“Çalınan Dikkat’imiz!”

YAYINLAMA: 26 Şubat 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 25 Şubat 2025 / 16.13

Eskiden insanlar bir araya gelince iyi niyetli padişahın, kötü vezirin, güzel kalpli kadınların ve samimi insanın masallarını anlatır; hak yerini bulunca da masal sonlanırdı. Bu ortamların yükselttiği özveriyi, çoğalttığı hoşnutluğu, tazelediği güzellik ışıltısını ve “olumlu sonları”, “dünya âleme” salardık. Elbette bu dönem de çatlayıp kırılacaktı, elbette yerine yeni seçenekler sokulacaktı. Hiçbir şey olduğu gibi kalamaz zaten. Mesela, son on yıllarda kendimizi bio-mühendislik ve teknolojik yaptırımların girdabında bulduk. Başımızı döndüren bu tanışıklık alışkanlıklarımızı ters yüz ederken, sosyal medya aletleriyle yoğun bağ kurmamızla sonuçlandı. Delice övündüğümüz “bu kültür deryası, bilinç tarlası, iletişim ağları” her kuşaktan kesimleri önüne katıp bir yerlere sürüklerken, neleri getiriyor ya da neleri götürüyor acaba?

"İnsanlar bomboş suretlerle sadece ellerindeki ekranlara bakıyor, etraflarında hiçbir şey görmüyorlar, kimse bu ekranlar dışında hayata zaman harcamıyor."[1] Hepimiz bu duruma çok hayıflanıyoruz. Oysa bu durumun mustaribi bizler, “selfieler çekme telaşıyla” doğal, sanatsal, kültürel ve tarihsel olguları sezemiyor, ortamın otantik havasını soluyamıyoruz. Adeta, “yangın hortumundan su içmeye çalışıyoruz.” [2]

Bir terslik olduğunu bilincindeyiz, ama bunun nasıl onarılacağını ve ne biçimde normalleşeceğini düşünme zamanı da bulamıyoruz. "Anı yaşamayı unuttuk, hayatı an be an kaçırıyoruz ve bir şeyler kaçırmaktan korktuğumuz için de ekranlara kilitlenip uçup gideni tamamlayacağımızı sanıyoruz.” [3] İnsanlığa diz çöktüren siberin virüs örgüsü içindeyiz.

Öğrencilerimizle, eş, dost, sevgili, akraba ile birlikte bilimi, sanatı, kültürü, özgürlüğü, barışı üreten bütünleyiz, diyebilir miyiz? John Hari, "Çalınan Dikkat" kitabında "yaşamayı denedim ama dikkatim dağıldı sorununu” irdelemiş. Üstümüze yerleşen ilgisizlik ve dikkat dağınıklığını kapsamlı ve de sabırla araştırmak için on binlerce kilometrelik yol kat etmiş.

Gazeteci yazar, sorunun “kendisindeki etkilerini ve kendisini geriye götüren alışkanlıklarını” sezdiğinde, her kesimdeki ve her unvandaki insanın bu konuda muzdarip olduğunu fark ediyor. Mesela, kitap okuma odaklanma gerektirdiğinden, uzun süredir okumada düşüş söz konusu. Çoğumuzda okuma ve dinleme konsantrasyonu dip yapmış. Artık dünya az okuyor, az sohbet ediyor, az seviyor, sevinemiyor; üretici modülümüz inişte.

John Hari, çalışmalarında öğrencilerin ortalama 65 saniyede bir meşgul oldukları şeyden başka bir şeye atladıklarını görmüş.  Öğrencilerin tek bir şeye odaklanarak geçirdikleri sürenin medyanı 19 saniye olduğu tespit edilmiş. Fena haldeki bu dikkat ve ilgi kopukluğu, insani (sosyal, kültürel, ekonomik, politik) sorunlara yaklaşımı da doğrudan etkilemektedir.

Profesör joel Nigg ise dikkat sorunlarımızdaki artışı, obezite oranlarındaki yükselişle bağ kurarak anlamaya çalışır. Nigg’e göre: "Obezite bundan önce nadiren görülürdü. Birdenbire açgözlü veya kendimizi tutamaz hale gelmiş olmamız obeziteyi toplumsal bir salgın haline getirdi. Yaşam tarzımız ciddi ölçüde değişti. Sunulan gıdalar değişti. Yürümenin veya bisiklete binmenin zor olduğu şehirler inşa ettik ve çevremizde bu değişimler vücutlarımızda değişimlere yol açtı. Dikkat ve odaklanma konusundaki değişimler de buna benzer bir şeyin söz konusu olabilir.”

Yani dikkat becerilerimizin gitgide azalması tamamen kişisel hatalarımızdan değil. "Daha çok hepimize yapılan bir şey bu. Çok güçlü kuvvetler tarafından yapılan bir şey. Aralarda teknolojik devler de var, ama onların da çok ötesine uzanıyor bu kuvvetler.  Ortadaki sorun sistematik. Dikkatimizin üzerine asit boşaltan bir sistem içinde yaşıyoruz.” [4] Sistematik sorunlar için sistematik çözümler gerekiyor. Elbette bu sorunlar bireysel olarak da bizi etkiliyor. Bireysel sorumluluk almadan hiçbir şey olmaz ama daha çok kolektif sorumluluk almamız soruna kökten etki yapar.

Elbette 15. ya da 16. yüzyıldan bakmayı önermiyoruz. Sosyal medyanın olumlu dünyasına, evreni herkesin dünyası yapan sihrine karşı çıkmıyoruz. En sevdiğimiz renkleri, kültürel zenginlikleri, hayalimizdeki harika insanlarla etkileşimde bulunmayı, sanatsal birikimlerden haberdar olmayı, bilgiye ulaşmada ki müthiş avantajlar karşı çıkmıyoruz. Hayatımıza kolaylıklar katan tekno-bilime kim karşı çıkabilir ki? İtirazımız iyiye değil, itirazımız kötüye.

Dikkat deyip geçmeyelim. Dikkatimizi ilgimizi yoğunluğumuzu uzun süre vermediğimizde hedeflerimizi de gerçekleştiremeyiz. Hangi alanda olursa olsun, hayatın hangi kıtasında bulunursak bulunalım, önemli olan ilgimizi, dikkatimizi, duyarlıklarımızı doğru şeylere vermemizdir. Dikkatimiz arızalandığında sorun çözme becerilerimiz arızalanıyor. Sorunlara objektif yanaşma algımız da aşağı düşüyor. Belki de odaklanma sorunun yarattığı kriz; barışa, eşitliğe, adalete, sevgiye, dostluğa, paylaşıma, aşka olan “bilgi karmaşamızda” etkin rol oynuyordur.

Yazar James Baldwin"in dediği gibi: "Elbette yüzleştiğimiz her şeyi değiştiremiyoruz ama yüzleşmeden hiçbir şeyi de değiştiremeyiz."

"Yaşamak için hazır olmayı bekleyemeyiz... İnsanı pat diye vurur yaşam."

 

 

Kaynak ve Alıntılamalar:

Çalınan Dikkat- Johann Hari [1,2,3,4]

Ortega y Gasset [4]

“Çalınan Dikkat’imiz!”
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *