İstibdat

YAYINLAMA: 24 Ocak 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 23 Ocak 2025 / 15.18

Yazılı tarih boyunca ülkeleri yönetmiş bazı karakterler vardır, lakapları ile anılırlar. Tarihi incelersek Anadolu’dan Mezopotamya’ya kadar gitmemiz gerekir. Dünya tarihinde bu yöredeki, ülkemizin de içinde bulunduğu bu coğrafyadaki ülkelerde, kanun yapanlar olmuş. MÖ 2300’li yıllarda komutan SARGON, Akad ve Sümerler’i baskı ile birleştirmiş, Anadolu’ya tek başına hükmettiği bilinen bir komutandır. Sözleri hep kanun olmuş, ülkeleri diledikleri gibi yönetmişler. Anadolu’ya hükmetmek, o tarihlerde, kolay olmamakla birlikte, Mezopotamya’ya doğru genişleme eğiliminde olan Diktatör Krallar, bu kültür toprağında hüküm sürmüşler. Kral Naram-Sin döneminde bu medeniyet güneye doğru genişlemiş ve Yamkhad (Halep) şehrini kurmuşlar.  

Anadolu’da iki nehir arasında tarımın verimli topraklarını ele geçirmek için birçok savaş verilmiş. Mitanni ve Babilon şehirleri hep hedef tahtasında olmuş. 

Bilinen önemli bir kilometre taşıdır Babilon ve Kral Amorite Hammurabi. Yazılı kanunların Hammurabi tarafından konulduğunu bilmekteyiz. Ayrıca tarihçiler Hammurabi’nin, kral olarak, ülkesini iyi yönetmiş olduğunu söylerler. Bu yönetimin baskı rejimi olduğu kitabelerden anlaşılmakta. Devamlı komşu ülkelerle savaş halinde olan Anadolu ve Mezopotamya’daki ülkeler, birbirilerine hükmetmek için devamlı bir harp halinde olmuşlar. Birbirilerini, sırf diğerine galebe çalmak adına, insanları öldürmüşler. Bu Krallık rejimleri, TOTALİTER yönetim şekli olduğunu bilmekteyiz. 

Gelelim GREK dönemine. Makedonyalılar Anadolu’nun batı yakasına doğru akmışlar. Zengin TROYA şehri için yapılan savaşlar ve sonrası yakılan bir medeniyet var. Anadolu’nun batısında diğer İONYA şehir krallıkları ve aralarında devamlı süren bir sürtüşmeler olmuş hep.  

Daha sonra Roma dönemi gelir önümüze. Bazı ünlü imparatorlar ROMA’yı yönetmişler. Ancak ROMA dönemi, daha evvel krallıklarda olduğu gibi değil, bir SENATO’nun içinde konuların tartışıldığı yönetim tarzı olarak görmekteyiz. Hoş, imparator dilediği gibi ülkeyi yönetse de hesabın Senato’da mutlaka konuşulduğunu bilmekteyiz. Mesela ROMA İmparatoru NERO Claudius, MS 37 ile MS 68 yılları arasında yaşamış. MS 54 ile MS 68 yılları arasında ülkesini yönetmiştir. Bu yıllar, Hristiyanlığın yayılmaya başladığı tarihlere tekabül eder. Nero’yu biz NERON olarak anımsarız. Neron’un 17 yaşında, adapte olduğu annesi Agrippinna’nın desteği ile imparator olduğunda, yerini ve mevkiini hazmedemediğini tarihçiler söylemekte. Hatta koltuğunu sağlamlaştırmak adına en yakın destekçilerini öldürttüğü de bilinir. Kendisinde tanrısal güçler olduğuna inandığını belirten sözleri, yazıtlarda bulunmaktadır. Bazı tarihçilerin söylediği gibi yazdığı şiirleri, çaldığı LİR eşliğinde okumak için Roma’yı yaktığı da söylenmektedir. Bu nedenle Roma tarihinde NeronDeli İmparator olarak anılır. 

Doğu Roma İmparatorluğu’nda MS 527 ile MS 565 arasında yaşamış, aslında Makedonya’dan Konstantinopolis’e gelen Justinianos, asker olarak başladığı yaşamında, imparatorluğa kadar yükselmiştir. Kendisi, imparator olarak ilan edilmesinde büyük rolü olan Pagan bir rahibenin kızı olan Teodora ile evlenen Justinianos, uzun yıllar İmparator olarak Doğu Roma’yı yönetmiştir. Hatta Medeni Kanun’un temeli olarak anılan Roma Hukuk yapısını kuran da Justinianos olarak bilinir. 

