Değişen Yaşadığı An’ı da Değiştiriyor!

YAYINLAMA: 07 Kasım 2023 / 03.00 | GÜNCELLEME: 06 Kasım 2023 / 21.04

Bir şeylerden yakınıyoruz, bir şeylerden de kaçıyoruz ya da aynı şeylerin tekrarı ile yetiniyoruz. Bilemiyorum. Ama tahminlerimiz, çoğu kez artık sonuçların gerçekliği ile örtüşmüyor: Ekonominin sonuçlarına dair, politikanın gidişatına, ülkedeki seçimlere, partililerin kongre tercihleri ve bilgi deformasyonun doğurduğu tepkileri analiz etmekte çokça geride(iyimser) kaldığımı gördüm.

Kuralsız ve güvencesiz çalışanın, yoksulluk ve açlık sınırının altında gelire mahkûm edilmişin, işsizlerin ve geçim derdiyle veryansın edenlerin çoğunluk olduğu dünyada değişim ve dönüşüme bu denli ketum olmak ve sessiz kalma gerekçelerini anlamakta elbette güçlük çekiyoruz. Bu ürkütücü kopuşun sosyolojik, psikolojik, kültürel ve değişkenlik arz eden biyolojik birikimleri ile karşılaşmayı deneyelim, bu çaba yalpalayışımızı da frenleyebilecektir:

“İnsani ve insancılık” kavramları günümüzde benzer, zıtlık veya ayrışan bakış açılarıyla bilinir. Ama insan, doğasındaki istençlerinin gereği olarak kökleşip “doğal yasalaşma” sürecinden ayrışamaz. Biz bunun doğal işleyiş yasası ya da insanlaşmanın doğal hukuku olduğunu çoğunlukla göz ardı ederiz. Antigone’ye göre de “bu yalnızca bugünün ve dünün hukuku değildir, hep var olmuştur ve nereden nasıl geldiğini hiç kimse bilmez.” Çiçero da bu konuda benzer tutumlar takınır. “O,” doğal hukukun tüm evrensel aitliğine; “ve bu evreni hem tanrıların hem de insanların ait oldukları tek bir ülke olarak” kavramımıza ön ayak olur.

Fromm’a göre ise: “Her birey tüm insanlığın taşıyıcısı ve insanın görevi ise kendisinin da dâhil olduğu insanlığı açıp geliştirmektir.” İnsan, ilk zamanlarında kâinatın içindeki en etkisiz ve cılız varlıklardan biri değil mi? Bu durumdaki birey durmadan kökleşir, yaprak açar, çiçeklenir ve en üste doğru meyvelenir; kendini her seferinde aşar ve doğal evrimin geçerlilik ve değerlerine uyumlu disiplinlere imza atar.

Ancak insanın doğal eğilimleri ile toplumun istekleri arasında önemli çelişkiler de aynı saksıda yeşerir; burada çatışmalar körüklenir ve değer karmaşaları cebelleşip durur. Her seferinde dozu artırılarak insan zihnine sürülen “gelenek, görenek, ahlakçılık, sınırlar, bireycilik, kuralcılık, toplum ve devlet bekası mesajları” insani doğal yapılarda radyoaktif oyuklar açar. Bu boğucu dalgalar altındaki “potansiyel varoluş,” gelişiminin ancak bir kısmını gerçekleştirir. Kısacası, insanın özünü kavramasına ve buna yönelik sorumluluğunu yerine getirmesine dışardan ketler vurulmakta, büyücü engeller tertiplenmekte.

Tek yönlü bir gelişim eko sistemde mümkün olmamakta. Doğal ilerleyiş, sürtünme katsayısı yüksek zeminle mutlaka karşılaşmaktadır. Savaş-barış, sömürü-eşitlik, esaret-özgürlük, tahakküm-direniş kavramları aslında bu belirlemeye bolca ipuçları sunmaktadır.

İşte hem direniş hem de karşı tepki aynı hamamda köpükleniyor. Böylece yanılma ve yanılsamalar taarruzu ile mağdur edilen us ve uyuşturulan duygular sık sık mezarlığı boyluyor. İnsafsızca deforme edilen ve yığma hayallerle sersemletilen insanın en büyük çabası, kendi iyileşmesine yönelik olmalı. Kendi iyileşmeden doğayı ve toplumu iyileştirmek çok zaman alacaktır ve evrensel birliğe varış imkânsızlaşacaktır.

İnsan, aklını, farkındalığını ve vicdanını çalıp çırpan tüm olasılıklara teslim olmak zorunda değildir. Zaten insan kendi doğrusu, eğrisi, zayıflık ve kopuşunun her zaman farkına varabilir. Yanlış deneyimleri süzerek ve bunlardan kaçınarak kendi özüne ulaşmayı becerebilir.

Çoğunlukla mantıkla çerçevelenen ön yargılar, toplumsal tabularımız, kutsanmış inancımız, tertiplenmiş kimliğimiz ya da milliyet saplantılarının izin verdiği ölçüde hakikatin farkına varabiliriz. Fromm’un deyimiyle; “farkına vardığımız şeyler yalnızca bu toplumsal süzgeçten geçebilen deneyimlerdir, bilincimizdir.” Bu bilinci aşmak gerekiyor, “bilinç dışımıza gitmeli, çünkü bilinç dışımız insanlıktır; bilinç dışımız evrensel insandır.”

Aslında bizim yaptığımız her şey ölümle yaşam arasındaki bir gelgittir, üretmekle tüketmek, yok etmekle var etmek, sevgi ile nefret arasındaki bir tercihtir. Farkına vardığımız durumların gerçekliği ile insanlıkla temas kurabiliriz. Böylece içimizdeki yabancıya rastlarız: “O, bize ait olmayanla,” bizi yanıltanla başa çıkabiliriz.

Çoğumuz farkında olmazsak bile, insanlık hep bir dönüm noktasındadır…

Her anda, “eskiyi yok eden yeni bir dünyanın doğmakta olduğu” gerçeği ile yüzleşmeyi göze almalı insan.

 

 

Yararlanılan Kaynaklar ve Alıntılamalar:

Öldürmeyeceksin (Hermann Hesse)

Sahip Olmak ya da Olmak (Erich Fromm)

İnsan Olmak Üzerine (Erich Fromm)

Tahakküm ve Direniş Sanatları (J.C.Scott)

 

Değişen Yaşadığı An’ı da Değiştiriyor!
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *