Bize oynatılan oyundan kazançlı çıkmamız imkânsız…

YAYINLAMA: 01 Ocak 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 31 Aralık 2024 / 17.19

Kendimizi biraz daha zorlamalıyız. Karanlığın biraz daha önüne geçmeliyiz. Karanlık bıyık altı alaycılığı ile bize öfkeyi icat ediyor, yenilgi hissi tattırıyor. Karanlığı hep başkası icat etmez, o bazen de kulaktan kulağa aydınlığımıza ilişir. “Karanlığın olmadığı yerde buluşma,” sözünü verdiğimiz düşlere yanaşmalıyız. Ha birde, gözlerimizi gülümseyişe dikmeliyiz, çünkü o bütün siyahın aklına kurşun gibi değer.

 "Her sabah iyimser uyanın, güzellikle ayaklanın" der birçok şair. Bu, dünyanın iyi ve şu an mükemmel döndüğü, iki kutupta da hep iyi şeylerin sürdüğü anlamına gelmez. Tarih diyor ki; tasasız, kedersiz bir hayat olmaz ki! "Gözyaşı ve Kahkaha" hep aynı anda yükselir. Her yer karartılarla, gölgelerle, karamsarlarla, kötümserlikle dolsa bile, bir içim aydınlık çar çabuk yeşerse kime ne zararı olur ki? Dağların ucundan altın rengi ışık vursa kimin tenini okşamaz ki?

Belki de şairler haklıydı? Kulaklarımızı tıkarsak hayata gözlerimiz oyulur, ruhumuz boşluğa düşer, rüzgârlar tenimizi paralar, binlerce kalabalık üstümüze çöker. Duymazdan gelirsek, yaşamayan cansız sözcükler vicdanı tepeler, hayat bizden gider ve sonra insan en güçlü duyusunu kaybeder. Böylelikle insanı rahatlatacak, teselli verecek, acımızı iyileştirecek tek bir kalp durmaz göğüs kafesimizde.

İnsanların utanç veya ayıp deyip çıktıkları şeyler; belki de yaşamın kendi görkemiydi, hayatın itibarı veya gizlenmiş sırlarının üstünlüğüydü. Zaten "toplumlar üstünlük, özgürlük ve doğal yasaların gerçek anlamını kavrayana kadar; yüzlerce asır çürümüş yasalara boyun eğmemiş miydi?” [1] Cibran'ın dediği gibi; "günümüz insanın gözü loş bir mumun ışığına öyle alışmış ki güneşe bakamıyor bile.” Her saniye ruhu ve zihni, ufku içten içe zayıflatan yanılsamalar üretiliyor. İçeriye süzülen bu şifreli kölelik, insanların bir parçası haline getirilip nesilden nesile işleniyor. Biz insanlar ise tüm bu bulaşıcı öğretileri tükeniş olarak değil“ velinimet kurtuluş” olarak görüyoruz. Kısacası, şu bize oynatılan oyundan kazançlı çıkmamız imkânsız.

Doğanın anlamını, gecenin sessizliğini, mutluluğun garip tedirginliğini ve tüm karamsarlığa rağmen değişimi yaşamaya çalışmanın kulağımıza kattığı fısıldayışı duymak, "yasaklanan ağacın meyvesini yemek" kadar ışıltılıdır. O zaman bütün kof bağırışlar, bağnazlık, ekşimiş ve bozulmuş her kuşatılmışlık yakılır. Gorki'nin de hissettiği gibi: "Hayatın anlamını bulmak ve kavramak için gerekli güç, yalnızca büyük tutkulu insan sevgisinden çıkabilecektir."

 “İlgisizlik algısının” başımıza üşüştüğünü farkında değilsek; bu, canımızı yakar, yüreğimizde büyük patlamalar yaratır. Kendi bedenimize karşı savaş açtığımızı, doğamızı yıkmak adına eğitildiğimizi soruşturmasak. Korkuya çarpıldığımızı, haykırmadığımız ve anladığımız için varlığımıza soğuk davrandığımızı nereden bilebiliriz ki? Başucumuza binlerce yıllık düşünce polisleri icat edilmiş. Duygulara, güzelliğe ve hürriyete sivri cam parçaları serpilmiş.  Her gün hiçbir sorun yokmuş gibi yaşayarak binlerce insancıl yüreği pıhtılaştırıyoruz değil mi? Oysa Marcus Aurelies; "her zaman sanki o an hayatla vedalaşacak mısın gibi konuş, düşün ve ona göre davran," demiyor muydu?

Bedenimizi, ruhumuzu, duygularımızı saran yanlış hayatın yüklerini taşımaktan bitap ve harap düştük. Her türden, yakıp yıkan esareti bir an önce söküp atmalı. Yani insan ilkin kendine faydalı olmakla başlamalı. Kendine faydalı olanın, bütün insanlığı faydasını düşünerek yaşamalı.  Daha büyük zenginliği hedeflemeli insan, yani kendi zayıflığının farkına varmalı. "Gerçek zenginlik dışarıdan gelmez..." [2] İçten, derinden, samimiyetten, üretmekten çoğalıp gelir zenginlik.
"Velhasıl insan faydalı olmak istiyorsa, başkasına faydalı olmanın bir yolunu bulmalı. Mutlu olmak isteyen üretmelidir, iyileşmek isteyen iyileştirmelidir, var olmak isteyen var etmelidir, sevilmek isteyen sevilmelidir, büyütmek isteyen kişi usta yetiştirmelidir.” [3]

Unutmayalım ki her tür baskı karşısında direnmemiş kişi en büyük duyarsızlığı kendine yapmıştır. Onun için bir gün yüreğine sor; "ve o sana her şeyin geçici olmasının yaşamın en büyük konforu olduğunu anımsatacaktır." [4]  O, sana "değişime ve akışa direnen kaybeder," diyecektir.[5]

"Hayat en koptuğu yerden başlar."

Düşleri, arzuları, umutları ve neşeyi incitmemeli artık. Kendine karşı her gün yeni yanılgı ve yenilgi inşa etmekten vazgeçilmeli. Yorulmadan, omuzda adalet ve dağlar kadar sevgi taşınmalı.


Yararlanılan Kaynak ve Alıntılamalar:

Gözyaşı ve Kahkaha (Halil Cibran [1,2])

Marcus Aurelies [3, 4,5]

Kırık Kanatlar (Halil Cibran)

Bize oynatılan oyundan kazançlı çıkmamız imkânsız…
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *