ANASAYFA arrow right Yaşam

Deprem Master Planı için hiçbir somut adım atılmadı

Deprem Master Planı için hiçbir somut adım atılmadı
YAYINLAMA: 16 Ağustos 2020 / 20.51
GÜNCELLEME: 16 Ağustos 2020 / 20.56
Jeoloji Mühendisleri Odası Gaziantep İl Temsilcisi Mehmet Tevfik Uygur, 17 Ağustos Depreminin 21. yıldönümü dolayısıyla açıklama yaptı

“Afet etkilerine karşı kırılganlıklarımızı azaltmayı hedefleyen, sadece teknik açıdan değil siyasal, ekonomik ve sosyal boyutları güçlendirilmiş politikalar ve planlar hayata geçirilmeli” diyen Uygur, “Aylarca şehrimizce konuşulan, ha yapıldı ha yapılacak denilen Deprem Master Planı için hiçbir somut adım atılmadı, kısaca o da virüse kurban gitti” dedi.

Afet bilincinin son kırıntıları da toplumsal bellekten silindi

8 aylık zaman dilimi içerisinde Elazığ-Sivrice, Bingöl-Karlıova, Van Başkale, Manisa-Akhisar depremleri, Van-Bahçesaray çığ düşmesi, Adana, Antalya, İstanbul, Bursa, Rize ve Artvin’de meydana gelen sel baskınları nedeniyle 100’ü aşkın vatandaşın yaşamını yitirdiğini, 25 bine yakın konutun veya iş yerinin hasar gördüğünü, 7 milyar lirayı aşkın maddi kaybın meydana geldiği bir tablo ile karşı karşıya olduklarını dile getiren Uygur, “Ülke insanımızın hala, “risk havuzuna” dönüşmüş yaşam alanlarında yaşamaya mahkum edildiği, toplumda afet güvenliği farkındalığı konusunda bir adım bile ileriye gidilmediği görülmektedir. 17 Ağustos depreminde görevde olan 57 nci Hükümetten sonra göreve gelen 9 Hükümet de aynı şeyi yaptı; deprem gerçeğini unuttu, unutturdu. Hele ki siyasi iktidarların “İmar Barışı”, “Fay Zonları, Dere Yatakları ile Heyelanlı Alanları Yapılaşmaya Açan Uygulamaları” ve “Kanal İstanbul” adı altında deprem güvenliğini hiçe sayan uygulamalar ile afet bilincinin son kırıntıları da toplumsal bellekten silinmiş oldu” ifadelerine yer verdi.

İlimizin yakınında yakınında 7 ve üzeri büyüklükte deprem beklendiği aşikar

Uygur, “Gaziantep İlinin yaklaşık 40-45 km yakınından geçen DAFZ’ nun şehrimizi yakından ilgilendiren segmentleri Çelikhan-Gölbaşı, Gölbaşı-Türkoğlu ve Türkoğlu-Antakya faylarıdır. Gölbaşı Türkoğlu segmenti en son 1513 ve 1114 de deprem üretmiştir, 400 yılda bir kere büyük deprem üreten Gölbaşı-Türkoğlu segmenti 500 yıldır suskun olup günümüze kadar gerginliğini korumuştur. İl merkezinin 40-45 km yakınında 7 ve üzeri büyüklükte deprem beklendiği aşikar” şeklinde konuştu.

Deprem Şurası ivedilikle toplanmalı

Üzerinden 16 yıl geçmiş olan Deprem Şurası’nın ikincisinin, güncel bilimsel ve teknik gelişmeler ve ihtiyaçlar ışığında, her görüşten ve kesimden insanın katılımı ile ivedilikle toplanması gerektiğini kaydeden Uygur, “Doğa ve insan kaynaklı afetlerin olumsuz etkilerine karşı, afet risk azatlımı ve yönetimi sisteminin inşası için gerekli eylemleri, iş programı ve zaman cetvelini de içeren stratejik plan oluşturulmalıdır. Bu planın izleme ve değerlendirmesi ilgili kamu kurumlarının yanı sıra meslek odalarının da yer aldığı bir grup tarafından gerçekleştirilmeli ve kamuoyuna belirli periyotlar da açıklamalar yapılmalıdır. 2- Ülkemizdeki afet risk azatlımı ve yönetimi sisteminin kurulması ve işletilmesi için gerekli çalışmalar katılımcı ve çevreye duyarlılık temelinde sürdürülmelidir. Tüm yönetim düzeylerinde afet riskinin azaltılması anlayışı ve yönetimi yaygınlaştırılmalı; afet risklerine karşı toplumun her kesiminde bilinç düzeyinin yükseltilmesi hedeflenmeli” diye açıklama yaptı.

