Kökleri ile büyüyüp gelişmekten korkan panikliyor…

YAYINLAMA: 21 Mayıs 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 20 Mayıs 2025 / 15.04

Platon’a göre, “her şeyin amacı olması gerekir, bu ilkeye götürmeyen şey hakiki öğrenmeye ket vurur.”  Dokunma, bilme, anlama, hissetme, araştırma ve tepki verme bu ilkeden bağımsız olamazdı. Bunu bilen erk toplumların ve grupların görme yönünü ve anlama niyetini suiistimal etmiş olamaz mı? Dolayısıyla duyular ve algılarımız öğretilmesi gerekene yöneltilmiş olabilir. Sağır ama öfkeli, dilsiz ama tepkili, umarsız ama yıkıcı, ilgisiz ama engelleyici prototip benliğe sahip olmamız kazara olabilir mi? “İnsanın kötü yaratılışı olmasa da insan sonradan kötü bağlantıların içine düşebilir.” [1]

Toplumsallaşmayla başlayan sorgulama, eleştiri ve gerçeği bilme girişimlerinin aksine karşıtlık ve hiçleştirme cephesi de bir şekilde canlıydı. Antik Çağ’dan günümüze hakikat arayışına örseleyici basınç eksi yönde artırıldı. Özveriye karşın bencillik ve özgürleşemeye karşın kölelik felsefesi sistematikleştirildi.

Mülkiyetçiliğe, iktidara, sömürüye (psikolojik, sosyolojik, ekonomik, cinsel, kültürel…) itibar kazandırıldıkça toplumların büyük bir kesimi pasifize (devre dışı) oldu. Platon, bu düzeni “zenginlerin yönetimi elde tuttuğu, yoksulların dışlandığı rejimin” varoluş gerekçesi olarak tanımlar.

Platon’un Devleti’nde, “zenginlik(mülkiyetçilik) saygı gördükçe erdem önemsizleşti. Zenginleşenler onurlandırıldıkça ve tavizleri çoğaldıkça erdemin ve onurun terazideki kefesi aşağı indi.” İster istemez sermaye sahipleri eğitimi, sanatı, kültürü, bilimi, düşünceyi, siyaseti ve ekonomiyi egemenlikleri altında tutmayı yeğlediler. Aklın, kendisine (egemenlere) daha çok para, daha çok kazanç ve iktidar getirme işlevi dışına çıkmaması adına, aklın sağlığıyla oynandı. Akıl, benlik ve öz varlık devamlı kötü eğitildi. Doğruyla, iyiyle, fedakârlıkla, hakkaniyetle, dayanışmayla ve yaratışla övünmeye olanak pek tanınmadı.

Üç beş binlik tarihi irdelediğimizde haksızlık yapma fırsatı eline geçenin nasıl davrandığını kolaylıkla görürüz. İnsanlığı baş aşağı eden bu tezgâhta dolaylı örgütlenmiş efendilik-kölelik olgusuna rastlarız. Peki, tüm bu olumsuzluklar iddia edildiği gibi eğitim ya da bilinçlenme eksikliğinden mi kaynaklanıyor? Eğitim eksikliği değil de yanlış veya yanlı eğitim pompalandığı için iyi insan sayısını çoğaltmakta güçlük çekiyor olamaz mıyız? Zihinsel sabitlik veya bulanıklıklar eğitimsizliğin mi veyahut şablon eğitimin sonucu mu?

Beyazlar ve erkeklerin avantajına imtiyazların üretildiği tarihsel planda, ezen-ezilen ilişkiselliği enine boyuna genişledi. Ekonomik, sosyal ve politik hegemonyaya ırksal, kimliksel, inançsal, toplumsal cinsiyet ayrımları da eklemlendi. Bu doğrultuda grupların ve toplumların ırkını, dilini, dinini, cinsiyetini üstün tutma eğilimleri pohpohlanmış ve ödüllendirilmiştir.

Tüm bu yapılaşmaların devamında her çağda hayatın güllük gülistanlık olduğunu, aslında kendi ülkesinde eşitsizlik sorunu ve hak gaspı diye bir ucubenin olmadığını iddia edenler çoğalmıştır. “Duymama, bilmeme, görmeme hakkı olduğunu düşünen bir kesimde mevcuttur.” [2] Hatta toplumsal şekillenmelerin tarihi bize şunu söyler: “Bir ülkede ancak egemen gruplar, etnik/ırksal grup, etnik veya ırksal bir sorun olmadığını düşünür ve iddia edebilir.” [3] Çünkü bilmeyenlerin bilmemelerinin arkasında her koşulda sırtını dayadıkları avantajları vardır. “Birinin imtiyazı diğerinin imtiyazsız kalmasıyla vücut bulabilir.” [4]

Dünya sahnesi hep ikili hayatlara tanıklık etmiştir. Bu sahnede kimin nasıl düşüneceği ne kadar duygulanacağı ne tür davranacağı, neye yakınlaşacakları, kimin kimle nasıl yaşayacağı ustalıkla aşılanmıştır. Düşünmeyi öteleyen, hissizliği meşhur eden, duygudaşlık kurmayı bilmeyen bireylerin çoğalması dünyanın normatiflerini kırmıştır.

Egemenliği sürdürdükçe, baskıyı çoğalttıkça, otoriteyi güçlendirdikçe, karşıtlığı yaygınlaştırdıkça dünyanın yası sel oluyor. Bir kez sahip olacağımız ömrü, saf ruhu, öz benliği acıklı-hüzünlü hale sokuyoruz.

Peki, en kötü dediğimiz kişiler en mutsuzumuz değil mi? Ürettikleri hırs ve kompleksler onları iyileştiriyor mu? İçindeki hakikati keşfetmekten korkanlar, kökleri ile büyüyüp gelişmekten korkanlar panikliyor.

Seneca diyordu ki: “İyi şeyler yap, vicdanını iyice bir gözden geçir… kendinin hem yargıcı hem de sanığı ol.”

Bilgelik sevdalısı, gerçeği özümseyenler, yüreğini sağlıklı tutanlar, saygı ile eşitliği yeşertenler, hak yemeyenler huzura ermişlerdir.

Hep aynı kalan şeye; barışa, adalete, özgürlüğe, erdeme, aşka, sevgiye sarılanlar mutludur…

Dünyayı güzelleştiren “düşünceler değil, düşünceyi yerine getirenlerdir.” [5]

 

Yararlanılan kaynak ve alıntılamalar:

Devlet – Platon [1]

Türklük Sözleşmesi – Barış Ünlü [2,3,4]

Kendini Bilmek – Foucault [5-Seneca]

Kökleri ile büyüyüp gelişmekten korkan panikliyor…
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *