Kayyum Kayyım

Geçtiğimiz son on beş senedir ezilen bir işçi gurubu ve emekli gurubunun yanında, ortadan kaybolan bir ORTA sınıf halk da ezilen gurubun içine dahil olduğunu izlemekteyiz. Ekranlara taşınan konu hakkında halk, tutulan mikrofona, ‘bayramlarda torunlarıma harçlık verirken gurur duyardım, şimdi ise bayramın gelmesini istememekteyim’. Memur emeklisi, hatta işçi emeklisi de aynı sözleri söylemekte. Ne kanıma dokunuyor biliyor musunuz? Allahtan ülkeyi yönetenler ‘Bunların Kafası basmaz, Ben Doktorum’ diye ortaya çıkmıyor.
Beştepe’nin yanaşmasının kürsüden söylediği sözü dikkatle dinlediniz mi? ‘Ben hesap adamıyım’ cümlesini kurmasında hangi etken tetiklemiş olabilir diye düşündünüz mü? Biri ‘Ben Ekonomistim’ demekte diğeri ise ‘Ben hesap adamıyım’ diye cümle kurmakta.
Birileri de çıkıp sormaz mı ‘Her ikinize teslim edilen ülke ekonomisi perişan halde, enflasyon tavan yapmış, halk pazarlarda akşam atılan sebzeleri toplayarak geçinmekte.’ Sarayın halk ile arası kopmuş durumda, insanların nasıl geçindikleri, nelere katlandıklarını ne saray ne de Beştepe’nin beslemeleri bu konuda hiçbir şey bilmemekte. Yönetim halktan kopmuş durumda.
Neyi hatırlarım bilir misiniz? Rahmetli Turgut Özal bazı akşamları Ankara da Tunalı Hilmi caddesine gelir, araçtan iner, halkın arasına karışır onlarla sohbet ederdi. Birkaç kez bu olaya şahit olmuştum. Hatta dükkanlara girip alışveriş yapardı. Oradaki esnafla sohbet ederdi. Hiçbir zaman ‘al ananı da git’ diye bir cümleyi Özal dan duymamıştım. Sendikalarla çok iyi diyaloğu vardı, işçinin hakkını sendikadan evvel kendisi korurdu.
Başbakanlık döneminde Süleyman Demirel, ekonomi ile çok uğraştı. Hani Süleyman Bey ‘Ben Hesap Adamıyım’ demiş olsa, yerden göğe kadar hakkı vardır, çünkü Türkiye’nin bütün ciddi akarsularının üzerine barajlar yapıp, ülkemizin enerji ihtiyacının büyük bir bölümünü, buradan sağlanmasına vesile olmuştur.
Ne Turgut Özal ne de Süleyman Demirel, ülkemizin banisi, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk le kendilerini mukayese ettirmek anlamına işler yapmadılar. Erbakan ve onun takipçileri, özel günlerde, Anıt Kabir ziyaretlerinden, bir vesile bulup hep kaçtılar. Demirel ve Turgut Özal Aslanlı yolda yürürken muhalefet liderleri ile beraber sohbet ettiklerine de şahit olduğumuz vardı.
Atatürk Hava limanı bütün dünyada yayılmış bir hava limanı ismi iken, şimdi İstanbul hava limanı adı ile ATATÜRK‘ün adını hafızalardan silmeye çalışılmakta. Ankara’daki Atatürk’ün çiftliğinin, tatbikatlı tarım yapılması konusunda, Cumhuriyetin ilk senelerinde, köylüye ciddi rehber olduğunu bilmekteyiz.
Ülkemin dört bir yanında orman yangınları çıkmakta ve ciğerlerimiz yanmakta. En etkili yangın söndürme uçakları Kanada da üretilen De Havilland uçakları olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Israrla kiralık helikopterlerle yangın söndürmeye çalışılması ne kadar doğru bilmiyorum, ancak bu uçakların dünyanın her ülkesinde çok başarılı hizmet verdiğini bilmekteyiz. Kiralık helikopterler kimlere ne menfaat sağlamakta onu da düşünmekte yarar olduğunu inanmaktayım. Beş tepeye hizmet için 16 adet uçak tutacağımıza, 16 adet yangınla mücadele uçağı satın almış olsak, ülkem yangın yeri olmaktan kurtulur, diye düşünmekteyim. Yönetim, sadece nereye Kayyım atayacağına odaklanmış çalışmasını, biraz da ülkenin gerçek konularına teksif olsalar, ülkem yangın yeri olmaktan çıkar.
KAYYIM demişken, aslında ülkemizin yurdum insanlarının evlerini yönetmek için her bir eve bir KAYYIM atanmalı diye düşünürüm. Memur, işçi ve bunların emeklileri, dul ve yetim aylıkları ile geçinen kesim, ay sonunu denkleştirmede zorluk çekmekte. Bu bozuk düzende Kayyum ya da Kayyım, her haneye Beş Tepe tarafından atanmalı, en azından sorumluluğu, sorunu yaratanların sırtına yükleriz, onlar düşünsün biz de onları seyrederiz, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
