TAÇSIZ KRALİÇEM AKTEN KÖYLÜOĞLU’NA VEDA
Akten Köylüoğlu, çok sevgili arkadaşım Nilüfer’in kıymetli annesi, benim de çok değerli kraliçemdi. Gerçekten de bir kraliçe vakuruyla tane tane, sevgi dolu konuşur, mutlaka çok anlamlı öğütler verir, çok değerli detayları, en etkili biçimde zihinlerimize kazırdı. Müthiş bir aurası vardı. Valiler, üst düzey bürokrat, kent yöneticileri dahil, onun karşısında oturuşuna dikkat etmeyen, izinsiz konuşan, laubali davranan bir insan hatırlamıyorum, O kadar bilge bir insandı ki Gaziantep’in tarihine, etnografyasına, kültürüne ilişkin her şeyi ona sorar, en ayrıntılı ve doğru bilgiyi ondan alırdık. Kent belleği söz konusu olduğunda ilk akla gelen kültür insanı, araştırmacı, yazardı.
Yanlış olduğuna inandığı her konuda, o soylu tavrıyla, asla vazgeçmeden, en yüksek tondan çalışmalar başlatır ve mutlaka sonuç alırdı. Gaziantep onun için bir sevdaydı. O yüzden kütüphanelerimize armağan ettiği tüm kitapları mücevher değerinde bve ilk ağızdan Gaziantep’e ilişkin en doğru ve bilinmeyen sırları gün ışığına çıkaran nitelikte.
Çok iyi bir anne, çok vefalı bir eş olmasının yanında, fevkalade bir aşçı, müthiş bir araştırmacı, şahane bir cumhuriyet kadını, örnek bir Atatürkçüydü.
Yaptığı çalışmaları ile Gaziantep kültürünün tanınmasına büyük katkısı oldu. Çocukluğunu, gençliğini, evliliğini, bizlere tavsiyelerini, hayat felsefesini, kadınların özgürlüğü ve özgüveni konusundaki önerilerini, Gaziantep etnografisinin her detayıyla harmanladığı “Kadim Şehir Gaziantep” kitabı gerçekten bir servet değerindedir. Gaziantep’in kent belleğine ilişkin tüm hamam, gelin çıkarma, hedik, düğün, kına, taziye ritüellerinin yanında, başlı başına bir destan olan Kurtuluş savaşının en muhteşem öykülerini Akten teyzemin kitaplarında bulmamız her zaman mümkündür. Dimdik duruşundan asla taviz vermediği yaşam biçimi, o son derece soylu duruşuyla adım adım ve sabırla ortaya çıkardığı başarıları doktora tezlerine konu olmuştu.
Akten teyzem, ilkokul öğretmeninin “Yatmadan önce her gün 10 dakika kitap okuyun” telkinini yaşamı boyunca uyguladı ve bize de önerdi. Büyüklerin geçmişte yaşadıklarını, o insanların birer birer yok olması yüzünden çok önemsiyor ve mutlaka kayda almak gerektiğini söylüyordu. Yaşlı insanların yanına oturup, onların hikâyelerini dinliyor, küçük küçük notlar alıyordu. Gaziantep’e dışarıdan gelen öğrenci, araştırmacı ya da turistlerin Gaziantep kültüründeki detaylarla ilgili kaynak bulamamaları onu çok üzüyordu.
Hobi olarak 1980’de fırça desen kumaş boyamaya başladı. 1989’da “Sandıktaki Servet 1” isimli çizimlerle ilgili ilk kitabını çıkardı. İkinci ve üçüncü kitabında, renk bilgisinin küçük yaşlarda verilmediğini gördüğü için, ağırlıkla renk bilgisine yer verdi. Birçok ilde 15 yıl boya tanıtımları yaptı. Birçok kadına boyama zevkini aşıladı. 15 yıllık çalışma sonunda ortaya çıkardığı “Kadim Şehir Gaziantep” adlı eserinde Gaziantep’te yaşam biçimi, kadınların sosyal yaşamı, giyim-kuşam, yeme alışkanlıkları, deyimler, türküler, gelenekler, düğünler, hamam kültürü gibi konular yer aldı.
Gaziantep’in onurlu duruşunu çok seviyordu, o sebeple bu şehrin tüm değerlerini ortaya çıkarmayı, kayda almayı ve şehir hafızası yaratmayı görev bildi. “Gaziantep yeniye her zaman açıktır, modernliği kabul eder, hiçbir zaman yobaz olmamıştır” derdi.
Onun çevresine sürekli tavsiyesi şu oldu: “Aileler çocuklarını müziğe, resme yani sanata yönlendirmeliler ve bunu yapmak için de anne ve baba evde sanata, okumaya vakit ayırmalılar. Çocuk ne görürse onu alır.” O yüzden çocuklara ve büyüklere masallar yazdı. “Hayatlı Evlerin Mutlu Çocukları”, “Küçüklere Masallar” işte bu amaçla yazıldı.
Gaziantep ile ilgili en küçük bir hatalı bilgiye tahammülü yoktu. Ankara’dan gelen ve “Bir memleketin adıyla iş olmaz” diyerek “Antep işi” ni kabul etmeyen bir profesöre tüm kanıtlarıyla “Antep işi” nin ne olduğunu anlattı. Antep işi ile ilgili tüm bilgileri yazılı olarak hazırlayıp, sahip çıkılması için konuyla ilgili öğrencilere verdi.
Eski değerleri kaybetmeden güncelleştirerek yeni nesillere sunmak gerektiğini anlatırdı. “Eskiye bağlı kalınırsa ilerlenemez. Eski, yeniye adapte edilebilirse yaşatılır” diyordu.
6’dan fazla kişisel sergi, 50’den fazla da karma sergi açtı.
Cumhuriyet öncesi dönemde kadın için yaşamın ne kadar zor olduğunu anlatırdı. “Kadınlar sokağa çıkamazmış. Örneğin; kadına ayakkabı mı alınacak, ayağının boyu iplikle ölçülür, ayakkabı o ölçüye göre kocası tarafından alınıp getirilirmiş. Kadın elbiselik kumaş alacaksa eşi kumaşları seçer o kumaşlar bir eşeğin sırtına yüklenir ve kadına getirilirmiş. Kadın o kumaşlar arasından beğendiğini seçer, ondan da elbise yapılırmış” diye anlatırdı. İşte en çok bu yüzden Mustafa Kemal Atatürk ilkelerine yürekten bağlı ve örnek savunucusuydu.
“Güzel Sanatlar Lisesi olan şehirleri kıskanıyorum, neden Gaziantep’te yok?” diye düşünüp başlattığı çalışmayla şehrimizi Güzel Sanatlar Lisesine kavuşturdu. Sonrasında “Gaziantep Üniversitesi’nde resim bölümü neden açılmıyor?” diye imza topladı ve elbette onu da başardı. Üniversitemizde Güzel Sanatlar Bölümü açıldı.
Akten teyzem bana hep “ikinci kızım” derdi ve ben de bundan çok büyük mutluluk ve gurur duyardım. Tıpkı annemi kaybettiğimiz gün gibi, onu toprağa verirken gökyüzü yine hüngür hüngür ağladı…
Taziyeye gelen Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’in, yeni yapılacak “Kent Belleği Müzesi” ne onun adını vereceğini öğrenince o kadar mutlu oldum ki anlatamam. Vefanın en güzeli olacak bu davranışı tüm yüreğimle destekliyor ve gururla alkışlıyorum. Akten teyzemin adı gerçekten de en çok bu müzeye yakışacak…