RENK CÜMBÜŞÜ
Sizlere çok güzel bir sonbahar sabahı dilemek o kadar çok isterdim ki… Sonbahar dünyanın kuzey küresinde, kışa yaklaşırken, renk cümbüşü yaşanan bir mevsimdir. Hele bir de 38 enlemden başlayan Anadolu’nun kuzeyinde, bilhassa ormanlık bölgelerinde bu mevsim öyle bir renk coşkusu olur ki görülmeye değer. Eskişehir’den Bursa’ya giden karayolu üzerinde AHI dağı yakınındaki MEZİT deresi etrafında doğanın bütün renkleri, sanki dans ediyormuş gibi gelir insana. Yol boyunca kırmızının her tonunu, yeşilin sarıya dönüşmesini, hatta bazı ağaçların gövdelerinde beyaz kabukları da izleyebilirsiniz. Bu coşkuyu seyrederken eğer MEZİT deresi kenarında durursanız, suyun sesi de insana ayrı bir huzur verir. Bu huzuru sonbahar da bu yolda çok kez yaşadım.
Sadece bu yöremi diyeceksiniz, hayır bir başka yöreyi de anlatmak isterim. Kastamonu’dan Boyabat üzerinden Sinop şehrine seyahat ederseniz, dağlardaki ağaçların renk karışımı, her ne kadar MEZİT deresinin etrafındaki ağaçların renklerine benzese de Karadeniz yöresindeki ağaçların yapraklarındaki vahşilik başka yörede bulunmaz. Sinop yakınlarına gelirken ERFELEK adlı bir kasaba vardır. Etrafında muhteşem ormanlar bulunur. Sonbaharda bu ormanlardaki renk karışımının ahengini seyretmeye doyum olmaz. Erfelek’te Karasu ırmağına dökülen Kınık deresi ve Çatak Deresi Erfelek’te birleşerek, Karasu ırmağını besler. Bu üç akarsu boyunca orman örtüsü o kadar sıktır ki, bir ressam tualine bu renkleri işlemekte zorluk çeker diye düşünmekteyim. Renkler birbirine karışıp yeşil sarıya, sarıdan açık kahve rengine dönüşmelerini izlemek, hele derenin kenarında su sesi ile birlikte insanın bütün dertlerini bir boşluğa gönderir. Nedense bu doğaya hep hayran kalmışımdır. Hani benden geçtim, tarih içinde bir büyük komutanda buraları ziyaret ettiğini bilmekteyiz.
Aslında KINIK kelimesinin KİNİK’ten gelmekte olduğunu düşünürüm. Bu bir felsefenin tanımı. KİNİK DİYOJEN adı ile anılan meşhur düşünür Büyük İskender’e ‘Gölge etme başka ihsan istemem ‘diyecek kadar cesur anlatımı olan bir düşünür idi. KİNİK’ler, insanları materyal ve düşünsel alışkanlıklarından kolayca vazgeçiremeyeceklerini bildikleri için, bunları bilerek şok etmeye yeltenmişler.
Ulvi amaçları olan troller olarak düşünebiliriz onları. Sokak ortasında yatmak, beslenmek, sokak ortasında def-i hacet etmek gibi yaşamlarını orta yerde sürdürmek, hedefleri olmuş.
Makedonya’dan Skopiayalı Büyük İskender’de Anadolu’ya adımını atması ve bu yöreden istilanın başladığını unutmamamız gerekir. Hatta tevatür o dur ki Sinop’taki düşünür DİYOJEN köpekler gibi yaşamlarından kendilerine bu tarife uygun KİNİK adını benimsemişlerdir. Diyojen’in yaşamının da bir köpekten farksız olduğunu söylemekte tarihçiler. Bu düşünceyi sorgusuz kabul edenlere ise, o tarihte ‘TROLLER’, denilmesi ne kadar ilginç değil mi? Köpek gibi yaşamını beğenen ve hiçbir konuyu soğulamadan itaat eden bir topluma verilen isim TROL. Aslında bu yaşamı benimseyen DİYOJEN’in lakabı da KÖPEK ti. Diyojen‘in heykellerinde her zaman bir köpeğin yanında olduğu bilinir.
Nereden nereye diyeceksiniz. Düşünür Kinik Diyojen Sinoplu diye bilinir, ancak ERFELEK’li olduğunu düşünmekteyim. Karasu ırmağını besleyen dereden birinin ismi KİNİK. Bu derenin isminin nereden geldiğini kimse bilmemekte, ancak yıllar boyunca hep KİNİK diye anılır olduğunu söylerler.
Milattan Önce 404 yılı ile 323 yılları arasında yaşamış bir felsefe insanının hayatı Sinop’tan başlayıp daha sonrası Atina’ya göç etmesi ile tanıştığı diğer düşünürlerle yaşamını incelemek gerek. O dönemin Yunan kültürünün sembolik insanları topluma yön vermiş, düşünceleri ile asırlar boyunca anılmış, değerlendirilmiş ve günümüze kadar yaşamışlar.
Anadolumuz sadece ormanlardaki ağaçların yapraklarının sonbaharda yarattığı renk cümbüşü ile bilinmez, çeşitli ırkların, çeşitli kavimlerin bu büyük yarımadaya yerleşip asırlarca yaşadığı bir coğrafyada bulunmaktayız. Sümerliler, Asurlular, Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Urartu’lar, Persler, Doğu Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar, Moğollar gibi bilinen medeniyetler, bu coğrafyada yaşayıp büyük kültür bırakmışlar. Biz bu kültürün son satırındayız. Yaşadığımız ülkemize Türkiye demekteyiz ve sınırlarımız içindeki bu kültürlere sahip çıkmaktayız. Bizi biz yapan bir dünya liderimiz bulunmakta, Mustafa Kemal Atatürk, yaşadığımız topraklarda mutlu bir toplum olarak haykırdığımız ortak bir paydamız var. Bir bayrağımız, bir istiklal marşımız, bir de anayasamız bulunmakta.
Günümüzde bu coğrafyayı yaşanmaz hale getirmeye çalışanların var olması, kendilerinden toplumun nefret etmeleri, hatta erke sahip olanların ‘gaflet ve dalalet’ içinde olmalarını izlemek son derecede üzücüdür. Atatürk’ün gençliğe hitabını okumaları gerek, anlamıyorlarsa bir daha okumalarında fayda bulunmakta, sonunda bütün dünyaya haykırdığımız önemli andımız var ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.