ATMA RECEP

Yaşamım boyunca bazı kimselerin sözlerine hiç mi hiç güvenmedim. Kimileri siyasi, kimileri arkadaş, kimileri mevkii sahibi insanlar, kimileri ise de büyük işçi sendikalarını yöneten, arkalarında kitleler olan kurumların yöneticileri. Onlarla sohbet ettiğim zaman neyi doğru söylediklerini, neyi söylemediklerini hemen anlardım. Aslında yalan söylemek de bir yerde beceri işidir, sanat işidir. Herkes yapamaz.
Yalan konuşulduğu zaman anlarsınız da kişinin yüzüne vurmak istemezsiniz. Aldatıldığınızı anlarsınız, doğrusunu da bilirsiniz, ama karşınızda yalan konuşan insanı incitmemek adına, inanmış gibi görünürsünüz. Kimi zaman büyük kurumları hatta dernekleri, bazen de vakıfları yöneten kişiler, bilhassa sendika yöneticileri, konuları saptırmak için okkalı yalana tevessül ederler. Hani, yüzüne doğru, insanın haykırası gelmekte, ‘Beyefendi söylediğiniz cümleler hakikatle bağdaşmamakta, doğrusu başka bir değerde, siz hangi ülkede yaşamaktasınız?’ diye sormak geliyor içimden.
Yalan sözlerin de dereceleri olsa gerek. Yahut yalanın karakterini belli eden bazı tanımlar vardır. ‘Tumturaklı Yalan’, ‘Okkalı Yalan‘, ‘Kuyruklu Yalan’, ‘Tatlı Yalan’. Hatta yalanın rengini bile belirttiğimiz yalanlar vardır. Bu tür yalanları ‘Pembe Yalanlar’ diye anlatırız.
Bir de ‘Yalancı Pehlivanlar’ vardır. Edirne Kırkpınar’da, Sarayiçi’nde yapılan yağlı güreş müsabakaları öncesi, çayıra gerçek pehlivanlar çıkmadan evvel, seyirciyi coşturmak için, ‘YALANCI PEHLİVAN’lar çıkar.
Peşrev yaparak, er meydanı olarak tanımlanan güreş alanında, Yalancı Pehlivanlar seyirciyi coştururlar. Onlar da yağlanırlar, kispet giyerler, bir köşeden diğerine gidip gelirler. Yalancı pehlivan diğer yalancı pehlivanla karşılaştığı zaman ellerle yapılan dokunuşları yapıp, diğer köşeye gidip dururlar. Sonra tekrar gelip omuz çarptırırlar, el bağlarlar, velhasıl gerçek pehlivanların yaptıkları bütün hareketleri yaparlar ancak, yalancı pehlivandırlar.
Yalan konusu bir Aile içinde, bilhassa anne ve babaların evlatlarına karşı davranışlarında, çok önem arz eder. Ebeveynlerin evlatlarına dürüst davranması gerekir. Yalan üzerine kurulan bağlar, çürük bir yapıya benzer, temeli olmayan bir yapı şeklindedir. En ufak bir sallantıda, inşa edilen bu aile bağı çöker. Çökmeye de mecburdur.
Hayat aslında birçok konuda doğrudan etkilenen bir yapıya benzer, hatta bir cam çubuğu andırır. Bu cam çubuk son derecede kırılgan olduğu için, en ufak bir esnemeyi kabul etmeyen bu çubuğun, çok dikkatli tutulması gerekir. Bu cam çubuğun iki ucundaki destek güven ve inanç desteğidir. Güven ise dürüstlük konusunda temel bir ögedir. Hiç te esnemeye gelmeyen bu cam çubuğu esnetmeye kalkarsanız, cam çabuk kırılır. Kırıldıktan sonra bu camı tekrar eski haline getirmek mümkün değildir. Kırılan cam çubuğu gerçek anlamda yapıştırmaya kalkın, hiçbir zaman kırılan yerin izini yok edemezsiniz.
Ülkemizde geçtiğimiz son 15 -20 sene içinde insan hayatına doğrudan etki eden bir kurum vardır ki bu kurum tarafından verilen piyasa verileri 16 milyonu bulan işçi kesimini doğrudan etkilemektedir. TUİK olarak tanımladığımız, Türkiye İstatistik Kurumu, verilerini çok dikkatli izleyecek olan tek bir kuruluş olduğuna inanmaktayım. İşçi sendikaları. Bu kurumun verilerinin doğru olup olmadığına dikkat etmesi, hatta murakabe etmesi gerekmektedir. Sendikalar, halkın doğrudan etkilendiği verilerin doğruluğu konusunda gerçeği topluma söylemiyorlarsa, onların da bu yalana ortak olduklarına inanmaktayım.
Şatafatlı odalarda, lüks koltuklarda oturmak, bol keseden maaş alıp, lüks arabalara binmek, eğer doğruları araştırmıyorlarsa, işçi ve işçi emeklisinin haklarını, ülkeyi yönetenlerin gözlerine bakarak savunamıyorlarsa, temsil etmeye haklarının olamadığına inanmaktayım. Ülkeyi yönetenlerle bir masada oturup süklüm püklüm, yönetime methiye yağdırırsa, işçi haklarını savunabildiklerine inanabilir misiniz? İktidarda olan yöneticilerin bulunmadığı yerlerde, yüksek perdeden konuşan sendikacılar, mangalda kül bırakmadıklarını, ekranlarda seyretmekteyiz. Ne kadar güzel bir oyun oynanmakta. İktidarın bulunduğu ortamda kedi, tek kaldıkların da ise aslan kesilmelerini seyrederken, yıllardır sendikaların kullandıkları senaryoyu düşünürüm. Bir de Edirne Sarayiçi Kırkpınar yağlı güreşlerinde çayırda dolaşan ‘YALANCI PEHLİVAN’lar gelir aklıma diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
