Bir Kaşık Kan
Türk sanat müziğini sevdiğim kadar türkülere de aşırı düşkünlüğüm vardır. Türküler bir coğrafyanın ana kültürüdür. Bu türkülerde çok konular işlenir. Kimi yanıktır, kimisi bozlaktır, kimisi koşmadır, kimisi kırıktır, kimisi de uzun havadır. Bir de seslendirenin sesi yanıksa işte dinlemeye doyum olmaz. Bir de aşıkların söylediği atışmalar vardır, bir kuralı veya kaidesi olmayan usuldendir bu türküler. Genelde Saz, Kopuz, Kabak Kemane, Kemençe, Zurna, Def, Davul ve Delbek türkülerin enstrümanlarıdır. Burada Saz denilince birkaç çeşidi bulunmakta, bu nedenle alt çeşitleri saymak istemem.
Ancak bütün bu sazların sesleri bana hep Anadolu’nun kokusunu verir. Bir köy yerinde düşünün kendinizi, bir kenarda düven döner, bir kenarda sazı ile türkü söyler yurdum insanı, bayırdan sürüyü getirir çobanın köpekleri. Bu manzaraya Anadolu’nun her yerinde rastlayabilirsiniz. Şimdiki günlerde insanlar şehirden diğer bir şehre dolanmadan, doğru bir hattan gittikleri için, eskisi gibi köy yerlerinden geçmeden yolculuk etmekteler.
Türkülerin bir de yöresel hikayeleri içermesi çok renkliliğin işaretidir. Mesela Güneydoğu Anadolu’nun türkü konusu başkadır, Ege bölgesinin türkü konusu başkadır, hatta Karadeniz türkülerinin konuları bambaşka olur. Türkülerin yöresel lehçelerle söylenmesi ise ayrı bir lezzet verir türküyü dinleyene.
Türkülerle çok yoğurulan bir sanatçı vardı, üçlü sazı ile türkü hikayelerini birleştirip çalardı kendisi. Rahmetle anarım değerli Özay Gönlüm ustayı. Kendisi Tavas ilçesi, Kızılcabölük kasabasındandır. Denizli Erkek Sanat Enstitüsü’nü bitirdikten sonra Ankara Radyosu’ndan Muzaffer Sarısözen’le tanışması sonrası, hayatı değişir. Yörenin hikayelerini türküleri ile birlikte dile getirmesi ile tanınır.
Onun derlediği Denizli’nin Horozları, Çöz de Al Mustafa Ali, Asmam Çardaktan ve Cemilemin Gezdiği Dağlar Meşeli gibi türkülerle hala anılmakta Özay Gönlüm. Bu türküleri tanıtırken Özay Gönlüm yörenin lehçesi ile hikayesini anlatır, sonrasında türküsünü çalardı. Bir hikayesinde ise şöyle söyler Özay ‘Iraz bi kız daha doğurdu, tam sekiz dene oldu hincik, bizim herif artık eve gelmeyormuş gari, boşleycem deyyomuş orda burda, kadının ne kabahatı var len, öyle münasıp görmüşşe ırabbım öyle olur,’ Başka yörelerden insanlar için bu lehçe fazla bir değer arz etmeyebilir. Ancak yörenin lehçesi budur.
Bu konuşma, Karadeniz yöresinde bir kişiye fazla anlam vermeyebilir. Bunun tam tersini düşünelim, ‘Pen Seni Sevdiyumi da dünyalara bildirdum, endurdun kaşlaruni babani mi oldurdum‘ Yörenin lehçesini kelimelere dökmekte zorlanmaktayım. İfadeyi düzgün Türkçe ile yazmak, pek kulağa düzgün gelmeyebilir. İşte her yörenin lehçesi ile türküsünün bir bütün olduğuna inanmaktayım.
Ege lehçesine yakın Kütahya lehçesi ile söylenen türküler vardır. İçlerinde yaşanan hikayeyi de barındırır. Kütahya demezler, Kütaya olarak telaffuz ederler. Hani bir türkü vardır, sevdiği kızla evlenmek için yanıp tutuşur Asalıoğlu. Genç kız ise köyün en güzeli ‘Deli Düve’ olarak anılır. Bütün köyün gençleri Deli Düve’nin izdivacı için acımasız rekabette çarpışılar. Ancak ASALIOĞLU, Deli Düve ile evlenir. Ancak köyün delikanlıları kızdan vazgeçmezler.
Deli Düve’ye tuzak kurarlar çeşme başında, ve kaçırırlar feryat eden güzel kadını. Feryadı duyan Asalıoğlu koşar gelir çeşme başına. Diğer gençlerle kavgaya tutuşur genç adam. Hırçın gençler oracıkta acımasızca öldürürler damadı, pınarın başında.
‘Kütahya’nın Pınarları Akışır
Devriyeler kol kol olmuş bakışır
Asalı’ya Çuha Şalvar Yakışır,
Aman Aman Vehbi Öyle de Böyle Olur mu
Ah Ben Ölürsem Dünya Sana Kalır mı ‘
Karadeniz’de ise bir başka türkü vardır beni derinden yaralayan. Karadeniz’de, evvelden sonbahar fındık zamanı, kuzeyden göç eden bıldırcınlar için tepelere ağ gerilip, ışık yakarlardı. Akşam üstü ışığa doğru uçan kuşlar ağlara takılırlar, köylüler toplardı bu kuşları. Bazen de bu kuşları avlayan atmacaları vururlardı köylüler. Atmaca, Şahin Karadeniz’in önemli değerleridir. Hatta onlara türkü bile yazılmışlar:
Atmacayı Vurdular Bir Avuç Kanı İçin,
Gel Edalim Sevdalık Babanın Canı İçin,
Atmaca-Doğan-Şahin-Kartal, bu kuşlar doğanın çok önemli kuşlarıdır. Hatta bu kuşların varlığının, doğanın dengesi olduğuna inanırım.
Geçtiğimiz günde, 1 gram altın elde etmek için Erzincan İLİÇ’te tonlarca siyanür ve sülfürik asit kullanan, doğa katilleri Altın üretici firmanın, doğanın dengelerini nasıl bozduklarını ekranlardan seyrettik. Siyanürlü sıvıların depolandığı havuzların doğaya ne kadar daha zararlı olduğunu görmediğinizi düşünmekteyim. Kayan zehirli toprakların meydana getireceği doğa yıkımının yanında, asit ve siyanür havuzunun ölüm saçtığını unutmamak gerekir. Utanın Çevreciler Utanın. İLİÇ yöresinde bulunan her türlü kuşlar, bilhassa Atmacalar, Doğanlar, Şahinler ve Kartallar, yapılan asit havuzlarından su niyetine içmeleri sonucu, 1 gram altın için can vermekteler, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem.