SİLİVRİ

YAYINLAMA: 14 Nisan 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 13 Nisan 2025 / 15.38

Almanya’ya gidenlerin büyük bir çoğunluğu mutlaka Würzburg ile Nuremberg arasında bulunan çok sevimli bir köyü bilirler, ismi Rothenburg. Küçük, Orta Çağ’dan kalma köye bir çok kez, çeşitli vesilelerle gittim. Bu küçük köyü çok severim. Köyde dolaşırken taşlı yollarda yürürken, asırlar ötesine giderim. Köy meydanında bir kilise ve kilisenin yanında saat kulesi bulunur. Her saat başında saat kulesinin üzerinde bir pencere açılır, yöresel giysili erkek ve kadın figürleri, çanların eşliğinde dönerek dans ederler.  

Her sene Eylül ayının ikinci haftası Pazar günü ‘September Fast’ adı altında bağ bozumu festivali yapılır. Bu festivalde, gün boyu, çeşitli çadırlar içinde yöresel gıda, şarap ve bira dağıtılır. Kale içinde, çok iyi korunmuş bulunan bir kilise, bir de hapishane vardır.  Rothenburg etrafı yüksek surlarla çevrili, tipik bir Ortaçağ köyüdür. Köyde yaşam, küçük dükkanların, ağaç yongası ile yaptıkları süs eşyalarının satılması ile insanlar geçinmekteler. Şehrin surları dışında tarım yapıldığı bilinmektedir.  

Köy meydanında bulunan büyük kilisenin yanındaki yokuştan aşağıya inerseniz, bir küçük kilise daha vardır, bu köyde. Küçük kilisedeki mimari üslup çok ilgimi çekmişti. Hele kilisenin iç donanımına hayran kalmıştım. Diğer kiliselerde görmediğim dört köşeli sütunlar üzerine bindirilmiş minberlerin oyma taşları da görülmeye değerdir. Köyü çevreleyen surların ve bu kilisenin yapılış tarihi MS 1200’lü senelerdir. 

Küçük kilisenin karşısında ise bir hapishane vardır. Hapishanenin içinde erkek ve kadın mahkumlara kullanılan eşyaların burada sergilenmesi, çok ilgimi çekmişti. Orta Çağ’dan kalma bir hapishane görmediyseniz bu binayı gezmenizde yarar olduğunu düşünürüm.

Orta Çağ’dan kalma bu köyü ve tarihini bugünlere kadar saklayan bir topluma saygı duymamak mümkün değil. Köy, Almanya’nın ücra bir köşesinde olmasından dolayı, bütün dünya savaşlarının hedeflerinden uzakta kalarak korunmuş.  

Küçük klisenin içinde bulunan org aletinin yan tarafında, günah çıkarma kabinleri vardı. Buraları gezerken, günah çıkarma bölümlerinde insanların hangi günahlarından kurtulmaya çalıştıklarını hep düşünürüm. Bir de günah çıkarma kabinlerinin sonundaki dolapta, çeşitli anahtarlar vardı. Bu anahtarların ne olduğunu sorduğumda, Orta Çağ4da ‘cennetin anahtarları’ diye halka çeşitli koşullarda verildiğini izah etmişlerdi.

Bu köyü gezerken aklıma hep aynı dönemlerde Anadolu’da yapılmış, RomaBizans ve Selçuklu dönemlerinde hizmet vermiş Sinop şehri ve bu şehrin yıpranmış şehir surları gelir. Bir de uzun seneler surların içinde hapishane olarak hizmet veren meşhur Sinop Hapishanesi aklımdan hiç çıkmaz. Şehir surlarının 7’inci Yüzyılda yapıldığı söylenir.  2050 metre uzunluğunda olan bu surlar, 25 metre yüksekliğinde ve 3 metre genişliğindedir. Sinop, DİYOJEN gibi filozofların doğduğu güzel, sakin bir şehirdir. Tıpkı Rothenburg gibi.

Rothenburgda 1400’lü senelerde, köyden Haçlı seferlerine giden savaşçıların olduğunu, bu köyün girişindeki yazılı bilgi panellerinden okursunuz. Kilisenin verev karşısında bulunan hapishane, Orta Çağ’daki hapishanelerde yaşamın ne kadar ilkel olduğunu gözler önüne sermektedir. Aslında Orta Çağ’ın iki tezat gerçeğinin, bir sokak üzerinde bu kadar fütursuzca sergilendiği bir başka ülkede bulamanız mümkün değildir. 

Hapishane içindeki müzede sergilenen eşyalar arasında çeşitli cendereler, insanların bir mengene şeklinde elleri ile ayaklarından bağlanıp çekildiği düzenek sergilenmekte. Hele kadınlara giydirilen metal kilitli bekaret düzeneği, o tarihte evli kadınların, savaşa giden erkeklerin eşlerinin bu sefer sürecinde neler çektiğinin şeklen gösterilmesi ilginçtir. Metal kilidin anahtarı, kocasının yanına alıp gitmesi bir yana, savaşta adamın ölmesi ve geri dönmemesi halinde, yaşamın hangi çözümleri ürettiğini, çok merak etmişimdir. 

Günümüzde sembol mekan olan Silivri’deki hapishane koşullarının Rothenburg, veya Sinop’tan farklı olduğunu düşünmemekteyim. Her ne kadar bekaret bağlaması olmasa da koşulların birbirine yakın olması olasıdır. Sinop hapishanesinin bugün bir müze haline dönüştürülmesi, Sabahattin Ali’lerin bu mekanlarda neler yaşadıklarını ortaya koymakta. Hele kanıtsız, gizli tanıklı bir hiç uğruna bu mekanlarda insanların çürümesi, affedilecek bir günah değildir. 

Orta Çağ’dan kalma ‘September Fast’ şöleni, Rothenburg’da her sene güzel hatıralara vesile olur. Akıllarda kalan ise iki ayrı maksatlı anahtar ve insanların günahlarından kurtulması için, kilisedeki ara bölmeli kabinler, bir de Sinop’ta Sabahattin Ali’nin, helası içinde hücresi. Şimdi ise Silivri’deki ‘6 metre kare’de kalan insanların hücresini düşünmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

SİLİVRİ
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *