni olarak bu tekelleşme süre gelmiştir...

Kültürel, sanatsal, edebiyat ve sosyal alandaki aristokratik üstencilikten tutalım da, demokrasi içerisindeki ideolojik erillikler her zaman toplumların ve bireylerin iç yaşam yönelimleri üzerindeki konferedatif (merkezileşmeyen) özü yok etmektedir. Tüm bunlar duyuları, ilgiyi, duyarlılık, duyguları, aşkları ve yaşamsal direnci öz savunmasız bırakmaktadır.

Doğası gereği “insani varoluş” hiçbir zaman hegemonya ve tahakkümle uyuşmadı, uzlaşmadı; yer yer geriye çekilse de onları içselleştirmedi, kabullenmedi. En mikro iktidar bile çoğunluğu baskılayarak, sömürüye, şiddete, zorbalığa maruz bırakarak devamlılığını sürdürebilir. Bu durumda mutlu bir azınlığın oluştuğu da çok iddia edilemez; ama mutsuz, huzursuz ve tepkisel bir çoğunluğun meydana geleceği aşikârdır.

Güce dayalı hâkim zümreler yeryüzünde hiç eksilmedi. Bu güç merkezleri zaman içerisinde insanın ruhani zenginliklerini, gerçeklerini, gereklerini, coşkularını, kolektif ve toplumsal sağduyularını seyrelterek kendi mevcudiyetini koruyabiliyor.

Rusya ve Azerbaycan’daki güncel durumlara (iktidarlaşmaya) dair Medyascope'daki yazısında Ayşe Çavdar şu değerlendirmeleri yapıyor: “Ne de güzel sarılıyorlar ellerindeki güce, ne de dâhice oynuyorlar oyunlarını. Her krizi fırsata çeviriyor, fırsat buldukça yeni krizler yaratıyor ve böylece iktidarlarını sağlamlaştırıyorlar,” Anlıyoruz ki dünyanın her bölgesinde uzun vadeli planlamalarla, ön yargılar körüklenerek ve psikolojik siyatik etkilerle toplumun her katmanı “üstünü kabullenmeye” razı ediliyor.

Yazara göre, iktidarda köşe kapanlar her koşulda inandırıyor insanları; “Propaganda makinelerini çatlatasıya çalıştırıyorlar,...hiçbir sınır tanımıyorlar iktidarda kalmak için.” Bu tablolara bakarak karamsarlık çizip körelmeye gerek yok elbette. Mesele bunların bilincine varmak; bu realiteyle yüzleşmek; reel durumu kabullenip ve de analiz ederken ürkmeden kaygı ve korkuları püskürtüp kötü şeylerin başımıza gelmesine engel olmak. İnsanın kafasının içindeki ışık tüm gölgeleri parçalamaya yeter.

Zihinlerimiz ve kalplerimizin yaşlanmasına izin vermediğimiz sürece “geçmişteki eskiyi” felç edip, geleceğin taze bahar anları koklanabilir. Ataerkil ve erillik tuzağına düşmeden; zorbalık ve baskıcı zihniyetin tutsağı olmadan; büyüklük, en üstünlük, kendini beğenme, rekabet telaşına kapılmadan yaşanacak hayat yaşanmaya değerdir.

Doğa zalimce kuvvetleri içinde yaşatmaz; onun bize sunduğu; alçak gönüllük, şefkat, bilgelik ve incitmeyen erdemdir. Koca ağaç gölgesi ile çayır çimeni kurutarak onun üzerinden elbette bir çıkar kurgulamamıştır; ona başka yerde en koyu yeşiliyle, en nemli teniyle yeşermesini taahhüt etmiştir.

Gece gündüzü mahkûm etmemiştir, ona güneş dallarından şafakları çoğaltmıştır.  Küçük-büyük, uzak-yakın yıldızlar gökyüzünü kapatmadılar, onun mavisini aydınlatmaya söz verdiler...

Temiz havaya çıkarılmış bitki gibi solumak istiyoruz artık hayatı!

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Felsefenin Tesellisi (Alain De Botton)

Bilim ve Felsefe (Nietzsche)

Ayşe Çavdar-yazısı (Medyascope-25 haziran 2023)

Kendine Ait Bir Oda (Virginia Woolf)

Çekilin Solumak İstiyoruz Hayatı!
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *