FAKRU ZARURET
"Fakru zaruret," Osmanlı kökenli bir sözcük grubu… Kelime anlamı “Fakirlik ve zorunluluk” ama Osmanlı türkçesinde "aşırı yoksulluk" veya "mutlak fakirlik" anlamında kullanılmış. Bu ifade, genellikle bir kişinin ya da bir toplumun içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların en üst seviyeye ulaştığı, yani temel gereksinimlerini bile karşılayamayacak kadar zor durumda olduğu durumlar için kullanılıyor.
Osmanlı döneminde "Fakru zaruret" kavramı, sosyal adaleti sağlamak ve yoksullarla dayanışmayı teşvik etmek amacıyla çeşitli bağışlar, yardımlar, vakıflar ve sadaka uygulamaları için bir temel oluşturuyormuş. Aynı zamanda, bu terim fıkıh ve islam hukuku çerçevesinde de anlamlı, çünkü bize “İslam dini, toplumun zayıf ve yoksul üyelerine yardım etmeyi dini bir sorumluluk olarak görür” diye öğretildi.
Günümüzde "Fakru zaruret," özellikle sosyal politika ve ekonomik kalkınma alanlarında, yoksulluk ve sosyal adaletsizlikle mücadele ederken kullanılan bir terim olarak karşımıza çıkıyor.
"Fakru zaruret" yani aşırı yoksulluktan kurtulmak, bireysel, toplumsal ve devlet düzeyinde çeşitli stratejiler gerektiriyor. Yoksulluktan kurtulmak için alınabilecek önlemleri bir çırpıda saymak çok zor değil:
Eğitim, ekonomik kalkınmanın temel taşlarından biri olduğu için eğitim seviyesinin yükseltilmesi, bireylerin iş bulma ve gelir elde etme kapasitesini artıracağından, fakru zaruretle savaşmanın ilk adımı. Mesleki eğitimler ve beceri geliştirme programları, kişilerin iş piyasasında daha rekabetçi olmasına ve dolayısıyla daha iyi ücretler elde etmesine yardımcı olur.
İyi kötü mürekkep yalamış her birey bilir ki hükümetler, işsizlik oranlarını düşürmek için yeni istihdam alanları yaratmalı ve iş piyasasını genişletmelidir. Ayrıca, esnek çalışma modelleri ve uzaktan çalışma olanakları gibi farklı istihdam biçimleri de teşvik edilmelidir.
Kendi işini kurmak isteyen bireylere finansal ve danışmanlık desteği sağlanarak girişimcilik de teşvik edilebilir, elbette bu desteği verecek makamlar liyakata uygun seçilmiş, bilgili kişilerden oluşmalıdır. Bu teşvik, yeni iş fırsatları yaratabilir ve ekonomik büyümeyi destekler. Yoksul kişilere düşük faizli krediler verilerek, kendi küçük işletmelerini kurmaları ve gelir elde etmeleri desteklenebilir.
Ülkemizdeki çözüm; hükümetin ve STK'ların sunduğu sosyal yardım ve destek programlarıyla yoksul kesimlerin temel ihtiyaçlarını karşılama biçimi. Bu yöntem ülkede o kadar acımasızca uygulanıyor ki, insanlar önce yoksullaştırılıyor, sonra da içlerinden hükümet yanlıları tespit edilip onlara yardım ulaştırılıyor, böylece zorunlu bir oy deposu sürekli yedekte tutuluyor. Oysa sosyal demokrat mantık; yardım edilecek yoksullar yaratmayı değil, ortadan kaldırılmış yoksulluğu hedefler.
Vergi sisteminin adaletli bir şekilde düzenlenmesi, gelir dağılımındaki eşitsizliklerin azaltılması fakru zarureti ortadan kaldıracak diğer önemli adımlardan biri. Oysa şu andaki sistem; yandaşların vergi borçlarını silmek, zorunlu vergi verenlerin vergilerini “Deli Dumrul” mantığıyla kaynağında kesmek gibi adaletsiz ve “ vur abalıya” mantığıyla işliyor.
Temel ihtiyaç maddeleri fiyatlarının dengede tutulması, devletin gerektiğinde bunu sübvanse etmesi ve tarımı destekleyerek kaynak yaratması da aşırı yoksulluğu azaltır. Tarım ve hayvancılıkla geçinen kırsal kesimlerin gelir seviyesinin artırılması için modern tarım teknikleri, sulama projeleri ve tarımsal krediler gibi destekler aslında “ itibardan tasarruf olmaz” mantığıyla yapılan akıl dışı harcamalardan daha ucuz ve çok daha anlamlı.
Böyle zamanlarda ulu önder Atatürk”ün bir zaman gezgini olduğu konusundaki düşüncem çok daha inanılır hale geliyor. Atamız, o günlerden bugünleri görmüş gibi gençliğe hitabesinde şöyle diyor:
“… Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
Madem birinci vazifemiz; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek, madem mevcudiyetimizin ve istikbalimizin yegâne temeli bu ve madem bu temel, bizim en kıymetli hazinemiz o halde ilk iş gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunanlardan kurtulmak olmalı çünkü bu verimli topraklar ve bu “aziz millet” fakru zaruret içinde olmayı asla haketmiyor.