İz Bırakanlar ve İzleri:

YAYINLAMA: 28 Nisan 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 27 Nisan 2025 / 16.43

İçinde yaşadığımız güneş sistemi içindeki olaylar konumuzun kapsamı olsun. Dışına da çıka biliriz. Ama bunun algısı akıl çapımız ve ifadesince olacaktır. Normal, rutin döngüde hiçbir iz bırakılmıyor. Yazın kuraklığını kış tolere ediyor. Ama bir kuyruklu yıldız veya meteor düşüşü iz bırakıyor. Bırakılan izi kaydetmek ve onu yaşantımızla birleştirerek etkisini gözlemlemek bize düşüyor. Doğa tarihi ve jeoloji ile uğraşanlar bu olayların dünyadaki yaşamı değiştirici ve dönüştürücü gücü olduğunu söylüyorlar. İnsanlık tarihi ile uğraşanlar da insanın değişim ve dönüşümüne etki eden olaylar üzerine mitoloji, masal, destan ve hikayelerle dile getirildiğini ifade ederler. Tüm dinlerce kabul edilen Nuh Tufanı mesela. Veyahut siyasi tarihte Troya Savaşı… Bunlar çok geride kaldı ise 1. ve 2. Dünya savaşı…

Yüzyıl içinde gerçekleşen bu olaylara şahitlik edenlerin torunları olarak bizler üzerinde hangi iz bıraktı? Mesela ben ninemi çektiği acı ve korkuyu bilmeden bana yaptığı dürümün içine yağı az sürdüğü için cimri-nekes olarak yargılardım. Savaş gerçek, bıraktığı iz yokluk ve kıtlık. Yansıması? Uygulayan kişiye anlamadan vurulan olumsuz yafta. Ne yaptım? Kıtlığı ortadan kaldırmak için daha çok çalışıp üretip yeteri kadar mı yağ sürdüm ekmeğime? İmkanlar çerçevesinde evet. Ama bu yağı aldığım inekten, ineğin yayıldığı meradan bihaber. Sadece yağıma odaklanarak. Öteki? makine kullanarak daha çok üretimi tercih etti. Bir de bakmışım markette daha kaliteli ve ucuz yağ paketin içinde beni bekliyor. Üç beş kâğıt parçası karşılığı veriyorlar. Aldık yedik. Sonra da o fabrikanın çalışıcısı, çalıştırıcısı yaşamımızın mahkumu olduk.

Ninem, doğada yaşıyordu, ineğine ve yağına sahip çıkıyordu çünkü üstünde yaşadığı topraklar ona babasından kalmıştı. Ben ise emeğimin ürününü yiyordum ineksiz ve topraksız. Nihayet tereyağı soframızda görünmez oldu. Margarin yağa devam. Çocuğum benden tereyağı istemiyor. Ama margarin yağını alabilmek için çalışacak iş istiyor. Ev kira, gelir yok. İş? Bulursan asgari ücret. İster vasıflı ol ister vasıfsız. Evlenip yuva kurmanın hayali kurula biliniyor.

 Modern çağda yaşadığımız için elektrik, su ve yakıt; iletişim ve ulaşım, genel sağlık sigortası… asgari ücret giderleri karşılamıyor. Babadan dededen kalan bir mülk var ise onun satımından düşen üç beş lira, belediye yardımı, ramazan ve bayram yardımı derken borç harç, sinir stres bir yaşam…

Savaşları çıkartan ülkelere yansıması? Daha büyük savaşlara hazırlıklı olmak için endüstriyel üretimin artması; üretilen malların pazar alanlarının artırılması, savaşlarla büyüyen silah sanayi ve bu yaşamın yan etkisinin büyüttüğü ilaç endüstrisi... Alıştırılan modernist yaşam tarzı ile genç nesillerinin ele geçirilmesi, sisteme hizmet etmeleri karşılığı verilen modern, düzenli şehirlerde yaşam izni. O da sadece pazar günü ve doğal çevre var ise.

Ülkemize yansıması? Benzer bir yaşam. Tek farkı borca yaşam. Borcu verenin bir hesabı vardır elbet. Kaynağa yakın olanlar makamımız ve gelir seviyemiz yüksek diye kendilerini farklı ve mutlu hissedebilirler. Oysa asgari ücretli çalışanla farkı sadece çalıştığı konum ve maaşındaki bir iki sıfır fazlalığı. Yani insanın olmadığı, sistemin var sayıldığı, akıllarının geçimleri ve istekleri karşılığı kendi aleyhine olduğunu dahi bilmeden sisteme teslim edilmesi. Halbuki artık doğal veya doğaya uygun işleyen bir sistem yok. Bilakis doğaya düşman bir sistem olduğu yapılan uygulamalardan ve kirlilikten anlaşılmaktadır.  Doğadan, insandan kopuk, geçimi karşılığı, duygusuz, sevgisiz uşaklık... Bana öyle geliyor ki böyle olmaktansa insan elinin değmediği dağda hayvan olmak bundan çok onurlu ve huzurlu.

Bırakılan izler böyle okunuyor. İz bırakmadan, bırakılan izin etkisinde kalmadan yaşamak mümkün mü? İstanbul’da bir hoca efendi besmelenin fazileti hakkında vaaz ederken sıdk ile besmele çeken suyun üzerinde dahi yürür demiş. Bir fakir de söylenen söze inanmış ve kayıkçıya verecek parası olmadığından çektiği besmele ile Eminönü’nden Üsküdar’a yürüyerek geçmiş. Bir gün sonra hocaya öğrettiğine teşekkür babında evine davet etmiş. Eminönü’nde denize girmiş ve suyun üzerinde yürürken buyur hoca demiş. Hoca efendi: O ilim bende var ama teslimiyeti, uygulaması bende yok deyip teşekkür etmiş.

İçinde yaşadığımız dünyada tarihin akışına yön veren para ve iş. Patronlar, siyasetçiler ve işçiler bunun piyonları. Meydanda ne insan var ne de insanlık. Bu izden gidilerek insan nasıl var olabilir? Bismillah ile başlayarak. Tanrı adına, varlık adına varlığı ve işleyişi saygı ile selamlayarak. Sonra elindeki işi en güzel şekilde yaparak insan kazanarak. Kazandığı insanı toplumsal ve kültürel kabuklarından soyunup gerçek varlığının doğanın canlısı olduğu, gerçek anası doğa ve babası da algıladığı ve eylemediği kendi olduğu bilinciyle kendine ve doğasına aykırı davranışlar içinde olmadan, barış içinde yaşamın yolunu açarak.

Geleceğimizi kuran ve aydınlatan asıl izin içimizden geleceği, gözlerimizde ve yüzümüzde ışık, dudağımızdaki tebessüm ile ortaya çıkacağı ve etkisinin tebessümlerin kahkahalara döndüğü ve sevincin ve neşenin hayat bulduğu bir dünyanın var olacağını deneyimleyeceğiz.

Saygılarımla 24.04.2025 Gaziantep

İz Bırakanlar ve İzleri:
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *