TENKİT SAATİ

YAYINLAMA: 06 Ekim 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 05 Ekim 2025 / 13.42

Çocukluğumda okuduğum yatılı orta okul, bir dağın başındaydı. Hani bir dağ başında bir orta okulun ne işi var diyebilirsiniz. Doğru, o tarihte Kayseri’nin Talas köyünde, Ali Dağı eteklerinde bir tepede inşa edilmiş bu okul. Yapılış tarihi 1889. Taş ustaları civarda bulunan volkanik küf kayalarından briket büyüklüğünde taşlar üretip, bunları kullanarak okulun duvarlarını örmüşler. Bir projeye veya bir statik hesaplama ile inşa edilmemiş bu yapı. Üzüm bağları arasında sanki bir şato gibi dururdu, o tarihlerde, köyden okula bakıldığında.  

Biz ise çocuk aklımızla, evden uzak bir yerde olduğumuz için bu okula ‘Hapishane’ derdik kimi zaman. Hani derler ya ‘Tanrının Unuttuğu Yer’, olmasa da evlerimizden çook uzakta olduğumuz için dile getirirdik bu tanımı. 

Hani William Golding’in kaleme aldığı ‘LORDS OF THE FLİES’ adlı bir romanı vardır. Roman bir uçak kazasının ardından kurtularak ıssız bir adada mahsur kalan bir gurup okul çocuğunun kendi küçük dünyalarını yaratarak, hayatta kalma ve iktidar olma mücadelesini anlatır. 

İşte bizim ortaokuldaki hayatımız da buna o kadar çok benziyordu ki Talas Amerikan Ortaokuluna adapte olamayan birkaç çocuğun daha okula başladıkları ilk birkaç hafta içinde okulu terkederek ailelerine geri döndüklerini gördük. 

Okulda birçok kaide geçerli idi. Sabah 06:00 civarında kalkmak mecburi idi. Kalkmadığınız zaman, baş ve ayak kısımları geçme olan karyolayı deviren öğretmen, cebren bizi yere düşürerek, kalmaya zorlardı. Sabah, erimiş kar suyu akan musluklarda yüzümüzü yıkar, yatakhanelerden uzak olan okul binamızın giriş katında bulunan yemekhanede sabah kahvaltı yapardık. 

Hani kahvaltı dediğimiz de masada beş-on çeşit yiyecek zannetmemek gerekir. Peynir, zeytin ve pekmez yanında bakraçtan, su bardaklarına dökülen çay veya sıcak süt olurdu kahvaltı yanında. 

Böyle bir okulda okumak, aslında bir çocuk için ayrıcalıktı. Türkiye’nin dört bir köşesinden gelip bu okulda okuyan, daha sonra doktor olan, mühendis olan, avukat olan, Milletvekili olan, Bakan olan birçok mezunu bulunmakta bu okulun.  

Bu okulda, talebelerin gün içinde Türkçe konuşmaları yasaktı. Bu nedenle İngilizce lisanını çok hızlı öğrenmemize vesile olmuştu. Türkçe dersler de vardı ve bu derslere giren Türk hocalar, Kayseri’den gelirdi. Bu hocaların kimisi çocuk psikolojisinden anlar, çocuklara ona göre davranır.  Kimisi ise sadece kendi konusunu anlatmak için gelirdi bu okula. O tarihlerde, öğretmen okullarında çocuk psikolojisi konusu okutulur muydu bilmiyorum. Ancak, her okulda olduğu gibi bu okulda da sevilen hocalar olduğu gibi sevilmeyen hocaların da var olduğunu itiraf etmem gerekir. 

Okulda iki önemli yer vardı çocuklar için. Birincisi çok güzel bir kütüphanesi vardı ve kütüphanede yüzlerce kitap ve ansiklopedi serisi bulunmaktaydı. Diğeri ise oyun çağında olan bu çocukların oyun oynayabileceği birçok alan mevcuttu. Hatta masa başında dama, satranç ve Çin Daması bile vardı okulun oyun bölümünde. Çocuklar boş zamanlarında bu oyunlarla meşgul olurlardı. 

Okulda talebe birliği vardı. Birliğin bir başkanı ve her değişik konu için ise bir başkan yardımcısı sorumlu olurdu. 

Okulda perşembe günleri yapılan çok önemli bir faaliyet vardı. Bunun adı ‘TENKİT SAATİ’ adı ile anılırdı. Tenkit saatinin bir başkanı ve iki yardımcısı bulunurdu. Mütalaa yaptığımız salonda toplanırdı bütün talebeler. Okulun Müdürü de ayakta hazır bulunurdu bu toplantıda. Salonda bir kürsü ve kürsüde TENKİT SAATİ başkan ve yardımcıları oturur, Okul Müdürü, bu kürsünün yanında ayakta beklerdi. Öğrenciler yönetimi veya okuldaki bozuk düzenle ilgili bazı konuları dile getirip, iyileştirilmesini isteyebilirlerdi. Kelimenin anlamı ile ‘OKUL İDARESİNİN TENKİT’ edildiği bir toplantıydı bu yapılan. Okul Müdürünün her konuya, cevap vermek mecburiyeti vardı. Son derecede demokratik işleyen bu toplantıda, tenkit eden çocuklar hiç çekinmeden sözlerini sıralarlardı. Ne bir kin güdülür ne tenkit eden çocuk bu davranışından zarar görürdü. 

Biz bu şekilde eğitildik ve doğru olmayan, toplum için yararı olmayan her konuyu dile getirmeyi, daha çocuk yaşlarda öğrendik. Şimdi ise ülkemizde konuşmayan bir toplum, tenkit edemeyen bir halk, ağzı olup sadece yemek yemek için kullanabilen bir toplum yaratılmakta. İnsanlar düşüncelerini ifade edemedikleri bir ülkede yaşamak istememekte. Gittikçe fakirleşen bir halk, gittikçe zenginleşen saray bağlamaları, gittikçe uluslararası dünyada yalnızlaşan bir ülke olmaya itilmekteyiz. Gazetecilere ne soracaklarını dikte eden bir rejimde, basın hür olabilir mi? Tenkit edilmeyen bir idarenin hedefinin ne olabileceğini hiç düşündünüz mü diyeceğim ama düşünmenizi de yönetim öğrenirse, ne olacağını tahmin bile edemiyorum. 

Çocukluğumuzda yaşadığımız dolu dolu ‘Tenkit Saat’lerini özlediğimi dile getirmek isterim, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

 

TENKİT SAATİ
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *