ZORAKİ ZİYARET

YAYINLAMA: 02 Eylül 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 01 Eylül 2024 / 16.02

Yıllarca Anıtkabir ziyaretleri bazı kişiler için bir zul olmuştu. Hatta bazı parti liderleri 19 Mayıs, 30 Ağustos, 10 Kasım, 29 Ekim günleri arazi olmak için yurt dışı seyahatler düzenleyip, Ankara’da bulunmama projeleri planlamaya çok çalıştılar. Bu davranışların başını çeken önemli bir şahsiyette Necmettin Bey’di. Lakabı ise Hoca idi. Hemen her Cuma Hamidiye Camiinde Cuma namazına giderdi. Şadırvanın önünde, ellerinde ibriklerle bekleyen müritler, ayakkabısını çıkarırlardı. Sonra çorabı çıkaran bir başka mürit olurdu. 

İbrikleri tutan müritler ise önce ellerine su tutarlar, kollarını ve yüzünü Necmettin Bey yıkadıktan sonra, ayaklarını müritlere uzatırdı. İbrikten su akıtarak, ayağını yıkayan bir başka mürit olurdu. Bir diğeri ise havlu ile ayaklarını kurulardı. Daha sonra müritler çoraplarını giydirip, ayakkabılarını ellerine alarak, yere koydukları terlikleri Necmettin Bey’in ayağına geçirmeye çalışırlardı. Necmettin Bey camiye girdiğinde, herkes bir kenara çekilip, ona oturacağı yere kadar yol verirlerdi. 

Necmettin Bey sağa sola selam vererek, oturması için konulan yumuşak mindere yönelirdi. Namaz bittikten sonra aynı ritüel geri sarılırdı. Çıkışta terlikler müritler tarafından çıkarılır, ayakkabıları giydirilip, kapıda bekleyen aracına binerken bile, cemaate ellerini öptürmeyi ihmal etmezdi. 

Yaşadığım yıllarda Necmettin Bey’in, Başbakan yardımcılığı görevine geldiği tarihten evvel hiç Anıtkabir’e gittiğini hatırlamamaktayım. Sadece 1 Ağustos 1996’da, Yüksek Askeri Şura toplantısından sonra komutanlarla birlikte Anıtkabir’e mecburen gitmiş, saygı duruşunda bulunmuş ve anı defterine şu sözleri yazmak mecburiyetinde kalmıştır. 

Başında askeri şura üyeleri olduğu halde Batı kulesinde bulunan anı defterine şu sözleri yazmış:

“Kurduğun Cumhuriyetin Kahraman Silahlı Kuvvetlerimizin Yüksek Askeri Şura toplantısı münasebeti ile huzurunuza geldiğimiz bugünde bir kere daha kahraman silahlı kuvvetlerimizin terfi eden mensuplarını kutluyor, şanlı ordumuzdan ayrılan subay ve astsubaylarımıza bu güne kadar verdikleri hizmetten dolayı milletimiz adına şükranlarımızı sunuyor, bundan sonraki yaşamlarında bahtiyarlıklar diliyoruz. 

Kurduğun Cumhuriyeti yüceltmek ve Kahraman Ordumuzu, tarih boyunca olduğu gibi dünyanın en üstün ordusu olarak tutmak en mukaddes görevimizdir.”

Bu cümleleri deftere yazarken sol tarafında sıra ile Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve Askeri Şura üyelerinin bulunduğunu unutmamak gerekir. Anı defterine yazılan sözlerde hiçbir yanlış ifade olduğuna inanmıyorum. Ancak bu cümleleri yazanın, ifade ettiği anlamlara inanıp inanmadığı konusunda ciddi soru işaretlerimin olduğunu ifade etmem gerek. 

Kulenin içinde bir duvarda şu ifadeler bulunur: ‘Milli Benliğini Bulmayan Milletler Başka Milletlerin Şikarıdır’

Şunu kabul etmemizde yarar olduğunu düşünmekteyim. Dünyanın en güçlü ordusuna sahip olduğumuzu, birçok devletler endişe ile karşılandığı bir hakikattir. Bazı devletler kendi askeri gücünden daha güçlü başka bir ülkenin ordusu olmasını istemezler. Bu nedenle kahraman Türk Ordusunu yıpratmak, hatta çok zayıflatmak için birçok senaryolar hazırladıkları bilinmekte. Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri merkezi olarak bilinen Beşgen Bina yani PENTAGON‘un Orta Doğu bölümünde, yaşadığımız bu coğrafyanın haritasında Türkiye’nin bölünmüş şekli yer almakta. Bu haritanın var olduğunu bilmeyen kalmadığına inanırım.

Geçtiğimiz son 20 senede, bizi yönetenler tarafından, kendi ordumuzun, yıpratılmasını izledik. Ülkemizin manevi birçok değerinin yok edilmesini, elimiz kolumuz bağlı seyrettik, ATATÜRK kelimesini her yerden silmeye kalkan bir yönetime tahammül etmek mecburiyetinde kaldık. Yeniden düzenlenen 6191 Sayılı İç Hizmet Kanununun: ‘madde 2.  Askerlik: Türk Vatanını İstiklal ve Cumhuriyetini Korumak için harp sanatını öğretmek ve yapmak mükellefiyetidir. Bu mükellefiyet özel kanunlarla vaz olunur.’ der. Bunu bile değişikliğe uğramasını üzülerek gördük. 

Bu endişeyi geniş bir ifade ile Mustafa Kemal Atatürk’ gençliğe hitabında, çok açık ve seçik anlatmaya çalıştığını okuduk. Ne demişti büyük Önder, ‘İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır. …. Memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.’ 

Bir insan 100 sene sonrasını nasıl tahmin edebilir diye hiç düşündünüz mü?

Nasıl bir dehadır, nasıl bir görüş açısına sahip insandır bizim ülkemizin banisi Mustafa Kemal Atatürk? 

Kıskanmakta haklılar ‘İki ayyaşın yazdığı Anayasa’ tabirini kullananlar. 

Bugün haberlere baktım, itibar kaybeden bir iktidarın yolu doğruca Anıtkabir’de nikah tazelemeye, günah çıkarmaya yönelmiş, tıpkı seneler önce Yüksek Askeri Şura başkanı olarak Anıtkabir anı defterine inanmadığı sözleri yazanlar gibi diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.

 

ZORAKİ ZİYARET
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *