GENCO ERKAL’IN VEFATI VE SANATA BAKIŞIMIZ
Türk tiyatrosunun efsanevi ismi Genco Erkal, 31 Temmuz günü İstanbul’da, 86 yaşında hayatını kaybetti. Kan kanseri ile uzun süredir mücadele eden Erkal, bu hastalığa yenik düştü. Sanat dünyası, bu büyük kayıp karşısında derin bir yasa boğuldu. Sadece sanat dünyası değil, iyi kötü mürekkep yalamış, entelektüel kaygıları olan herkes çok içtenlikle üzüldü. Hiç tanımadığım insanlarla tasada ortak olduğumuzu fark ettiğim bu kayıp bana çok şeyler düşündürdü.
Türkiye'de politik tiyatronun öncülerinden biri olarak tanınan Erkal, Dostlar Tiyatrosu'nu kurarak birçok önemli eseri sahneledi. Özellikle "Bir Delinin Hatıra Defteri" adlı oyunuyla tanınan sanatçı, Nâzım Hikmet'in şiirlerini sahnede başarıyla seslendirerek ölümsüzleşti. Sinemada da önemli başarılara imza atan Erkal, iki kez Altın Portakal ödülü kazandı. Dimdik duruşu, doğrularından vaz geçmeyişi, kocaman bir yürekle, cesurca doğruları haykırması, yaşam biçimi haline getirdiği sanatıyla kalplerimize taht kuran bu kahramanı gözyaşlarıyla uğurladık. Gökyüzündeki yıldızlara karışan bu güzel insanın boşluğunu yüreğimizde hissettik.
Geçim sıkıntısının, kaygının, cehaletle savaşın, adalet arayışının, bozuk eğitimin, berbat sağlık sisteminin tavan yaptığı bu günlerde bu kayıp hepimizi derinden üzdü. Bu koşullarda bile bu acıyla sarsıldığımızda Atatürk’ün sanata ne kadar önem verdiğini hatırladım. Savaş yıllarında bile sanattan vaz geçmeyen Ulu Önder, toplumu birbirine kenetleyen değerlerden birinin sanat olduğunu biliyor ve sanatın toplumun gelişmesinde ve modernleşmesinde önemli bir rol oynadığına inanıyordu. Bu nedenle, sanatın her dalının desteklenmesi ve yaygınlaştırılması için ısrarlı bir kararlılıkla attığı çok anlamlı adımlardan asla taviz vermedi. Atatürk, "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir" diyerek, sanatın toplum için ne kadar önemli olduğunu her fırsatta vurguladı. Ona göre, sanat ve kültür, bir milletin kimliğini ve karakterini yansıtırdı çünkü.
Atatürk, sanat eğitimine de büyük önem verdi. Güzel Sanatlar Akademisi'nin kurulmasını destekledi ve bu alandaki eğitim kurumlarının sayısının artırılmasını sağladı. Yoksul ülkemizde, sanatçıların yetişmesi
için, gerçekten büyük fedakarlıklarla, yurtdışına öğrenci gönderdi.
Savaş yaraları sarılırken, genç cumhuriyetimde resim, heykel, müzik, tiyatro ve edebiyat gibi çeşitli alanlarda önemli eserler verildi.
Devlet Tiyatroları ve Devlet Operası'nı kurdurdu ve bu sanat dallarının halka ulaşmasını sağladı. Bu kurumlar, sanatın geniş kitlelere yayılmasında önemli rol oynadı.
Atatürk, sanatın sadece elit bir kesime hitap etmemesi gerektiğine inanıyordu. Bu nedenle, Halk Evleri ve Köy Enstitüleri gibi kurumlar aracılığıyla sanatın halka ulaşmasını sağladı. Bu kurumlar, halkın sanatsal faaliyetlere katılımını teşvik etti ve sanatın toplumun her kesimine ulaşmasını sağladı.
Atatürk, Türkiye'nin zengin kültürel mirasının korunması ve sergilenmesi konusunda da çok hassastı. Müzecilik ve arkeoloji alanında yapılan çağdaş girişimlerle Türkiye'nin kültürel hazinelerinin dünya ile paylaşılmasını sağladı. Türkiye’nin dünyaya açılmasına ve çağdaş yüzünü uluslararası arenada tanıtmasına önem verdi.
Atatürk'ün sanat ve kültüre verdiği önem, Türkiye'nin modernleşme sürecinde önemli bir rol oynadı ve sanatın toplumun her kesiminde yaygınlaşmasını sağladı. Demek ki bu miras, bugün de Türkiye'de sanatın ve kültürün gelişimine ilham vermeye devam ediyor.
Hükümetin son derece basiretsiz idaresine, günü değil saati kurtarma çabasını vermek zorunda bıraktığı vatandaşların içinde bulundukları endişeli, belirsiz, huzursuz, mutsuz ortama rağmen, sanata hayatını adamış bir devin gidişi hepimizi üzdü ve çoğumuz umutsuzca “Yeri doldurulmayacak” dedik.
Bu bedevi, arabesk düzende hala doğruların farkında olan, peşinden giden ve yaşatmak için çaba sarf eden insanlara selam olsun.