Eğitim Bilime Demokratik Değerlere Dayanmalı!
Uluslararası sözleşmelere göre eğitim hakkı öncelikle haklardan biridir: "Eğitim, savaşta, göçte, doğal afette, küresel felaketlerde bile ertelenmez ötelenemez yok sayılamaz... "
Oysa dünya ya da ülkeler kendi koydukları bu yaslara ne kadar uyuyorlar? Şöyle bir yakın coğrafyalara göz attığımızda okulda olması gereken çocukların sınırda donduğu, çocuk bedenlerinin kıyılara vurulduğu ve göç yollarında yaşamı umut ettikleri bir dünya ile karşılaşırız.
Türkiye’de ise 2023-2024 Eğitim ve Öğretim Yılının “Gongu” çaldı bile. Ama yüz binlerce öğrencimiz geçen yıl birlikte başladığı arkadaşları ile olamayacaklar. Sokağının kaldırımını adımlayarak okullarına gidemeyecekler; kentlerinden, köylerinden aldıkları güveni duymayacaklar. Okul çıkışı evlerine koşup soluklanamayacaklar. Yüz binlerce belki de milyonlarca öğrencimizin hiç bir şeyleri artık önceki ile aynı olmayacak...
KESK'in depremin yedinci ayında yayınladığı rapora göre : "Öğrencilerin hangi okulda eğitim göreceği, okula nasıl gideceği, okulların hasar durumları, eğitim emekçilerinin barınmaları ile ilgili belirsizlikler devam etmektedir."
Depreme bölgesini kapsayan bu raporda yer alan verilere göre; "Okulların açılmasına çok az bir zaman kala eğitime ayrılan bütçenin çok düşük seviyede olması, okulların eğitim öğretime hazır olmaması, telafi edici somut bir müfredatın hazırlanmaması, barınma ve beslenme sorunlarının devam etmesi vb. parametreler eğitim açısından da karanlık ve belirsiz bir tabloya sahip olduğumuzu göstermektedir.”
Sadece öğrenciler aşısından değil, eğitimin diğer bileşenleri ve bunların çocukları, aileleri içinde durum benzerdir; deprem bölgesindeki eğitim çalışanı ve öğretmenlere eğitimi yürütecek ortamın yeterince sağlanmadığı gerçeği karşımızda ayan beyan duruyor.
Geçen yıllarda (pandemi ve deprem felaketi ile) fiili yürütülemeyen eğitim ve öğretim sorunlar yumaklaşırken, depremin etkili yaşandığı bölgelerde sağlık, yaşamsal ihtiyaçlarla beraber eğitimde gerçekleşmesi gereken süreçler sekteye uğramaktadır.
Çocuklarımız ve gençlerimiz kendi doğalarına uygun gelişim evrelerini tamamlanmayacak; bakış açılarını, çeşitliliklerini, muhakeme yeteneklerini, savunma güçlerini ve karakterlerini geliştirecek koşullara gerektiği ölçüde ulaşamayacaklar.
Okul ortamında bulmaları amaçlanan sosyalleşmeyi, yaşamındaki kendi rollerini, oyunları, ortaklaşmayı ve başkasıyla diyaloğu bulamayacak; birlikte düzeni ve disiplini sağlama deneyimlerinden maruz kalacaklar. Kısacası deprem bölgesinde sunulması gereken toplumsallaşma, uyum ve tanımadığı insanlarla hayatı kurma etkinliklerinden mahrum kalacak çocuklarımız...
Öte yandan eğitimde vücut bulan ideolojik tutumlar, egemen anlayışın talebi ve politik tercihler üzerinden eğitim içeriğinin harabeye döndürülerek, eğitim hakkının tırpanlanması ve gaspı söz konusu. Okula gitmekle, düzenli olarak derslere girip çıkmakla ve birçok öğretmenle etkileşimde bulunmakla eğitim hakkının ve de eğitimdeki eşitliğin yeterince sağlandığı iddia edilebilir mi?
Eğitimdeki nitelik, yapısal doku, kitap içerikleri ve amaçlanan kazanımlar bireyi hayata hazırlamıyor ve hayatla buluşturan yapıda değilse; ekolojik dengeyi önemsemeyen, farklılıkları özne yapmayan, bilime ve demokratik değerlere yaslanmayan eğitimde gerileme var demektir.
Çünkü eğitim iyi bir toplumu yapmanın aracıdır; bireylerin sosyo-kültürel, doğal ve temel girişimlerine dayanak olması amaçlanmalıdır. Eğitim, bulunduğu coğrafi değerlerle yeterli kalmayan; evrensel birikim ve insani zenginliklerle renklenmelidir.
Dünya ve yerellerde barışın sesini, temel hak ve özgürlükleri, hümanizmi, hukuki değerleri ve kolektif erdemleri besleyen eğitim sistemi ile eğitim hakkı sağlanmış olabilir.
Kaynaklar:
Kesk Deprem Raporu
ÇOCUK VE TOPLUM Gelişim ve Eğitim Üzerine Denemeler (David Elkind)