Moribus Antiquis Stat Es Romana olarak bilinen medeni kanunda ilk madde; ‘Her çocuk özgür doğar’ denilmektedir. İstanbul’daki Ayasofya Kilisesi de onun zamanında yapılmaya başlanmıştır. Roma imparatorluğu döneminde başlayan Maviler ve Yeşiller olarak iki ayrı cemaat arasındaki mücadele, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Konstantinopolis’te, MS 532 yılında, hipodromdaki bir araba yarışında doruğa erişmiş ve şehirde büyük bir isyan çıkmıştır. NİKA olarak tanımlanan bu isyanda binlerce insan ölmüş. Ayasofya Kilisesi ile Samson hastanesi ateşe verilmiş. Justinianos, isyancı 50 bin kadar insanı Hipodroma doldurup ateşe verir. Onları yok etmekten çekinmez. NİKA isyanını bu şekilde bastıran bir imparatorun da akli dengesinin yerinde olmadığını düşünmekteyim. Genelde DİKTATÖR’lerin halk isyanını bastırma şekillerinden bir tanesi de bu olsa gerek. 

Bir başka ülkede, 1672 senesinde Moskova’da Peter Alexiyevich Romana dünyaya gelir. Daha küçük yaşta çok ağır bir eğitime tabi tutulur. 1682 senesinde ise ülkesini Çar olarak idare etmeye başlar. Kendisini çevresine kabul ettirmek için muhalifleri hapislere attığı, kimilerini ise cinayetle ortadan kaldırttığı bir gerçektir. Snt. Petersburg şehrini ve Neva nehri boyunca yaklaşık 2 kilometre uzunluğunda bir saray yaptırması ile ünlüdür. Sarayın inşaatına 1754 senesinde başlanır. Ermitaj olarak bilinen bu sarayın inşaatı 1762’de bitmiştir. Sarayın yapımına ülkenin bütün servetini harcanmıştır. Bu çılgın Çar’ı biz, Deli Petro olarak biliriz.

Bir başka ülke Avusturya’da 1889’da Adolf Hitler doğar. Çocukluğu boyunca hep başarısız olur. 1912 yılında Viyana Güzel Sanatlar Akademisi imtihanına girer, kazanamaz ve Münih’e taşınır. 1. Dünya Savaşı’na bir Alman askeri olarak katılan Adolf Hitler, Almanya yenik düşünce, arkadaşları ile Alman İşçi Partisi’ni kurar. Kısaca NAZİ olarak anılır. Partiye üye arkadaşlarını örgütler ve mevcut hükümeti devirmek için teşebbüste bulunur. Yakalanıp 10 ay hapse atılır. 1924’te başarısız olduğuna inandığı hükümeti devirmek için tekrar teşebbüsünde yakalanır ve 5 yıl daha hapis cezasına çarptırılır. 1928 senesinde hapisten çıktıktan sonra, 1930 yılında yapılan seçimlerde %18 oy almayı başarır.

1932’deki seçimlerde ise aldığı %37 oy ile iktidarı ele geçirir. 1. Dünya Savaşı’nda bozulan ekonomiyi düzeltme yönünde çalışacağını söyleyen Hitler, 1933 senesinde yapılan seçimlerde %44 oy alır. Hemen peşinden çıkarttığı yasa ile bütün yetkileri kendinde toplayan Hitler, Yasama ve Yürütme erkini eline alır. Neticede yargı da Hitler’e bağlanmış olur. Saf Alman ırkı yaratmak adına milyonlarca Yahudi azınlığı ve zihinsel engelli insanları yok etme yöntem ve usulleri ile, yapılan Toplama Kampları, bugün insanlık adına utanç abidesidir. Çok yakın dostu olan Benito Mussolini gibi Adolf Hitler’in de deli olduğunu tarihçiler ifade etmektedir.

İmparator NERONAdolf Hitler ve Deli Pedro baskı rejimi ile halkı susturmaya çalıştılar. Sonları iyi olmadı, tıpkı Romanya Devlet Başkanı Diktatör Nikolay Çavuşesku, Şili Devlet Başkanı Diktatör Salvador Allende hep baskı rejimi hitamında, hazin son kaçınılmaz olmakta diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

İstibdat
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *