Gel De Yazma

Gel de yazı yazma. Günlerdir televizyon ekranlarından izlediğimiz, mana veremediğimiz bir iç siyaset oyununa bigane kalmaktayız. Her hafta sonu bir veya birkaç muhalif parti üyesi yerel yönetim başkanları, bilinmeyen sebeplerden tutuklanmakta. Suçlu olduğu delille ispatlanmamış, sadece suç karnesi kabarık bir iftiracının sözlerine dayanarak yapılan gözaltına alma işlemi daha sonra tutuklama ile bitmekte. Sudan sebeplerle delil karartma şüphesi veya kaçma ihtimaline karşı tutuklama hangi MAGNA KARTA’da yazılı?
Ve de bu sisteme siz demokrasi diyeceksiniz, bütün dünya bu komediye gülmekte.
Avrupa Birliği Parlamenter Meclisi’nde bu konunun konuşulduğu oturumda, parlamenterlerin kahkaha ile güldüklerini izledik. Ülkem için utanmaktayım. Nerede kaldı 1215 senesinde İngiltere’de imzalanan ‘MAGNA KARTA’ İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesi? Bundan 810 sene evvel insan haysiyetine duyulan saygı? Tam tamına Madde 39’da çok açık anlatılmış bir durumu yaşamaktayız ülkemde:
39. Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksul bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacak.
Ülke yönetimi, yerel yönetim yetkililerini çeşitli senaryolarla, haysiyetleri ile oynamayı hep hafta sonuna getirip, sermaye piyasasının etkilenmemesi konusunda hassasiyet göstermekte. Aslında Sermayeye gösterilen bu hassasiyet, göz altına alınan değerli yerel yönetim başkan ve yönetim kadrosuna yapılmış olsa, işte o zaman düşüncelerim başka olur. İtirafçı olarak adlandırılan müflis, rüşvet verdiğini söyleyerek, insanları zan altında bırakmakta. Adı Aziz İhsan Aktaş.
Adamın bir geçmişine bakın. Çok kısa bir süre önce anne ve babası ile Diyarbakır Bağlar semtinde Faik Ali İlkokulu’nda kantin işletmekteler. Bazı AKP’li belediyelerin ihalelerine girerek iş aldığı bilinmekte. Hızlı bir süreçte iş hacmi büyüyen Aktaş, Gaziosmanpaşa TEM otoyolu üzerinde ELİF Petrol Opet’in ortakları arasına girer. Ortaklığın bir kolu Güven Asfalt sahibi, eski Ankara AKP il başkan yardımcısı Hayrettin Coşkun’a dayanmakta.
Yine ortaklıkta Erzurum Pasinler ilçesi AKP eski belediye başkanı Ahmet Dölekli’in akrabası Gürkan Dölekli de bulunmakta. DÖLEKLİ’in sahibi olduğu TRG Hospital, hepinizin bildiği ‘Yeni Doğan Bebekler Çetesi’ davasında yer almakta. Dölekli’nin Mehmet Şimşek’le yakınlığı bilinmekte. Ne kadar enteresan değil mi?
Bu kadar da tesadüf olmaz denmez mi? Artık buna tesadüf mü dersiniz, yoksa başka bir sıfatla mı adlandırırsınız, orasını bilmem. Ama şu bir gerçek ki bir kişi çok kısa bir zamanda büyük boyutta zenginleşmeye başlarsa, bilin ki konu içinde kara bir paranın var olması kaçınılmaz diye düşünürüm.
Bu nasıl bir düzen diye de düşünebilirsiniz. Toplumda ‘Beşli Çete’ diye isim konulanlardan birinin de bu sistemde parmağı olduğunu unutmayın. İhsan Aziz Aktaş’ın ortağı olduğu bir başka şirket ise PERLA Denizcilik A.Ş. Şirketin diğer ortağı Mehmet Cengiz’in yeğeni Nurettin Cengiz ve yine Gürkan Dölekli diğer ortak. Bu kadar da tesadüf olmaz dedirtecek kadar ahtapot şebeke ağını örmüş.
Şimdi Aziz İhsan Aktaş’ın neden tutuklu olduğunu biliyor musunuz?
Belki bilmeyenler vardır diye düşündüm, belediyelerden aldığı işlerde ihaleye hile karıştırmak, kişilere rüşvet vermek, bu işler için çete kurmak suçlarından, tutuklanmış, Aktaş. Şimdi siz, böyle bir sahtekarın sözlerine itimat edip, şerefli yerel yönetim başkanlarını, elde somut delil olmadan, tutuklayacaksınız?
Her gün ülkemin gündemine düşen ve National Sozialistische Deutsche Arbeiter Partei’nin, 2. Dünya Savaşı’ndan evvel, Almanya’da tatbik ettiği, muhalifleri sindirme ve yok etme yöntemlerine benzeyen bir senaryoyu seyredercesine, gündem izlemekteyiz. Bilmem 1933 ve 1945’li senelerde Almanya devlet idaresini hiç incelediniz mi? Günümüzde yaşadıklarımızla o kadar birbirine benzemekte ki sanki ‘tarih tekerrür ediyor’ dermişçesine günler geçirmekteyiz. Kendim için endişe etmiyorum desem yalan olur, ancak çocuklarım ve torunlarım için ciddi endişe içindeyim.
Bakın 3. Reich Dönemi olarak bilinen 1933’ten başlayarak 1945 yılına kadar uzayan bölümün hemen başında, Mart 1933’te REİCHSTAG binasında çıkan yangın sonrası, Almanya’da 5 Maddelik bir yetki kanunu kabul edildi ve bunun yürütülmesi için HİTLER’in partisi ‘NSDAP’ye yetki verildi.
Bilmekte yarar var, bu yetki, HİTLER’in başkanı olduğu partiye, NSDAP ‘ye koşulsuz verildi. Böylelikle parlamentodaki diğer partilerle beraber sendikalar da kapatıldı. Bununla beraber devlet, anayasadaki hükümleri gözetmeksizin ve milletvekillerine gerek kalmaksızın yeni yasaların çıkmasını ve anayasada değişikliklerin yapılmasını sağlamış oldu. Sonuçta Almanya bir dikta rejimi ile tanıştı.
Bilmekte yine yarar olduğuna inanmaktayım, her ne kadar ağır bir benzetme olsa da 1933-1945 yılları arasındaki Almanya örneği yerine, keşke 1950’li seneler sonrası gelişen sanayileşen Almanya’yı örnek almış olsak, 2. Dünya Savaşı’ndaki yıkım benzeri olayları biz yaşamasak diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