Yapısal düzenlemeler bir devlet politikası kararlılığında hayata geçirilmeli

Uygur, “Ülkelerin afet yönetim sistemlerinde, süreci en çok etkileyen unsur siyasi iktidarların tavrı ve kararlarıdır” ifadelerini kullanırken, “Bu konulardaki siyasi kararsızlıklar, afet güvenliği kültürüne kayıtsızlık ve süreçte geriye gidiş anlamına gelecek; afetlerin önlenebilir bir durum olduğuna dair algının topluma yerleşmesinin önünde engel olacaktır. Bu nedenle biryandan “İmar Barışı”, “Fay Zonları, Dere Yatakları ile Heyelanları Alanları Yapılaşmaya Açan Uygulamalar” ve “Kanal İstanbul” gibi süreci bölen ve aksatan politikalardan vazgeçilmeli, bir yandan da afet risk azatlımı ve yönetimi sisteminin gerektirdiği yapısal düzenlemeler bir devlet politikası kararlılığında hayata geçirilmeli; sürekli ve sistematik olmalı ve toplumsal farkındalığı artırmalıdır. Kendisi bir yardım yasası olarak, afetlere müdahale hizmetlerini yönetmek amacıyla yaklaşık 64 yıl önce, o günün kentleşme, idari yapılanma, teknoloji ve yaşam koşullarına göre hazırlanmış olan 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun günümüz koşullarındaki afet yönetim sisteminin ihtiyaçlarına yanıt vermesi mümkün değildir. Bu yasanın tadilatı yerine risk azaltma odaklı bütünleşik bir afet yönetiminin ana hatlarını içerecek şekilde düzenlenecek bir çatı yasa altında afet mevzuatı yeniden yapılandırılmalı; diğer ülkelerde de örneğine rastlanan, deprem özelindeki çalışmalara referans olacak bir “Fay Yasası” kazandırılmalı; planlama ve yapılaşma açısından “Diri Fay Haritası Kullanımına” ve “Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesine” ilişkin alt mevzuatı oluşturulmalı” değerlendirmesi yaptı.

Afet yönetim sisteminin kurumsal yapılanması yeniden düzenlenmeli

Jeoloji Mühendisleri Odası Gaziantep İl Temsilcisi Mehmet Tevfik Uygur, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Afet mevzuatı yeniden yapılandırılırken İmar ve Yapı Üretim ve Denetim Kanunu” yeniden yapılandırılmalı; bu süreçte imar, yapı üretim ve denetim ile afet mevzuatı arasındaki kopukluk giderilerek her iki mevzuat risk azaltma odaklı afet yönetim sistemi içerisinde birbirine entegre olarak çalışır hale getirilmelidir. Mevcut afet yönetim yapısı içinde, afet yönetiminin her aşamasındaki (risk ve zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme) görev, yetki ve sorumluluklar arasında akılcı dengeler, rol ve görev dağılımları oluşturulamamış; etkili ve verimli bir yönetim yapısı geliştirilememiştir. Bu nedenle risk azaltma odaklı afet yönetim sisteminin kurumsal yapılanması yeniden düzenlenmeli; halen bir bakanlığa bağlı başkanlık konumunda faaliyetlerini sürdüren Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığının “eşgüdüm merkezi” olması, Deprem Araştırma Daire Başkanlığının tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi MTA genel Müdürlüğüne bağlanması sağlanmalıdır.  Deprem, taşkın, çığ düşmesi, heyelan vb. her afet durumunda ortaya çıkan tablo aynıdır; afeti yaratan koşulların bir parçası olan “kalitesiz yapı stoğu” olduğu gerçeğidir. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’a dayalı kentsel dönüşüm projeleri, ülkenin 18 kenti, 80’ni aşkın ilçesi, 502’i aşkın köyünün doğrudan fay hattı ve zonları üstüne oturduğu gerçeğinden hareketle ülkenin afet/deprem öncelikleri dikkate alınarak hayata geçirilmesi sağlanmalı; ekonomik teşvikler dahil yapı stokunun afetlere karşı dayanıklılığını sağlamak üzere güçlendirilmesi ve yenilenmesi için tedbirler geliştirilmeli ve afetlere dayanıklı yapı stoğu oluşturulmalıdır. Ülkemizde sadece deprem için değil heyelan, çığ düşmesi, su baskını vb. olaylara yönelik tehlike ve risk haritası üretimi hızlandırılmalı; bu haritaların üretimi konusunda ilgili kurumlar ve üniversiteler teşvik edilmeli, ülke insanının kullanımına ücretsiz sunulmalıdır. Ülkemizde sayıları 500’ün üzerinde olduğu tahmin edilen ve deprem üreten fay hatları ve zonlarına ilişkin özel jeolojik araştırmalar ve projeler teşvik edilmeli, bu konuda yetişmiş insan kaynağı geliştirilmesi çalışmalarına ağırlık verilmeli.”

İl Temsilcisi Uygur, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı yanlış düzenleme ve uygulamalar sonucunda; vatandaştan ücretini peşin alan ancak karşılığında başta zemin ve temel etütleri olmak üzere “etüt ve projelerin” izleme, kontrol ve denetim faaliyetini yerine getirmeyen “yapı denetim sistemi” uygulamalarından vazgeçilmesi önerisinde bulundu. “Etüt ve projelerin hazırlanması ile yapı üretim süreçlerinin tamamının fenni mesul yapı denetim firmaları tarafından yapıldığı bir sistem kurulmalıdır. Belediyeler tarafından gelir kaynağı haline dönüştürülen yapı ruhsat harçları, amacına uygun olarak sağlıklı ve afet/depremlere karşı dirençli yapıların yapılmasını sağlayacak, etüt ve projelerin yerinde denetimini etkin şekilde yerine getirecek personel ve kurumsal altyapının geliştirilmesi amacıyla kullanılmalıdır. Beton lobisinin topluma dayattığı sağlıksız ve güvensiz bir çevrede yaşam sistemine karşı, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkı ve barınma sorunu; temel bir insan hakkı olduğu gerçeği çerçevesinde yeniden ele alınmalıdır. Sonuç olarak, deprem/afetler karşısında risk havuzu haline gelen yaşam alanlarımızın, afetlere karşı korunması, ülkemiz insanının can ve mal güvenliğinin sağlanması için gerekli çalışmalara acilen başlanılması gerektiğini belirtiyor ve hayata geçirmelerini bekliyoruz” diye konuşma gerçekleştirdi. Hüseyin Karataş

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *