Bir Fırtına Tuttu Beni

Türkiye’nin çok önemli bir ihracat kalemi olan fındık Karadeniz’in ülkemize bir hediyesidir. Bu hediyeyi çok iyi bilmek gerekir. Nasıl Gaziantep fıstık konusunda önemli bir yöre ise fındık da Ordu-Giresun için çok değerlidir. Ancak Diyarbakır, Gaziantep, Urfa ve Mardin de yetişen, çeşitli türden mercimek üretimi, son 15 senedir 560 bin tondan, 2015 senesinde 360 bin tona, 2020 senelerinde 263 bin tona kadar gerilemiştir. Aslında 1 milyon tondan son 25 senede düşerek 263 bin tona kadar gerilemiş bir tarım ürünüdür, mercimek. Gaziantep, mercimek için Türkiye’nin ambarı olarak bilinirdi. Fındık üretiminde de aynı paralellik görmekteyiz. Son 25 senede fındığın ambarı olarak bilinir, Ordu ve Giresun.
Bütün Tarım ürünlerinde, genelde, bir üretim düşüşünü izlemek mümkündür. Pancarda da durum aynı. Ziraatla uğraşan tarım işçileri, yani köylü vatandaşlarımız, bildikleri en iyi işi yapmaktalar, tarımsal gıda üretmek. Ancak, son 25 seneye baktığımızda, tarımsal üretimde, kendi kendine yetecek çok az ülkelerin içinde varlığımız bilinirken, bu varlığı yitirmeye başladık. Birkaç örnek vermek gerek, buğday üretimi ülkemizde 2001’de 21 milyon ton iken, 2010 yılında 19 milyon tona, daha sonra 2021 yılında 17 milyon tona kadar gerilemiş olduğunu görmekteyiz.
Burada mevsimsel etkilerin olduğu kadar, tarım politikaların da etkili olduğunu unutmamak gerekir. Bir zamanlar Ordu ve Giresun’da üretilen fındığı almak için Ordu limanında gemiler kuyruğa girerdi. Geçtiğimiz birkaç senedir bu gemi iskelesi, olta ile balık tutmak isteyen amatör balıkçıların vakit geçirdikleri mekana dönüştü. Fındık üretimini yıllara göre baktığımızda, bir sene düşük üretim sonrası gelen senede, yüksek üretim görülür.
İhracat değerlerine bakarsanız çok esnek bir ihracat rakamı görürsünüz. İhracatta 292 bin ton olan bir sene, diğer sene 229 bin tona düşer, bir sonraki sene ise 340 bin tona yükselir. Burada dış ticarette tutarsız olan politikaların etkisini yok sayamayız. Bu sene ise, zamansız vuran don, fındıkta rekolteyi %40 kadar düşürdüğünü söylemekte üreticiler.
Ordu ilinin ilginç bir yapısı vardır. Muhafazakâr yapı ile modern yaşam kaynaşmış, çok göç almış bir ilimizdir. Nüfusu çok hızlı artan bir şehirdir, Ordu. Çocukluğumda hatırlarım, Ordu ilinin girişinde bir tabela vardı, hiç unutmam nüfus 15,000 olarak yazılmıştı. Bir ana caddesi vardı Süleyman Felek ve bu caddeyi kesen birçok sokak bulunurdu.
Aslında Ordu ilimiz 1883 de çok büyük bir yangın geçirmiş, birkaç gün süren bu büyük yangında, bütün şehir yanmış. Tıpkı Amerika’da Chicago kentinin 8 Ekim 1871 senesinde 2 gün gün süren yangında, bütün şehrin yandığı gibi. Chicago şehri yeniden inşa edilirken birkaç ana caddeyi kesen, paralel birçok sokak olarak planlanmış. Ordu şehrinin tekrar imarı için görevlendirilen Trabzon Valisi Sururi Paşa, mühendis Mustafa Efendi ve Çıngıryan Efendi’yi Ordu’ya gönderir. Onlarda ana caddeyi kesen birbirine paralel sokaklar olarak plan yaparlar.
Bugün Ordu çarşısı olan yerde, o senelerde, bataklık bulunurmuş.
Raylar döşenerek deniz kenarından kum ve çakıl DRAM’larla çekilip, bataklık yere taşınmış. Böylelikle bataklık kurutulmuş ve şehir bu bataklığın üstüne kurulmuş. Boztepe’nin eteklerinden başlayan şehir, dünyadaki bütün şehirlerin aksine doğuya doğru genişlemiştir. Şehir, Turna suyu adı verilen yere doğru Üniversite ve Sanayi kuruluşları olarak gelişmiş.
Bugün şehrin nüfusu 770 binden fazladır. Karadeniz’de az sayıda hava alanı mevcut olduğundan ORDU ve GİRESUN şehirlerine hizmet verecek bir hava alanını tasarlanmış. Turna suyuna yakın bir yerde, GÜLYALI’da denizde bir ada inşa ederek, hava limanı projelendirilmiş. Kıyıya paralel 3000 metre pist planlanmış. Yaklaşık 36 milyon ton taş taşınarak bir adacık yapılmış. Doğu-Batı istikametinde, kıyıya paralel yapılan bu pistin, kuzeyden esen poyraz rüzgarına açık olduğu, bilinen bir gerçektir. Karadeniz’de Çaycuma, Sinop ve Trabzon havaalanları, hakim rüzgarların verilerine göre planlanmış hava alanları olduğunu bilmekteyiz. Ancak Ordu Hava Limanı planlanırken yörenin hakim rüzgarlarının hesabı, ciddiye alınmadığına inanmaktayım. Yapılan bu hava alanı 360 milyon liraya mal olmuş bir tesis. Doğru hesaplanmadan yapılmış birkaç hava alanı vardır ülkemizde. Kütahya Zafer Hava Limanı gibi, Ordu-Giresun hava limanı da bunlardan biri olduğuna inanırım.
10 Mayıs 2025 Ankara’dan Ordu-Giresun’a kalkan uçak, Ordu hava alanına hava muhalefetinden inemez. Trabzon hava limanına götürür yolcularını. Oradan yolcular, otobüslerle, Giresun ve Ordu’ya giderler. 11 Mayıs 2025 günü ise Ordu-Giresun hava limanındaki hava şartlarından dolayı, Ankara’dan uçak kalkmaz. Ordu’da uçak bekleyen yolcular perişan. Bu sefer yolcular otobüslerle SAMSUN’ a taşınır. Uçak Samsun’a gelir ve yolcuları alıp, Ankara ya götürür.
Hayatın her anı hesap olduğuna inanmaktayım. Hesap yoksa işin içinde, hayat çekilmez olur. Eskilerin çok güzel bir sözü vardır, hani yanlış hesap bir yerlerden dönermiş ve bilhassa taşıma su ile hiç değirmen dönmezmiş, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
