OVAL OFİS

Ömrümde hiç böyle bir konunun bu seviyede oluşmasını görmedim, işitmedim. Beni evine davet et, ben de senden iki kamyon buğday, mısır alayım, seninle olan ilişkilerimizi gözden geçirelim diye ev sahibinin oğlu ile pazarlığa oturan hiç misafir duydunuz mu? Ben de duymadım. Konuyu oturup alternatif değerlerle terazinin kefelerine koymamızda yarar olsa gerek. Ben muktedir iken, gün geçtikçe beni yıpratan ve toplumda gün geçtikçe güçlenen rakip muhalefetin, her hafta daha güçlenmesine, fazla dayanma gücüm kalmazsa, dışardan destek mutlaka ararım. Bu arayışta önemli bazı tavizlere de katlanmam gerektiğine inanırım.
Olay şahsi olsa bu tavizlerin verilmesi sonrasında ne kazanılacağına ve de ne kaybedileceğine bağlı olduğuna inanırım. Ancak konu devletler hukuku çerçevesinde ele alınırsa, ülkeler ne kaybedecek ve ne kazanacak diye hesap etmek gerekir. Tarihleri ve gerçekleri balçıkla sıvamanız mümkün değildir. Tarihte yaşanan olaylar, zaman içinde kayıt altına alınır, bu kayıtlar taraflı olmaz, rast bir şekilde not edilir.
Hatırlar mısınız? Bir tarihte bir papaz ülkemizde casusluk olaylarına karıştığı gerekçesi ile tutuklanmıştı. Ülkemizde ise Amerika güdümünde faaliyet gösteren Gülen cemaatin kurucusu Fetullah Gülen’in faaliyetleri sonrası, Amerika Birleşik Devletleri’nde Pensilvanya’ya göçmüştü. Önce Fetullah Gülen’e, Büyük Millet Meclisi kürsüsünden ‘Hoca efendi, artık geri dön, bitsin bu hasretlik‘ diye ağlayan milletvekili olduğunu unutmamak gerekir. Hatta ekranlarda ‘Fetullah Gülen Hoca efendi’ diye ağıt yakan gazeteciler bile oldu. Sadece anımsatmak için söylemek istemekteyim. O tarihte aynı ekolden biri, Fetullah Gülen’in 15 Temmuz darbe girişiminin de evveliyatında, bir pazarlık unsurunun var olduğuna inanmaktayım.
Amerika tarafından desteklenen ve beslenen Fetullah Gülen, ülkemize, Ayetullah Humeyni gibi Cumhurbaşkanı olarak getirilmesi planı tutmayıp, hain ilan edilerek, bir pazarlık konusunun, ülkemizi sardığını hatırlar mısınız?
O tarihteki yönetim ne demişti ‘Rahip Brunson’u hiçbir kuvvet bu ülkeden alamaz, bizim namus meselemizdir. Ver Bizim Papazı, Al sizin papazı.’ demediler mi? Hatta bugün Cumhur ittifakı üyesi lideri Devlet ‘TRUMP uyuyorsa uyansın, uyanıksa ayağa kalksın; Türkiye’yi çadır devletleriyle bir tutma ayıp ve ahlaki noksanlığından derhal uzaklaşsın.’ diye beyanat vermedi mi?
Amerika’da Başkan Trump, ‘Tayyip Erdoğan’nın mal varlığını araştırmamız gerekir’ diye ekranlara konuşunca, Rahip hemen mahkemeye çıkarıldı. Yurt dışı yasağı kaldırılınca, ertesi günü 18 Temmuz 2018’de, havaalanına gelen bir özel uçakla, ülkemizi terkedip gitmişti. Bizim elimizde ise Sakıp Sabancı’nın dediği gibi, üçün biri kalmıştı. Hani bizim Papaz gelecek, onların Papaz gidecekti?
Derken Türkiye’ye bazı yaptırımlar konusu kongreye sunuldu. F35 projesinden çıkarıldık, parasını verdiğimiz uçaklar da gönderilmedi.
Ülkemizin Amerika ile dış siyasetini yönetenlerin ne kadar yanlışlıklar yaptığını, bunun neticesinde ülke olarak, ağır bedeller ödemek mecburiyetinde kaldığımızı unutmamak gerekir. Halkın büyük bir bölümünün dış siyaset konusunda fazla bilgiye sahip olmadığı bir gerçektir. Ancak sonuçları kendilerine dokunduğunda, öğrenmek mutlaka ister. Bu nedenle İktidarın, halkına dış siyasette neleri ödün olarak verdiğini mutlaka, en azından Milletin Vekillerine bir nebze anlatmasının, ülke adına önemi vardır.
Bugünlerde gazetelerde ve ekranlarda çok önemli konular işlenirken, Amerika Başkanının oğlunun İstanbul’da, kimseye görünmeden Dolmabahçe’de, ülkemizin Cumhuru ile görüşmesi önemli değil mi? Ne için geldi? Ne söylendi? Ne istendi? Karşılığında ne söz verildi? Bu konuların hepsi insanların aklında hep soru işareti oldu. Konunun peşinden OVAL OFİS’te Cumhur ile TRUMP’ın görüşeceği açıklandı. Bunu Dolmabahçe ile nasıl bağlarsınız bilmem ama mutlaka ülkemin bir şekilde bir taahhüt altına girdiği muhakkaktır. Hani senaryoyu biraz daha uzatırsak, Cumhur’un Amerika’da ciddi bir mal varlığı olduğuna inanmaktayım. Bu nedenle Cumhur’un Rahip Brunson’un serbest kalmasına sebep olacak miktarda bir servete sahip olduğuna inanmaktayım. Bu servetin başlangıcı, seneler önce söylenilen ‘Hayata sadece bir alyansla başladım’ diye konuşan birisinin servetinin, zaman içinde korkulacak bir seviyeye gelmesi sizce nasıl bir tasarruftur?
Maaşını hiç harcamamış olsa ve bir kenara toplasa, bu serveti yakalama süreci ne kadardır?
Tanrım daha versin, ne diyeyim, hani örtülüyü de koysa üstüne, böyle ürkütecek bir varlık sahibi olunur mu? Bunun değerlendirmesini size bırakıyorum.
Eğer bir yönetim Sarayına çekilip halkından kopmuş ise halkına ve de vekillerine bilgi vermiyorsa, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emellerine tevhit ediyorsa, aynı bir ÇİN ata sözü gibi, ‘BİR ÜLKEDE KÜÇÜK İNSANLARIN GÖLGELERİ BÜYÜYORSA, O ÜLKEDE GÜNEŞ BATIYORDUR’ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
