Tehlikeli Oyunlar
Turizm sektörüne yeni değer verdiğimiz tarihlerde, sezonun açılması adına gelen yabancılara yapılan karşılamada, turist getiren uçakları hava alanında daha turist gurubu merdivenlerden indiği zaman, halk oyunları ekiplerince bir gösteri sunulurdu. O tarihlerde hava alanlarımızda, bu günkü gibi yolcu körükleri olmadığından, uçaktan zemine inip, apron adlı yerde bekleyen şehirlerarası otobüslerden bozma taşıtlara yolcular bindirilip, terminal binasına taşınırdı. Bu otobüslere binmek, hele uzun bir yolculuktan gelmişseniz, oldukca zor olurdu. Bir de yaşlı yolcular olurdu, buraya bir kaç kişinin yardımı olmadan çıkamazlardı.
Türkiye’ye gelen bütün yurt dışı uçakları, ilk önce Istanbul’a gelir, oradan diğer şehirle gitmek isteyenler, Izmir, Antalya, Ankara gibi şehirlere aktarma yaparlardı. İşte alana inişle otobüse biniş arasında uçağın merdivenlerinin başında turistler halka olur, hazırlanan gösteriyi burada seyrederlerdi. Genelde Bursa’nın kılıç kalkan oyun ekibi gösteri yapar ve şaşkın turistler bu gösteriden tedirgin olurlardı. Yabancı bir ülkeye gelmişsiniz, ellerinde palaya benzer bir kılıç ve tencere kapağını andıran bir kalkanla hazırlanan gösteriyi yakından izleseniz sizde korkarsınız.
Sanki er meydanına çıkmış yeniçerileri andıran bir kıyafetle, sıçrayarak kılıçların hem önde kalkanlara vurulmasından çıkan sesi takibeden ikinci bir sıçramada, oyuncuların kılıçları sırtlarına savurup burada yeniden arkaya savurulan kalkanla kılıçın çarpışmasından meydana gelen bir gürültü, savaş meydanında birbiri ile çatışan askerleri hissetmenizi sağlardı. İşte bu sesler arasında turistler geldiklerine geleceklerine ilk bakışta pişman olduklarını hep izlemiştik.
Daha sonraları bu karşılama sisteminden vaz geçildi ve karşılama başka bir halk oyuna dünüştürülmüştü. Bu sefer seçilen halk oyunu ise Erzurum Bar’ı olarak bilinen doğu yöremizin güzel ezgilerinden birini içeren bu oyun sunuldu. Turizm mevsiminin açılışında Istanbul’a gelen ilk turist kafilesini bu halk oyunu ile karşılamaya başlamışlardı.
Bu oyunda ise ilk bölümden sonra ikinci bölümünde iki oyuncu ellerinde ikişer bıçakla bir birlerine savurmaları sergilenirdi. Bu halk oyununu Atatürk’ün çok sevdiğini söylerler. Bu oyun Artvin Barı olarak oynanırken kendisinin çıkıp gençlerle beraber elele kısa bir süre onlarla oynadığını okumuştum.
Bir ülkeye yeni gelen bir yabancı gözü ile baktığınızda, birbirine bıçakla saldıran insanları seyretmeleri pek hoşlarına gitmediğini gazetelerden öğrenmiştik. Biz halk oyunları kültürümüzü onlara sunarken kılıçtan tehlikeli oyun olduğundan vaz geçtik, onun yerine bıçakla yaptığımız Erzurum BAR’ı oyununda da turistleri korkutmuştuk. Ne de olsa her ikiside tehlikeli oyundu. Daha sonraları başka oyunların sergilendiği doğrudur.
Kanımca biz ulus olarak böyle tehlikeli oyunları sevdiğimizi düşünmekteyim. Hatta çocukken tahtadan kılıç yapar, birbirimizle kıyasıya kılıç oyunu oynar, kimi zaman birbirimizi hırpalar, yaralardık. Belki bu bir genetik süreç olsa gerek. Tehlikeli işlerden heyecan duyup adrenalin artması, yapımızın özünde olsa gerek. Bazı oyunlarımız çok ciddi sonuçlar doğuracak boyutta idi. Çocukken bir küçük çukura karpit koyup üstüne teneke kapatır, etrafını çamurla sıvardık. Daha sonraları tenekenin üzerine yanan bir çaputu koyup, patlamasını seyrederdik. Çok büyük bir gürültü ile patlamasının ardından, teneke kutu çok yükseklere çıkardı. Buda bir başka tehlikeli oyundu.
Ülkeyi yönetenlerde de adrenalin yükseltecek bazı davranışlardan kendilerini soyutlamadıklarını seyretmekteyiz. Irak için geçmeyen teskere, bu sefer Suriye için okyanus ötesinden gelen talimatla, Meclis’ten geçmesi de uluslararası tehlikeli oyunlardan bir başkasını anımsattığını düşünmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.