Gelişme İlk’lerin Aşılmasıdır!
Bilinmeyenle başladık kâinattaki serüvenimize. Bilinmeyen bilinenin öz ikiziydi, bilinen ise her seferinde yeni bilinmeyenleri kucağımıza bırakmayı asla ihmal etmedi. Her seferinde yeniden kurguladık parçalarımızı ve bu atomsularla doğurduk bütünlüğümüzü.
Hakikate ve gerçeğe varmak için her karanlık devrin devamındaki yeni dönemin bilgi, fikir ve öğretilerini tekrarlayıp dururuz. Ta ki bu yeni devir karanlıkta kalıp karnındaki yeni unsurları doğuruncaya kadar bu durum tekerrür eder.
“Doğadaki her unsur, her varlık ve her ortam sürekli bir düzene doğru kayarak varlığını gerekçelendirir.” "Oluşum birleşmedir," diyerek insan kafasına yeni bir kıvılcım tutar Anaksagoras. İnsan vücudunu, zihnini ve özünü besleyerek yenilenmeye tabidir. Yoksa ilk insan gibi, ilk çağdaki gibi çakılı kalırdı her şey.
Gözlerimizde göremediğimiz, tenimizle tanımlayamadığımız evreni var eden milyarlarca tanecik çarpışıp ve de buluşarak hayatlarımıza büyük etkiler bırakıyor. Evrendeki hiçbir enerji iz bırakmadan ortadan kayb olmuyor; her reaksiyon tepki veya uzlaşmada vücut buluyor.
Heraklitos’un "duran değişmemiş bir şey görüyorsak bu bir yanılmadır. Evrenin ana maddesi değişen bir şeydir. Evren bir zaman sonra ana kaynağa mutlaka dönecektir," görüşü, aklın doğal döngüye uyumunu ve kapasitesini aşmak zorunda oluşuna somut kaynaklık ettiğinin işaretidir.
“Bildiğim tek şey, hiç bir şey bilmediğimdir,” tespiti ise insanlığın tarihsel ve sosyolojik gelişimine dair tüyoları, felsefik ve kültürel ilerleyişini izah etmektedir. Bir şeyler hakkında bilgi edinmek, onu biliyoruz demek değildir. İnsan zihni duraksamadan ilerleyen ve ulaşıldığı ile yetinmeyen ve mevcuttaki düzeyi kabullenmeyen tabiata sahiptir.
Bilinmeden, görünmeden ve sessizce küçük küçük kıvılcım yayarak kocaman yıldızları da inşa etmeyi başardı insanlık. Her nesnenin, her düşüncenin her varlığın ve her oluşumun içinden ruh geçirip ona canlılık katmasını da bildi.
Tüm doğal sürüklenişler karşısında kendini güvencesiz, korumasız ve tehlike altında hisseden insan sürekli ürperdi; tedirgin oldu; kaygıları serpildi. Onun için insan duraksamadan öğrenmek, yenilenmek, bilmek ve anlamak istedi.
“İnsan binlerce yıl önce olduğu gibi bugün de ayağı ile bastığı yerin ne kadar sağlam olduğunu bilmek istiyor.” Çalıştığı işin güvencesini arzuluyor, yaşadığı sokakta veya kentte coşkuları tazelemek istiyor. Kendini nelerin beklediğinden bir nebze haberdar olmak istiyor.
İyi, doğru, güvenli, eşit ve hür yaşanabilir dünya arayışımızda Atinalı bilge Anaksagoras felsefesi bize şu perspektifi sunar: "Evrende bizim dünyamızdan başka, üstünde canlıların oluştuğu başka dünyaların olmasını, bütün nesnelerin, tohumlarının, renklerinin, lezzetlerinin kokularını oralarda var olduğunu kabul etmek gerekir."
Yeryüzünde ne kadar varlık varsa, ne kadar durum ve de ne kadar hikâye varsa, o kadar sebep, o kadar da gelişim vardır. İnsan, kana kan, dişe diş cepheleşme ile üstünlük sağlama güdüsüne tutunarak “yerine getirdiği harikaların” yanında ezen ezilen ve acı dolu kötülük öykülerini de koynunda büyüttü.
Yoksulluk, sefalet, eşitsiz paylaşım, temel hakların yok sayılması, sömürü ve bunların sonuçları olarak kin, öfke ve nefretten hiç çıkamadı. Eril ve toksik anlayış; tektipleşen, hükmedici ve ötekileştirici hesap geçmiş zamanları ve çağımızın düzenini normal akışının dışına iterken; “insanlık” hümanizme, barışa, demokrasiye, adalete olan inancı asil öykü yapmaktan bir nebze vazgeçmiyor.
Bilge kişiler dünyanın doğru akışını sağlarken insanlık adına zoru seçtiler. Her karanlıkta bir ufacık ışık aradılar. Gece gündüz aksamamışsa, yepyeni hayatı ve hiç tadılmamış evreni yapmaktan vazgeçmeyen ilk insanın vicdanı ile kalbinin başkaldırısına borçluyuz…
Yararlanılan Kaynak ve Alıntılamalar:
Herkese Kendi Filozofu (Yıldız Sağtürk)
Bilinmeyenle başladık kâinattaki serüvenimize. Bilinmeyen bilinenin öz ikiziydi, bilinen ise her seferinde yeni bilinmeyenleri kucağımıza bırakmayı asla ihmal etmedi. Her seferinde yeniden kurguladık parçalarımızı ve bu atomsularla doğurduk bütünlüğümüzü.
Hakikate ve gerçeğe varmak için her karanlık devrin devamındaki yeni dönemin bilgi, fikir ve öğretilerini tekrarlayıp dururuz. Ta ki bu yeni devir karanlıkta kalıp karnındaki yeni unsurları doğuruncaya kadar bu durum tekerrür eder.
“Doğadaki her unsur, her varlık ve her ortam sürekli bir düzene doğru kayarak varlığını gerekçelendirir.” "Oluşum birleşmedir," diyerek insan kafasına yeni bir kıvılcım tutar Anaksagoras. İnsan vücudunu, zihnini ve özünü besleyerek yenilenmeye tabidir. Yoksa ilk insan gibi, ilk çağdaki gibi çakılı kalırdı her şey.
Gözlerimizde göremediğimiz, tenimizle tanımlayamadığımız evreni var eden milyarlarca tanecik çarpışıp ve de buluşarak hayatlarımıza büyük etkiler bırakıyor. Evrendeki hiçbir enerji iz bırakmadan ortadan kayb olmuyor; her reaksiyon tepki veya uzlaşmada vücut buluyor.
Heraklitos’un "duran değişmemiş bir şey görüyorsak bu bir yanılmadır. Evrenin ana maddesi değişen bir şeydir. Evren bir zaman sonra ana kaynağa mutlaka dönecektir," görüşü, aklın doğal döngüye uyumunu ve kapasitesini aşmak zorunda oluşuna somut kaynaklık ettiğinin işaretidir.
“Bildiğim tek şey, hiç bir şey bilmediğimdir,” tespiti ise insanlığın tarihsel ve sosyolojik gelişimine dair tüyoları, felsefik ve kültürel ilerleyişini izah etmektedir. Bir şeyler hakkında bilgi edinmek, onu biliyoruz demek değildir. İnsan zihni duraksamadan ilerleyen ve ulaşıldığı ile yetinmeyen ve mevcuttaki düzeyi kabullenmeyen tabiata sahiptir.
Bilinmeden, görünmeden ve sessizce küçük küçük kıvılcım yayarak kocaman yıldızları da inşa etmeyi başardı insanlık. Her nesnenin, her düşüncenin her varlığın ve her oluşumun içinden ruh geçirip ona canlılık katmasını da bildi.
Tüm doğal sürüklenişler karşısında kendini güvencesiz, korumasız ve tehlike altında hisseden insan sürekli ürperdi; tedirgin oldu; kaygıları serpildi. Onun için insan duraksamadan öğrenmek, yenilenmek, bilmek ve anlamak istedi.
“İnsan binlerce yıl önce olduğu gibi bugün de ayağı ile bastığı yerin ne kadar sağlam olduğunu bilmek istiyor.” Çalıştığı işin güvencesini arzuluyor, yaşadığı sokakta veya kentte coşkuları tazelemek istiyor. Kendini nelerin beklediğinden bir nebze haberdar olmak istiyor.
İyi, doğru, güvenli, eşit ve hür yaşanabilir dünya arayışımızda Atinalı bilge Anaksagoras felsefesi bize şu perspektifi sunar: "Evrende bizim dünyamızdan başka, üstünde canlıların oluştuğu başka dünyaların olmasını, bütün nesnelerin, tohumlarının, renklerinin, lezzetlerinin kokularını oralarda var olduğunu kabul etmek gerekir."
Yeryüzünde ne kadar varlık varsa, ne kadar durum ve de ne kadar hikâye varsa, o kadar sebep, o kadar da gelişim vardır. İnsan, kana kan, dişe diş cepheleşme ile üstünlük sağlama güdüsüne tutunarak “yerine getirdiği harikaların” yanında ezen ezilen ve acı dolu kötülük öykülerini de koynunda büyüttü.
Yoksulluk, sefalet, eşitsiz paylaşım, temel hakların yok sayılması, sömürü ve bunların sonuçları olarak kin, öfke ve nefretten hiç çıkamadı. Eril ve toksik anlayış; tektipleşen, hükmedici ve ötekileştirici hesap geçmiş zamanları ve çağımızın düzenini normal akışının dışına iterken; “insanlık” hümanizme, barışa, demokrasiye, adalete olan inancı asil öykü yapmaktan bir nebze vazgeçmiyor.
Bilge kişiler dünyanın doğru akışını sağlarken insanlık adına zoru seçtiler. Her karanlıkta bir ufacık ışık aradılar. Gece gündüz aksamamışsa, yepyeni hayatı ve hiç tadılmamış evreni yapmaktan vazgeçmeyen ilk insanın vicdanı ile kalbinin başkaldırısına borçluyuz…
Yararlanılan Kaynak ve Alıntılamalar:
Herkese Kendi Filozofu (Yıldız Sağtürk)