Erdeme, hakikate, vicdana tutunmalıyız…

YAYINLAMA: 08 Nisan 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 07 Nisan 2025 / 16.33

Akademik kimliklerimize, okuduğumuz veya öğrendiklerimize, bilgimize eskisi kadar başvurulmuyor. Kritik durum ve kriz anında kimin ne tutum sergilediği ile ilgileniliyor. Hangi taraftarlığın öne çıktığı önemseniyor. Çünkü, “diğerini olumsuzlama” enflasyonu almış başını gidiyor. Reddeden veya dışlayan kitlesellik üst düzeye ulaşmışa benziyor. Böylelikle itiraz etme bilinci, vicdani tutum alma ve rahatsızlık duyma duygusu önce inceltiliyor sonra kolayca çekilip alınıyor.

Bilgi çağında, tek alternatif ya da biricik sığınak görülen (ekonomik, sosyal, kültürel, sınıfsal) güce övgü yağdıran toplumsallık çoğalıyor. Medet umulan bağların yanılsama olduğunun farkına varılmadan, ilgi çekilen alanlar kısa bir süre içinde demode olabiliyor. Böylelikle hızlanan kırılganlık, hayal yıkımı ve beklentisizlik benliği çürütüyor.

Modern Çağ insanı,  hızlı ve çokça (yarım yamalak) öğrenmenin taarruzunda olduğundan olacak ki, evrensel doğruları simule etmeyi ve de “yeni mutlakı” kolaylıkla ajite etmeyi de ustalıkla becerebiliyor. İmparatorluklar, krallıklar, devletler ve egemenler insanı belli bir istikrara, belli bir düzeneğe çekmek adına insanı fethetti. Sonra ise tesis ettiği değer, uzlaşı ve normlara bağlılıkları artırmak için psikolojik ve kurumsal mekanizmalarını yedi kıtada işletti. Ne yazık ki bu gün çoğumuz isteğimiz dışındaki ideallerin taşıyıcısıyız.

Ama Fouclault'un da belirlediği gibi, nerede bir haksızlık(iktidar) oluştuysa, orada karşı direnç vardır.(oluştu) Belki de bu doğanın kanunudur, ya da insanın insanlaşma yasasının işlemesi ile ilgilidir.  Bahsettiğimizi tepkinin kalıcı bir etki ve olumlu deneyime dönüşmesi ise itiraz biçimlerini iktidarın kuralları dışına çıkarmakla mümkündür. Özgürleştirici, bütünleştirici,  adalet-hukuk ilkeselliği ve şiddetsiz (demokratik) yollar tercih edilmelidir. Yani haksızın kuralları ile haksızlığa karşı durulduğunda bir başka haksızlık zemini inşa olur.

Dünya, hiçbir dönemde istediğimiz mükemmelliğe ulaşamadı. Ama koşulları daha olumluya taşındı. Çünkü daha iyi bir dünya için emek ve mücadele hep vardı. Tarihte iyiyle kötünün, kaos ile aydınlığın,  sömüren ile üretenin didişmesi hiç bitmedi. İlk dünyalı insandan bu yana, dünyayı daha iyi hale getirme direnci,  özveri ve isteği bu günde aynı oranda sürüyor. Görünen o ki, dünyayı daha iyi duruma getirme veya iyileştirme ihtiyacı da,  çabası da hiç bitmeyecek. Biz dünyayı iyileştirirken, kötüyü ya da olumsuzu körükleyen dinamikler de hiç boş durmayacak.

Her çağ kendi dinamikleri ile işler. Kültür, bilgi, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlar, politik veya sanatsal etkiler asla olduğu yerde uyuklamaz. Bu akışta insanın umut ettiği (en iyi sonuca ulaşma) hedeflerinin bir kısmı elbette ütopiktir. Ancak önemli olan kendi dönemin dönüşüm disiplinlerini doğa, insan, yaşam lehine gerçekleştirmektir.

Toplumsal durağanlık zaman zaman gidişatı verimsizleştirebilir; ama “gerçekliğin kendisini canlı tutan mayası” toplumsal yapının genlerine ekilidir. Böylece adalet, hukuk, kamusallık ve demokrasi gibi birikimler evcilleşti: Dolayısıyla insanlık, doğanın ve insanın baskısına, otoriteye, sömürüye karşı onarıcı kuralları geliştirmeyi başardı. Onun için hak arayışı erdemlilik kazandı.

Antik Çağ retoriğindeki kuralın hatırlattığı gibi: "Karşı taraf kuralları eğip büküyorsa kurallar işe yaramaz. Tek savunma yolu dayanağın çarpık olduğunu göstermektir: Çarpıktan doğru çıkamaz." Adaletsiz ya da eşit olmayan bir uygulamanın parçası olmamalıyız. Erdeme, hakikate, vicdana tutunmalıyız. Gandhi'nin dediği gibi: "Vicdan hüküm vermeli."

Kısaca doğanın da sağladığı olanaklar çerçevesinde insanın yeteneklerini, üretkenliğini, anlayış gücünü, düşünme ve hissetme sınırlarını büyütme derdimiz var. İnsanın kendi özgücünün farkına varması ve böylece bağımsızlaşması gibi bir öncelliğimiz var. Böyle insan, onarıcı ve pozitif duyguların tarafında olur. Böyle olan insan hem gelişir, hem geliştirir; hem de karşılık beklemeden uygarlıkları yaratan birikimlerin taşıyıcısı olur.

Kendini keşfedenle, mevcudu yeterli görmeyen meraklılar vesilesiyle, kötüye kötü ve doğruya doğru diyebilen cesurlarla umut yeşeriyor. Yaşam hakkını en üstün değer kılan, mutluluk ve sevinçleri herkes için çoğaltanlarla dünya güzelleşiyor.

 

Yararlanılan kaynak ve alıntılamalar:

Antik Çağ retoriği - Kaan H. Ökten

Akışkan Hayat – Zygmunt Bauman

Sapiens – Y.N.Harari

İnsanın Boyutları - İsmet Zeki Eyuboğlu

Erdeme, hakikate, vicdana tutunmalıyız…
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *