SEVGİLİ TORUNUMA MEKTUP

YAYINLAMA: 14 Mart 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 13 Mart 2024 / 13.39

Canım lokumcuğum,

Sana, kocaman bir özürle ve büyük bir üzüntüyle bu mektubumu yazıyorum.

Senin yaşında bir çocuğun anlayacağı biçimde neden bu kadar üzgün olduğumu anlatmaya çalışacağım.

Biz, aile büyüklerimizden çok güzel bir Türkiye devraldık. Aydınlık, umutlu, yenilikçi, dürüst, başkaları için iyi bir şeyler yapmazlarsa kendilerini eksik ve sorumlu hisseden büyüklerimizin Türkiye’si çok yaşanılası, mutlu ve örnek bir ülkeydi.

Diplomatlarımız, yurt dışında bizi en onurlu şekilde temsil eder, ülke çıkarlarını her türlü kişisel çıkarlarının çok önünde görürlerdi. Onur; bizim devraldığımız ülkede çok önemli bir kavramdı. Toplum, hata yapanı, mahkemelere konu bile olmadan o kadar güzel cezalandırırdı ki, tüm çevresine utanç konusu olmamak için insanlar hata yapmaya cesaret edemez, dürüst ve örnek olmaya çok dikkat ederlerdi.  Zaten dürüst ve adil olmak bir üstünlük değildi. Her insanda mutlaka olması gereken niteliklerdi.

Milletvekillerimiz, bu konulara daha da dikkat eder, temsilcisi oldukları kentin sorunları için gece gündüz çalışır, çözüm bulurlardı. Belediye başkanları, kent sorunları söz konusu olduğunda, kentin tüm milletvekillerini, ayrımsız toplar ve şehirlerin sorunları, parti gözetmeden el birliğiyle çözülürdü.

Valiler, fotoğraf çektirirken bile, aynı kareye girecek kişileri göz ucuyla kontrol eder, toplumda şüpheli işlere bulaştığı söylenen insanları asla yanlarına yaklaştırmayarak cezalandırırlardı.

Öğretmenler, doktorlar, mühendisler, memurlar, otobüs şoförleri, gazete muhabirleri, bakkallar, manavlar, yani aklına gelebilecek her meslek sahibi öncelikle itibarına önem verir, mesleğinin en iyisini yapmaya gayret ederlerdi. Kimse başkalarını aldatmaya çalışmaz, tam tersine bir hata varsa, karşıyı kırmadan uyarır, düzeltirlerdi. Kimse “bana ne” demezdi.

“Ben ilk satışımı (siftahımı) yaptım ama yan komşum yapmadı, isterseniz oradan alın” diye kendisine gelen müşteriyi yan komşusuna yönlendiren küçük esnafın ülkesiydik biz. Kutsal günlerde varımızı, hatta yoğumuzu paylaşır, milli bayramlarda bayraklarımızı gururla dalgalandırarak göğsümüzü gere gere istiklal marşımızı okurduk. Milli bayram kutlamalarını sabırsızlıkla bekler, önümüzden gururla geçen tören katılımcılarını gözlerimiz dolarak, övünçle izlerdik.

Herhangi bir doğal afette, Mehmetçik, asker ocağında aldığı o muhteşem ilk yardım bilgisiyle, acı çeken vatandaşın yanı başında belirirdi. Askerimiz bizi en iyi şekilde koruduğu için çok onurlu, işverenimiz memlekete kazandırdıkları sebebiyle çok gururlu idi. Üniversitelerimiz uluslararası düzeyde eğitim verirdi. Dünyanın sayılı üniversiteleri listelerinde her zaman yer alırdık, bilim adamlarımız hep göğsümüzü kabartırdı.

Herkes yerini bilgi ve becerisine göre belirler, bunun için kendini en iyi şekilde eğitmeye çalışır, para konuşmak görgüsüzlük kabul edilirdi. “Liyakat “dediğimiz hak eden insana önemli işleri vermek, onları bu konuda görevlendirmek ama mutlaka sorumlu kılmak en vaz geçilmez davranıştı.  Atatürk devrimlerini yüreğimizin en derininde hisseder, korur ve uygulardık. Din işlerinin devlet işlerine karıştırılmaması anlamına gelen laiklik asla tartışılmazdı, aynı cumhuriyet gibi…  Bir keresinde baban, daha ilkokul birinci sınıftayken, kara çarşaflı, peçeli bir kadını gördüğünde çok şaşırmış ve yanına giderek “Teyze Cumhuriyet ilan edildi, haberin olmadı mı?” diye sormuştu.

Ülkesini korumayı asla düşünmemiş, ilk fırsatta kaçmış, adına “geçici göçmen” denen insanları sorgusuz sualsiz memleketimize alıp, halkın parasını sorumsuzca onlara saçmak, üstüne onlara ve zengin, görgüsüz karanlık fikirli yabancılara, her santimetre karesi şehitlerimizin kanıyla ıslanmış topraklarımızı satmak asla aklımızın köşesinden geçmezdi. Aynı kendi ülkelerinde halkı zehirleyen birçok yatırımı, bizim ülkemizde yapma cüretini gösteren, bizi her türlü sömüren şirketleri baş tacı etmeyi anlayamamak gibi, bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş, toplumun en değerli bilge insanlarının, emeklilerinin sadakaya muhtaç edildiğini, her türlü insanlık dışı uygulamaya maruz bırakıldıklarını göreceğimizi anlatsalar asla inanmazdık.

İşte lokumcuğum, şimdi peri masalı gibi dinlediğin bu güzel ülkeyi biz size bırakmadık. Onun için çok üzgünüm. Umarım bizi bağışlarsınız ve siz bizim yaptığımız tüm hatalardan ders çıkarıp, ülkemizi kurtarır, aydınlık yarınlara taşırsınız.

 

SEVGİLİ TORUNUMA MEKTUP
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *