Kurgular ve İdealize edilmiş Yanılsamalar…
Herkesin maskeleri var artık, herkesin balkonunda kara bulutlara övgüler yağıyor. Yanılsama ve aldanma katmanları yeni atmosferini doğuruyor. Ve dünyanın militarizmine, çıkar bileşimine, teknolojik ölümcüllüğe, vahşi eşitsizliğe entegre olma ve yıkıcı öfkeyi sevmeye ikna eden film reklamını anımsatıyor yeni mizaçlarımız. Birliktelik ve karşılıklı taahhüt bağlarını temsil eden değerler bozumu belki de çoktan sahileşmişti. Yaşamın her bireyin temel kaygısı haline gelmiş olması akıllara ziyan değil mi, varoluşun koordinasyonuna ters değil mi? Yığınla insan, görülmemiş ölçüde güvenliğinin derdine itildikçe temel özgürleşme “küstahca konfor” gibi lanse edilmekte. Toplumsal özden kopuk ve bireyciliği özel hissettiren öyküler; fevriliğe titizlikle yağdırılan “önem ve ilginin” özgürleşme değil, tuzaklardan ibaret olacağı elbette er geç anlaşılacaktır.
"İnsanlar her yerde bir Mesih bekliyorlar ve hava büyük küçük kâhinlerin vaatleriyle dopdolu... hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz: İçimizde daha çok sevgi ve en önemlisi günümüz toplumunun tatmin edebileceğinden çok daha fazla özlem taşıyoruz. Hepimiz bir şeyler olarak olgunlaştık ve ürünlerimizi hasat edecek kimse yok," diyen sosyolog-düşünür Karl Mannheim; çağımızın bu biçimiyle şekillenmesine; doğal yapıların çelişki, tepkisizlik ve gerçekle kopuşuna usulca isyanını yansıtıyordu Bu ağırbaşlı tepki, içine düşülen çağsal megalomaniye ve ahenksizliğin çukuruna dikkat çeken belirleme olarak da görülebilir. Gittikçe artan evrensel düşüncenin(doğrunun) metanet kaybı söz konusu. İkircikli meydan okumalar, kendine üstün anlam biçmeler, empatiden yoksun ayak diremelerin yıkıntısı rasyonel çemberi harabeye evirmekte.
Çoğunluk az buçuk risk alma zahmetine girmeden, hayatın doğru formülüne yağan yıkıcı alevleri püskürtme yerine, yalnızca görünenden ve anı kotaran retorikten ilham alıyor. Formüle edilen bireyselleşme ile kamusal mutabakat(çıkar), kamusal özveri ve kamusal ilgi öcüleştiriliyor. İkna edici düşünce spekülatörleri her konutun içinde sahne alıp, zihinsel bakışın yeni imar planında tamamen ticari, kar amaçlı ve rantsal hedefleri pişirtiyor. Küresel boyutta bireysel çıkarına odaklanan bireylerin fikirlerinin onaylandığı ve ekonomi hedefi dışında hiçbir ilerleyişi makul görmeyen yeni film fragmanları yerkürenin algılarında kesintisiz oynatılıyor. Böylece “kişisel çıkara odaklanma fikri” en elitten en dibe doğru bireyleri “ekonomik hedefe” konsolide ediyor.
Daha eğitimli, sağduyulu, insaflı ve eşitlikçi bölüşümden yana görünenlerin bir haylisi piyasacıların dalı budağı görevi üstlendiklerinin farkında bile olamıyor. Bu durumu sosyolog Pankaj MISHRA bize şöyle özetliyor: "Gerçekten de bugün insanların kültürel geçmişlerinin farklılıkları ve bireysel mizaçları ne olursa olsun kendi çıkarlarını en yüksek düzeye taşımak üzere programlandığı, aynı şeylere talip olduğu büyük ve homojen bir dünya piyasası içinde yaşıyoruz..." İşte bu yıkıcı düşünce yapısı ve bu tatminsiz yaşam istenci, dünyanın “suyu yüzü hürmetini” önemsemeden alev demetleri halinde üstümüzü başımızı yakıyor.
Böylelikle insanın zihinsel ve duyusal trafolarının sabote edilmesi ile saçma sapan yaşamlar ve fikirler harlanıp hayatın özü diye kafalarımıza dikte ediliyor. Sorguya, şüpheye, bilgiye duyulan ilgi kırılıp ve bunlara dair canlanan heyecan sarsıldıkça "duygusal tatmine esir olmak” dışında bütünsel bir ilişkiye alan açılmıyor. Çünkü her an insanın doğal algısı, normatif kavraması ve sahip olduğu bütünlük izole ediliyor. Bu tertipli kurgular ve idealize edilmiş yanılsamalar benliğimizin damarlarına aktıkça gökyüzünden güzellikler, umut ve sağlıklı olan coşkular yere çakılıyor.
Belki de İnsanın içine düştüğü en yararsız şey, kendine ve başkalarına yararsız olana özlem duyması. Belki de bu gidişat, insanın kendi yaratılışına, mutlu yaratılışına, zekâsına, bilime ve iyiliğe olan yatkınlığına yapılan darbedir. “Hakikate bakışta” tutkulu ve meraklı olmayan kendini çökertmekten başka beklenti içine girmemeli.
Varoluşun tabiatına uygun koşmak, iyi ve dürüst bir yaşama odaklanmak heyecan uyandıran ve mutlu eden ilişkileri belirler. Thomas More'nın Ütopiası da zevk ve mutlulukların inkârına karşıydı. "Orada" en soylu, en insanca erdem başkalarının acılarını dindirmek, bir diğerine umut ve yaşam sevinci katmak, bir başka deyimle dünyanın tadına varmalarını sağlamaktı. "Orada," kendimize olan iyilikleri başkası için de ve başkasına planladığımız iyilik kendimize de yapılırdı; hem de büyük bir uyum ve incitmeyen dürüst ve sahici dokularıyla sağlanırdı. Başkasının rahatını kaçırıp rahata ermeyi umut ediyorsak bu mümkün olmayacak. Dünyanın tozunu da, kirini de, toprağını da havasını da suyunu da, tadını da bölüştüren öz saygınlığa varılmadıkça her şey bir aldatmacadır.
Felsefenin, sosyolojinin, bilimin, bilginin ve gerçeğin belli bir aşamadan (kapitalizmle birlikte) sonra tıpkı ülkeler ele geçirip fethedilmediğini ve dizayn edilmediğini iddia edemeyiz. Bu yeniden keşfedilene ve fethedilene yakın temasın artırıldığı ve sıkı bağlılıklar inşa edildiğini de reddedemeyiz. Yöneltme planı, bizim dönüşüm arzumuzun çok üstünde ilgi-etki görebilir. Onun için, "netlik" büyülü bir sanattır,” diyor Nietzsche. Onun için, "samimiyet, doğruluk; müzik gibi, güçlü bir füg gibi” saflıkla inmeli insanın özüne, tutkuyla kucaklamalı onu zihin.
"Kabuğunu değiştirmeyen yılan yok olmaya mahkûmdur, aynı şekilde fikirlerini değiştirmeyen bir zihin de zihin olmaktan çıkaracaktır," diye hatırlatır Nietzsche. Bilgeliğin, öz varlığın, kolektif birliğin, ortak üretimin, eşit yaşamın yok edilişinin tanığı olmaktan daha büyük ceza olamaz.
İnsan kendini bulduran uçurumun doruğunda boylanmalı, umudun yelpazesini savunmasıza ve sessizliğe kalkan yapmalı.
“İnsan artık kendini bulmalı ve kendini kaybettirip tekrar kendini bulmaya çabalamalıdır...”
Yararlanılan Kaynak ve alıntılamalar:
Kamusal İnsanın Çöküşü (Richard Sennet)
Öfke Çağı (Pankaj Mıshra)
Ruhları İyileştirenler- Nietzsche (Stefan Zweig)
Utopia (Thomas More)